Antik
Çağda ilk önemli matematik merkezi olarak ,İÖ 2000’lerden sonra Babil
görülür.Babilliler ekonomik yapılarının gerektiği denklem çözme,kök
bulma,alan ve hacim hesaplama gibi tekniklerin yanı sıra astronomiye
olan yakın ilgileri nedeniyle Trigonometriyi geliştirdiler.Babil’in
matematiğe belki en büyük katkısı 60 tabanlı sayı sistemidir.Sıfır
simgesinin de katılmasıyla onlu sisteme çok benzeyen 60 tabanlı sayı
sistemi bugün bile açı ve zaman ölçümünde kullanılmaktadır.
Eski
Mısır’dan günümüze ulaşan iki önemli matematik yapıtı Golenişev
papirüsü(İÖ y.1900) ile Rhind papirüsüdür ( İÖ 1700’den önce).Bunlar
çağlarının aritmetik ders kitapları olarak nitelenebilir.Gerek Mısır’da
gerekse daha sonra Roma uygarlığında matematik,pratik bir
araç olmaktan öteye gitmemiştir.Yunan matematiği İÖ 7-6. yüzyıllarda
Mezopotamya ve Mısır’dan gelen bilgilerin derlenmesiyle oluştu,ama kendi
ürünlerini İÖ 5. yüzyılın ikinci yarısından sonra vermeye
başladı.Elealı Zenon’un zaman ve uzayın sonsuz
sayıda parçaya bölünmesi hakkındaki paradoksları,Demokritos’un atomcu
görüşleri,geometrik niceliklerin ölçümünde rasyonel sayıların
(tamsayıların birbirlerine oranları)yeterli olmadığını buldular ve
irrasyonel sayıların geometrik kuramını geliştirdiler.Alan ve hacim
hesaplarındaki sonsuz küçük kesitler bugünkü integral kavramının ilk
işaretleri olarak görülebilir.
Kuramsal
matematiğin sonsuz kavramı dışında Eski Yunan matematiğin ilgilendiği
iki önemli konu konikler ile astronomiden kaynaklanan küresel geometri
problemleri oldu.İÖ 4. yüzyılın sonunda matematikte erişilen düzey ve
yetkinlik daha sonra yazılan Eukleides’in ünlü Stoikheia’sı
(Elemanlar)ile simgeler.
Kuramsal
matematik Antik Çağda Arkhimedes ve Apollonios ile doruğa
ulaştı.Konikler konusunda erişilen bulguların önemi ancak 19.yüzyılda
izdüşümsel geometrinin gelişmesiyle anlaşılabildi.Arkhimedes ve
Apollonios’tan sonra gelişme astronomiden kaynaklanan problemler
doğrultusunda oldu. Gezegenlerin yörüngelerinin belirlenmesi ,sayısal
tablolar,mekanik aygıtların bulunması ve İS 100 dolaylarında Melenos’un
küresel trigonometrideki sonuçları Ptolemaios’un İS 2. yüzyılda
astronomide ortaya koyduğu bulgulara temel oluşturdu.İS 4. Yüzyıldan
sonra bilim eski bulguların yeniden gözden geçirilmesi ve öğretilmesine
dönüştü.Klasikler yeniden yorumlandı,eski kitaplar üzerine yeni tezler
yazıldı.Zaman içinde bu hep böyle süregidince Bizans dönemine Yunan
matematiğinin yalnızca basit bir özeti kaldı.
Ortaçağda
bilim Hindistan’da ve İslam dünyasında yeniden canlandı.Bağdat’ta
Abbasi halifesi Mansur’un etkisiyle Yunan bilim yapıtlarının sistematik
bir biçimde çevrilmesine girişildi.Hint astronomisinin de etkisiyle
Bağdat ilk İslam astronomi merkezi oldu.Matematik ve astronominin bu
yeniden canlanışında önemli etkenlerden biri de Bağdat okulundan
Harizmi(y. 780-y. 850)oldu.Bu canlanış özellikle trigonometri ve küresel
trigonometride Antik Çağdakinin çok üstünde bir gelişme doğurdu.İslam
matematik ve astronomi geleneği 1400’lere değin aralıksız sürdü.
İslam
biliminin Avrupa’ya yayılması 11. yüzyılda başlar.Bu konuda öncülüğü
yapanlar 11. yüzyılda ;İngiliz filozof Bath’lı Adelard ve 12. yüzyılda
İtalyan matematikçi Leonardo Pisano’dur.Bu yüzyıllarda Yunan bilim
klasikleri Arapça çevirilerinden bu kez Latinceye çevrildi.Bu yapıtlar
Rönesans’ın bilim yönünden temelini oluşturdu.
16.
yüzyılın ortalarında Kopernik’in astronomi,Vesalius’un anatomi
alanındaki bulguları eski klasiklerin yanlışlarını ortaya
çıkarmıştı.Matematikte yeni bir çağı müjdeleyen ilk bulgular İtalya’da
del Ferro, Cardano,Tartaglia ve Ferrari’nin üçüncü ve
dördüncü derece denklemlere çözüm getirmeleri oldu.16. yüzyılın
sonlarında Fransa’da Viéte’nin bilinmeyen büyüklükler için harflerle
işlem yapması çok hızlı gelişecek olan simgesel cebirin temelini attı.
17.
yüzyılda İskoçya’da Napier logaritmayı buldu.Cavalieri,Kepler’in sonsuz
küçüklerle ilgili yöntemlerini geliştirerek geometriye
uyarladı.Örneğin,elipsin bu yöntemle hesaplanabildi.1637’de Fransız
filozof-matematikçi Descartes büyük buluşu analitik geometriyi ortaya koydu.Fermat’nın da katkılarıyla analitik geometri,geometri problemlerini cebirsel problemlere dönüştüren
yeni bir araç oldu. Matematiği bir yan uğraş olarak sürdüren Fermat’nın
sayılar kuramındaki bulguları ve Pascal’la birlikte kurduğu olasılık
kuramı ona en büyük amatör matematikçi unvanını kazandırmıştır.
Newton
ve Leibniz’in 17. yüzyılın ikinci yarısında diferansiyel ve integral
hesabı bulmaları matematikte çok önemli bir adımı simgeler.Newton’un
Philosophiae naturalis principia mathematica (1687;Doğa
Felsefesinin Matematik İlkeleri)adlı yapıtı da gelmiş geçmiş en büyük
bilimsel yapıt olarak kabul edilir.B u yapıtında kütleçekimi yasasını da
ortaya koymuş olan Newton’un temel amacı doğayı anlamaktı; buna
karşılık Leibniz bilgiye ve evrensel niteliklere ulaşan
yolu açmak istiyordu.Leibniz’in bu amaçla geliştirmeyi tasarladığı
simgesel mantık,George Boole tarafından ancak 19.yüzyılın ortalarında
ortaya konabildi.Ama onun diferansiyel yöntemi 18. Ve 19. Yüzyıl
matematiğinin gelişmesine temel oluşturdu.
18.yüzyıl
matematiğinin en önemli adı Leonhard Euler’dir.Değişimler hesabı ve
diferansiyel geometrinin kurucuları arasında yer alan Euler,analiz ve
sayılar kuramı başta olmak üzere matematiğin hemen her dalına önemli
katkılarda bulunmuştur.18. yüzyılın öteki büyük matematikçileri arasında
J.-L.Lagrange,J.L.R.d’Alembert,P.-S.Laplace ve G.Monge anılabilir.
19.yüzyılda
önemli bir gelişme Eukleidesçi olmayan geometrilerin ortaya
konmasıdır.Eukleidesçi geometri (*)Stoikheia’da belirlenmiş olan beş
aksiyom üzerine kurulmuştu.Bir noktadan ,verilen bir
doğruya yalnızca bir paralel çizilebileceğini belirleyen beşinci
aksiyomu,matematikçiler,yüzyıllar boyunca öteki aksiyomlara dayanarak
kanıtlamaya çalışmışlar,ama bunda başarılı olamamışlardı.19. yüzyılın en
büyük matematikçilerinden biri de, matematiğin hemen her dalına önemli
katkılarda bulunmuş olan C.F. Gauss’tur.20. yüzyılın matematiğinde etkin
bir yol gösterici de Hilbert ‘in 1900’de Paris’te İkinci
Uluslararası Matematik Kongresi’nde önerdiği 23 problem olmuştur. Güncel
birçok soru ve araştırma alanı, kaynağını Hilbert’in bu problemlerinden
almaktadır.
TÜRK – İSLAM BİLGİNLERİNDEN EBU REYHAN MUHAMMED BİN AHMED EL-BİRUNİ’NİN HAYATI
(973-1048
ya da 1051/52).Büyük İslam bilgini Ebu Reyhan Muhammed Bin Ahmed el-
Biruni,Batı Harzem’in başkenti Kas’ta (Ket) doğdu.Biruni’nin yaşamı
üstüne yeterli bilgi yoktur.Kendi yazdıklarından,babasını küçük yaşta
yi-tirdiğini,annesinin onu odun toplayıp,satarak büyüttüğünü
öğreniyoruz.Harezm-şahlar soyundan ünlü bir bilginin koruyuculuğu
altında saraya giren Biruni as-tronomi ve matematik öğrenimi
gördü.Harezm sarayında çıkan kargaşalıklar sırasında bir süre İran’da
kaldı,daha sonra da Sultan Kâbus bin Vaşmgir’in sara-yına kabul
edildi.Bu kargaşa döneminde,henüz 28 yaşındayken önemli bir yapıt olan
“El-Âsâru’l-Bâkiye(“Geride kalan yüzyıllar”)”’yi tamamlayıp,Sultan
Kâ-bus’a sundu.Bu yapıtında Âdem’den Nuh Tufanı’na kadarki olaylar
dizisini ta-rihsel,toplumsal,dinsel bakımdan ele
almış;Türkler’in,Yunanlılar’ın,Araplar’ın ve İranlılar’ın kullandıkları
takvimler konusunda bilgi vermiştir.
1003(Ya
da 1009) yılında yeniden Harzem’e dönerek,bilginlere büyük ola-naklar
sağlayan Sultan Memun bin el-Memun’un sarayında İbni Sina,İbn
Miske-veyh,Ebu Nasr gibi bilginlerle çalıştı.Bu dönemde kendinden on yaş
küçük olan İbni Sina ile ısı ve ışık iletimi,maddenin devinimi
konularında verimli tartışma-lar yaptı ve yapıtlarında bu tartışmaları
açıkladı.Biruni,1017’de Gazneli Mah-mud’un Harezm ülkesini
fethetmesinden sonra Gazne kentine yerleşti;gerek Gazneli Mahmud
döneminde,gerek Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud ve torunu Mevdud
dönemlerinde büyük saygınlık görerek ömrünün son yıllarını burada
geçirdi.
Biruni’nin
hangi ulustan olduğu kesin olarak bilinmiyorsa da şifalı otlar ve bazı
ilaçlar konusunda bilgi veren Kitâbu’s-Saydane’nin (“Eczacılık
Kitabı”)ön sözüne yazdığı “Ana dilim yetersiz olduğundan,bilim dili olan
Arapça ve edebi-yat dili olan Farsça’yı kullandım.” cümlesinden yola
çıkılarak,Türk olduğu ileri sürülmüştür.Aynı zamanda bir şair ve düşünür
olan bu büyük İslâm bilginin tarih,coğrafya,astronomi,fizik ve kimya
dallarında birçok yapıtı vardır.
Nihâyâti’l-Emâkin(“Mekanların
sonları”)adlı yapıtı,coğrafyadan,jeoloji ve jeodeziye(Yeryüzü düzlemini
ölçme bilgisi)kadar bir dizi konudaki yazıların toplamından
oluşmuştur.Sultan Mesud’a sunduğu el-Kanunü’l Mesudi adlı en önemli
astronomi yapıtında,Dünya coğrafyası,enlem ve boylam hesapları Dünya
çapının ölçümü,Güneş,Ay ve gezgenlerin devinim cetvelleri gibi araştırma
ve çalışmalarını toplayan Biruni bilim tarihçilerine göre Kopernik’le
başlayan çağ-daş astronominin temellerini atmıştır.Batlamyus ve
Aristo’nun kuramlarına kar-şı çıkarak,Dünya’nın durağan değil,dönen bir
kütle olduğunu kanıtlamaya çalış-mıştır.
Kitabu’l-Camahir
fi Marifeti’l-Cevahir(“Cevherlerin Özellikleri Üstüne”) adlı yapıtında
minerallerin ve bazı değerli taşların özelliklerini tanıtmış,23 katı ve 6
sıvı maddenin özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak
sap-tamıştır.Kimi araştırmacılara göre 113,kimi araştırmacılara göre de
180 yapıtı olduğu ileri sürülen Biruni ‘nin ancak 27 yapıtı günümüze
kalabilmiştir.Bilim ve felsefe alanındaki çalışma ve araştırmalarında
büyük ölçüde İslam düşüncesinin etkisi altında kalmış olan
Biruni,evrenin “Öncesiz” olmadığını,bir Tanrı’nın var-lığına gereksinimi
olduğunu ileri sürmüştür.Biruni bu savı ile,evrenin “Öncesiz” olduğu
düşüncesini savunan İbni Sina’dan ayrılır.Batı’da “Aliboron” adıyla
bili-nen Biruni’nin yapıtları birçok Batı diline çevrilmiştir.
Ortaçağ
İslâm Dünyası’nda başta aritmetik olmak üzere, matematiğin geometri,
cebir ve trigonometri gibi dallarına önemli katkılarda bulunan
matematikçiler yetişmiştir. Ancak bu dönemde gerçekleşen gelişmelerden
en önemlisi, geleneksel Ebced Rakamları’nın yerine Hintlilerden
öğrenilen Hint Rakamları’nın kullanılmaya başlanmasıdır.Konumsal Hint rakamları, 8. yüzyılda İslâm Dünyası’na girmiş ve hesaplama işlemini kolaylaştırdığı için matematik alanında büyük bir atılımın gerçekleştirilmesine neden olmuştur.
Daha önce Arap alfabesinin harflerinden oluşan harf rakam sistemi kullanılıyordu ve bu sistemde sayılar, sabit değerler alan harflerle gösteriliyordu. Örneğin için a harfi, 10 için y harfi ve 100 içinse k harfi kullanılıyordu ve dolayısıyla sistem konumsal değildi. Böyle bir rakam sistemi ile işlem yapmak son derece güçtü.
Erken tarihlerden itibaren ticaretle uğraşanların ve aritmetikçilerin kullanmaya başladıkları Hint Rakamları’nın üstünlüğü derhal farkedilmiş ve yaygın biçimde kabul görmüştü. Bu rakamlar daha sonra Batı’ya geçerek Roma Rakamları’nın yerini alacaktır.
Cebir bilimi İslâm Dünyası matematikçilerinin elinde bağımsız bir disiplin kimliği kazanmış ve özellikle Hârizmî, Ebu Kâmil, Kerecî ve Ömer el-Hayyâm gibi matematikçilerin yazmış oldukları yapıtlar, Batı’yı büyük ölçüde etkilemiştir.
İslâm Dünyası’nda büyük ilgi gören ve geliştirilen bilimlerden birisi olan astronomi alanındaki araştırmalara yardımcı olmak üzere trigonometri alanında da seçkin çalışmalar yapılmıştır. Bu konudaki en önemli katkı, açı hesaplarında kirişler yerine sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjant gibi trigonometrik fonksiyonların kullanılmış olmasıdır.
Yeniçağ
Bu dönem diğer alanlarda olduğu gibi matematik alanında da yeniden bir uyanışın gerçekleştiği ve özellikle trigonometri ve cebir alanlarında önemli çalışmaların yapıldığı bir dönemdir.
Trigonometri, Regiomontanus, daha sonra da Rhaeticus ve Bartholomaeus Pitiscus`un çabalarıyla ve cebir ise Scipione del Ferro, Nicola Tartaglia, Geronimo Cardano ve Lodovice Ferrari tarafından yeniden hayata döndürülmüştür.
Yapılan çalışmalar sonucunda geliştirilen işlem simgeleri, şu anda bizim kullandıklarımıza benzer denklemlerin ortaya çıkmasına olanak vermiş ve böylelikle, denklem kuramı biçimlenmeye başlamıştır.
Rönesans matematiği özellikle Raffaello Bombelli, François Viète ve Simon Stevin ile doruk noktasına ulaşmıştır. 1585 yılında, Stevin, aşağı yukarı Takîyüddîn ile aynı anda ondalık kesirleri kullanmıştır.
Bu dönemde çağdaş matematiğin temelleri atılmış ve Pierre de Fermat sayılar kuramını, Pascal olasılık kuramını, Leibniz ve Newton ise diferansiyel ve integral hesabı kurmuşlardır.
Yakınçağ
Bu dönemde Euler ve Lagrange, integral ve diferansiyel hesabına ilişkin 17. yüzyılda başlayan çalışmaları sürdürmüş ve bu çalışmaların gök mekaniğine uygulanması sonucunda fizik ve astronomi alanlarında büyük bir atılım gerçekleştirilmiştir. Mesela Lagrange, Üç Cisim Problemi’nin ilk özel çözümlerini vermiştir.
Bu dönemde matematiğe daha sağlam bir temel oluşturmaya yönelik felsefi ağırlıklı çalışmalar genişleyerek devam etmiştir. Russell, Poincaré, Hilbert ve Brouwer gibi matematikçiler, bu konudaki görüşleriyle katkıda bulunmuşlardır.
Russell, matematik ile mantığın özdeş olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Matematiğin, sayı gibi kavramlarını, toplama ve çıkarma gibi işlemlerini, küme, değilleme, veya, ise gibi mantık terimleriyle ve matematiği ise “p ise q” biçimindeki önermeler kümesiyle tanımlamıştır.
Hilbert’e göre ise, matematik soyut nesneleri konu alan simgesel bir sistemdir; mantığa indirgenerek değil, simgesel aksiyomatik bir yapıya dönüştürülerek temellendirilmelidir.
Sezgici olan Brouwer de matematiğin temeline, kavramlara somut içerik sağlayan sezgiyi koyar; çünkü matematik bir teori olmaktan çok zihinsel bir faaliyettir. Poincaré’ye göre de matematiğin temelinde sezgi vardır ve matematik kavramlarının tanımlanmaya elverişli olması gerekir.
Yine bu dönemin en orijinal matematikçileri olarak Dedekind ve Cantor sayılabilir. Dedekind, erken tarihlerden itibaren irrasyonel sayılarla ilgilenmeye başlamış, rasyonel sayılar alanının sürekli reel sayılar biçimine genişletilebileceğini görmüştür. Cantor ise, bugünkü kümeler kuramının kurucusudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder