1 Mayıs 2012 Salı

Ölçme Hata ve Hata Çeşitleri

ÖLÇME HATA VE HATA ÇEŞİTLERİ

“Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.” Hikmetli sözünün anlamına uygun olarak her bilim ve teknik dalı önce kendi sınırlarını ortaya koymak ve neyi ne derece doğrulukla sağlayabildiğini belirlemek zorundadır.

Fizik,astronomi ve jeodezi gibi ölçen bilim dalları arasında jeodezinin özelliği ölçüyü sadece araç olarak değil,aynı zamanda konu olarak almasıdır.bu nedenle genel anlamda ölçülerin ve bunların hatalarının incelenmesi bu bilim dalı içinde yer almıştır.

Ölçü kavramı ile bir kesinlikten bahsediliyorsa da bu kesinliğin de belli sınırı olduğu da ha doğrusu gerçekte mutlak bir kesinliğin elde edilemediği gerçektir.


Basit bir örnek verirsek bir dersanenin boyunu müteaddit defa milimetreye kadar ölçelim.her defasında ayrı ayrı değerler elde ederiz. Bunlardan herhangi birini hatasız olarak kabul etmek için elimizde bir kıstas olmadığı için hepsinde hata oranı olduğunu kabul ederiz.demek ki ölçü kavramı hata kavramını da beraber sürüklüyor. Burada bir noktayı da belirtirsek dersanenin boyunu da desimetreye kadar ölçmüş olsaydık bir hatada bahsetmek  mümkün olmazdı. Bu demektir ki hata birim içinde kayboluyor.

Ölçü hatalarının sebepleri olarak kısaca insan duyularının ve kullanılan aletlerin mükemmel olmayışı ve yan şartların değişkenliği gösterebilir.

Hataları gereği gibi inceleyebilmek için önce bunların ortaya çıkış şekillerinin ve özelliklerinin bilinmesi gerekir. Bu hataları üçe ayırmak mümkündür.

·          Kaba hatalar
·          Tesadüfi ve düzensiz hatalar
·          Sistematik ve düzenli hatlar

1.        kaba hatalar

Kaba hatalar ismi altında toplanan hatalar ölçücünün dikkatsizliğinden doğan hatalardır. Bunlar yeteri itina ile kontrol ölçümü yardımı ile önlenebilirler.

  
  2.tesadüfi ve düzensiz hatalar
Bu hatalar tesadüfi olayların özelliklerine uygun olarak tamamen düzensiz bir şekilde değişirler.

  3.Sistematik veya düzenli hatalar

Sistematik hataların tesadüfle ilgisi yoktur.büyüklük ve işaretleri belli bir parametreye bağlıdır. Bu parametre ölçücünün şahsi özellikleri veya belirli fiziksel ortam şartları ile ilgilidir. Parametrenin değişmesi ile sistematik hatada tamamen düzenli bir şekilde belli bir fonksiyona bağlı olarak değişir.Sistematik hataları da üçe ayırabiliriz.

·          Değişken sitematik hata
·          Sabit sistematik hata
·          Tek taraflı sistematik hata


SONUÇ

Hataları bu şekilde bir bölümlemeye ve incelemeye tabi tuttuktan sonra şöyle bir sonuca verebiliriz.

Kaba hatalar hata bilgisi yönünden ilginç değildirler.bunlar itina ve ölçüm yardımı ile elimine edilebilir.sistematik hataların elimine edilmesi ise ölçü tekniği içine girer. Ancak pratikte hatalar sistematik ve tesadüfi hataların toplamı olarak ortaya çıkar.bu bakımdan esas konusu tesadüfi hatalar olan hata bilgisi kendisine tevdi edilen hataların varsa sistematik kısımlarının ayıklamak zorundadır. Hata bilgisi demek oluyor ki sistematik hatalarla teşhis ve ayıklama yönünden ilgilenmektedir.
Metrik Sistem ve Ölçüm Birliğine Uzanan Çalışmalar Toplumlar arası ilişkilerin sıklaşması ile birlikte özellikle ağırlık ve uzunlukbirimlerini karşılaştıracak, bu konuda birliği sağlayacak bir ölçme sistemine ihtiyaç duyulmuş ve bilimsel bir yaklaşım aranmaya başlanmıştır. 17.yüzyılın ortalarında Fransa’da uzunluk ve ağırlık birimleri konusundaki karmaşayı gidermek ve bu konuda birliği  sağlamaya  yönelik  sistematik bir çalışma başlatılmıştır. Zaman içinde gelişen teknoloji ile birlikte ortak bir birime ihtiyaç duyulması sonucu 1528 yılında, geçerli ölçme ve ağırlık sisteminin, dünyanın boyutlarından oluşturulması fikri Fransız Fizikçi Jean Fernel tarafından ortaya atılmıştır. 1581 yılında Galile’nin sarkacı bulması, 1665 yılında Huyghens’in sarkacı zamanı kaydetmek için kullanması ve 1671 yılında Picard’ın sarkacı uzunluk standardı olarak önermesi ölçü birliği ile ilgili olarak yapılan ilk bilimsel çalışmalardır. Referans uzunluk olarak da Paris ile Amiens arasındaki mesafenin, bu şehirden geçen meridyen boyunca ölçülmesi önerilmiştir. Daha sonraki yıllarda birçok değişik fikir öne sürülmüş ancak 1790’lı yıllarda tekrar dünyanın çevresinden uzunluk birimi türetilmeye karar verilmiştir. Mart 1790’da Paris’te toplanan “Bilim Adamları Akademisi”nin, Dunkirk-Barcelona üzerinden geçen meridyenin 1/40 000 000’ini yeni referans uzunluk olarak kabul etmesiyle uzunluk biriminin dünyanın özellikleri üzerinden türetilmesi gerekliliği tekrar gündeme gelmiştir. Birimin adı da Yunanca “Metron” dan alınan “Metre” olarak kabul edilmiştir. 1793 yılında yapımına karar verilen ön metre prototipi, 25x40.5 mm kesite sahip saf platinyum çubuk olarak yapılmıştır. Bu yeni metre prototipi 22 Haziran 1799 tarihinde, metrik sistemin uzunluk standardı olarak, Hollandalı Jan Hendrik van Swinden tarafından Fransız otoritelere (Corps Legislatif) sunulmuştur. Standart aynı yıl Fransız Ulusal Arşivi’ne kaldırılmış ve “Arşiv Metre” olarak  adlandırılmıştır. Fransa’da 1837 yılında kabul edilen Ölçü ve Ağırlıklar Kanunu ile uzunluk ölçüleri için metrenin tek geçerli birim olduğu açıklanmıştır. Bundan sonra geçen 30 sene içinde üretilen 25 metre prototipi bazı dünya ülkelerine dağıtılmıştır. 1869’da, 12 ülke tarafından metrik sistemin resmen kabul edilmesinin ardından, birkaç Fransız üye ve diğer ülkelerin temsilcilerinden oluşan CIM (Commission Internationale de Metre) olarak adlandırılan bir komisyon kurulmuştur. 1870 Ağustos’unda Paris’te toplanan CIM, metrenin yanı sıra kütleyi de uluslarası standartlarda üretmeye karar vermiştir. Kütle standartlarını oluşturmak için 17.yüzyıl ortalarında başlatılan çalışmalar 1793 yılında tamamlanmış ve referans ağırlık olarak +4°C’deki 1dm3 suyun ağırlığının kabul edilmesiyle, metrik sistemin temelini oluşturan ilk doğal ve evrensel ifade şekli ortaya çıkmıştır. 1799 yılında ise, daha pratik bir kullanımını sağlamak amacı ile, ağırlık biriminin, platinden imal edilen bir referans kütle standardına aktarılması kararlaştırılmıştır. Bu yeni ağırlık referans standardı da Fransa Cumhuriyeti’nin arşivlerinde korunduğundan ismi “Arşiv Kilogram” olarak  adlandırılmıştır. O yıllarda metre ve kilogramın yanı sıra farklı standartlar ve ölçü birimleri de kullanılmakta idi. Örneğin 1871 yılında orta Avrupa’da Württemberger inch’i, Ren inch’i ve Viyana inch’i olmak üzere üç çeşit inch kullanılmakta idi. Ülkeler arasında yapılan ürün alışverişlerinde farklı ölçü standartlarının kullanılması bir takım karışıklıklara yol açmıştır. Bu nedenle uluslar arası ölçüm birliği için yapılan çalışmalar 1850-1880 arası büyük ölçüde hızlanmıştır. Uluslar arası Ölçüm Sistemi ve Metre Konvansiyonu 1872 yılında arşiv metreden türetilmiş, aşınma direnci yüksek %90 platinyum %10 iridyum alaşımından 20x20 mm’lik X  kesite sahip metre, ve 1879’da çapı ve yüksekliği 39 mm olan silindirik kilogram prototiplerinin imaline başlanmıştır. Uluslararası prototipin içlerinden seçildiği 30 benzer standart metre prototipi ve 40 adet Kilogram prototipi üretilmiştir. Bütün bu kararların alınarak hayata geçirilmesini sağlaması açısından ölçme standartları konusunda evrensel birliği sağlamaya yönelik ilk çalışmalar, Fransız hükümetinin girişimi ile, aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nun da bulunduğu 17 devlet temsilcisinin katılımıyla 25 Mayıs 1875’de Paris’de imzalanan Metre Konvansiyonu’na dayanmaktadır. Dünyadabugün geçerli en eski uluslar arası anlaşmalardan biri olan bu Konvansiyon ile aşağıda kısaca özetlenen üç temel yapı kurulmuştur. 1.       CGPM (Conférence Générale de Poids et Mesures) : Uluslararası Ağırlıklar ve Ölçü Konferansı. Her dört yılda bir Paris’te toplanan konferans,bugün sayısı 51 olan üye ülkelerin yetkililerince oluşturulur ve uluslar arası metroloji sisteminin koordinasyonundan sorumludur. Türkiye CGPM üyesidir ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından temsil edilmektedir. 2.       BIPM ( Bureau International de Poids et Mesures ) : Uluslar arası metroloji enstitüsü. Paris’in Sevr banliyösünde bulunan Enstitü bütün dünyada yapılan ölçümlerin doğruluğundan ve farklı ülkelerde yapılan ölçümlerin birbirleri ile denkliğinden sorumludur. Bu enstitünün her endüstrileşmiş ülkede teknik bir muhatabı bulunmakta (ulusal metroloji enstitüleri) ve BIPM’in uzmanları ulusal metroloji enstitülerinin uzmanları ile beraber çalışarak ülkeler arasındaki ölçüm denkliğini oluşturmak için faaliyet göstermektedir. BIPM metroloji dünyasının en saygın yayını olan Metrologia dergisini de yayınlamaktadır. Türkiye, TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü (UME) ile BIPM’in faaliyetlerine katılmaktadır. 3.       CIPM (Comité International de Poids et Mesures) : Uluslar arası Ağırlıklar ve Ölçü Komitesi. Metre Konvansiyonu tarafından oluşturulan veuluslararası metroloji sisteminin günlük işleyişinden sorumlu kuruluştur. Gizli oyla metroloji dalında saygınlığı olan bilim adamları arasından seçilen 18 kişiden oluşur ve BIPM’in faaliyetlerinden sorumludur. CIPM üyeliği süresiz olup, ölüm veya istifa yolu ile boşalır. Boşalan her üyelik için geri kalan 17 üye seçim yapar ve CGPM’in onayına sunar. Her yıl Ekim ayında Paris’de toplanan CIPM, aynı zamanda CC (Consültatif Comité) adı verilen Teknik Komiteler aracılığı ile dünyadaki metroloji alanındaki bilimsel faaliyetleri koordine eder. Teknik Komitelere katılacak ülkeler ve laboratuarlar bilimsel ve teknolojik yeteneklerine göre dört yılda bir CIPM tarafından belirlenir. UME Müdürü Doç. Dr. Hüseyin Uğur CIPM’in üyesidir. Teknik Komitelerin listesi aşağıdadır. CCEM           Elektrik ve ManyetizmaCCPR           Fotometri ve Radyometri (Optik)CCT              Sıcaklık (Radyasyon Sıcaklığı ve  Nem de dahil)CCL              Uzunluk (Açı, Yüzey Pürüzlüğü ve Diğer Geometrik Ölçümler dahil)CCTF            Zaman ve FrekansCCRI            İyonize RadyasyonCCU             Uluslar arası Birimler ve SabitlerCCM             Kütle ve İlgili Alanlar (Basınç, Kuvvet, Hacım ve Yoğunluk da dahil)CCQM          Madde Miktarı (Kimyasal ve Biyolojik Ölçümler)CCAUV         Akustik, Titreşim ve Ultrasonik UME, CCU ve CCRI adlı teknik komiteler dışındaki bütün komitelerin çalışmalarına katılmaktadır. 1879 yılı Ekim ayında yapılan CGPM (Ölçüler ve Ağırlıklar Genel Konferansı)’demetre prototipi ve kütle birimi onaylanmış ve geçerliliği garanti edilmiştir. Ayrıca, üye ülkelerin, nüfus ve o dönemki siyasi gücüne göre yıllık ödeme yapmasına karar verilmiştir. Bu konferansta, Metre Konvansiyonu’nun kurucu devletleri arasında yer alan Osmanlı İmparatorluğu, Miralay Hüsnü Bey tarafından temsil edilmiş ve Konvansiyon gereği olan ilk yıllık ödeme 27.132 FF olarak yapılmış, Amerika, Almanya ve Fransa’dan sonra yatırılan en yüksek dördüncüaidat olmuştur. Ancak, 1875 yılı sonrası Balkanlar’da başlayan savaşlar ve Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle yıllık üyelik ödemeleri yapılamamış, BIPM’in (Bureau International des Poids et Mesures) genel kurul üyesi olan Miralay Hüsnü Bey de kurul toplantılarına katılamamıştır. Dönemin BIPM başkanı G. Ibanes ve genel sekreteri A. Hirsch tarafından Osmanlı Devleti Paris Büyük Elçiliğine yıllık ödemelerin yapılması ve Genel Kurul toplantılarına Miralay Hüsnü Bey’in katılması için çeşitli tarihlerde yazılar yazılmıştır. 1881 yılı sonunda Osmanlı Devletinin toplam borcu 32.649 FF  düzeyine ulaşmıştır. BIPM, 27 Şubat 1883tarihli yazısında Miralay Hüsnü Bey’in, genel kurul toplantılarına katılmadığı için istifa etmiş sayılacağı ve yıllık ödemelerin yapılmamasından dolayı, imaledilen ilk 30 prototip arasında yer alan ve Türkiye’ye verilmesi gereken Ulusal Metre ve Kilogram prototiplerinin verilemeyeceğini bildirmiştir. Bunun üzerine, Osmanlı Devleti 1883 yılında Metre Konvansiyonun’dan çekildiğini BIPM’e bildirmiştir. Diğer taraftan Osmanlı Devletin’den bağımsızlığını kazanan bazı ülkelere kilogram prototipleri verilmiştir. Örnek olarak 1891 yılında 2 numaralı prototip Romanya’ya 1889 yılında 11 numaralı prototip Sırbistan’a verilmiştir. Metre Konvansiyonu Ardından Ölçümbilim’de Gelişmeler 1875 yılında Metre Konvansiyonu imzalanınca bu anlaşmayı henüz imzalamamışolanlar dahil birçok gelişmiş ülke metroloji enstitülerini kurup ulusalstandartlarını oluşturmaya başlamışlardır. Başta Fransa, Almanya, ABD,İngiltere, Rusya, Japonya, Hollanda olmak üzere 30 kadar ülke bir yandan metroloji enstitülerini kurmuş, öte yandan da önemli bilim adamlarını ölçme konusunda çalışmaya teşvik etmişler ve oluşan komitelerde yer almalarını sağlamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu altındaki Romanya da bu dönemde metroloji enstitüsünü kuran devletler arasındadır. Metroloji enstitüsünü kurup ulusal standartlarını oluşturmaya başlayan her ülke kısa zamanda kendi standartları ile uluslararası ve diğer ülkelerin standartlarıarasındaki farkı belirlemeye çalışmış, bunun sonunda da uluslar arası metroloji sistemi 1905-1910 döneminde, planlanan şekilde, çalışmaya başlamıştır. Bugün yürürlükte olan modern sistemin temeli bu dönemde kurulmuştur. Uluslararası Ölçüm Sistemine Entegrasyon İçin Türkiye’de Yapılanlar Ülkemizde, Cumhuriyet dönemindeki Metre Konvansiyonu ile ilgili en önemli gelişme 26 Mart 1931 tarihinde, 1782 sayılı Ölçüler ve Ağırlıklar Kanunu’nun kabul edilerek Metrik sistemin kullanılmasının zorunlu hale getirilmesidir.  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 3 Mart 1933 yılında Metre Konvansiyonu’na üye olmak için Paris Büyükelçiliği aracılığı ile BIPM’e başvuruda bulunmuştur. 1 Haziran 1933 tarihinde, BIPM’in Müdürü, ünlü bilim adamı Cd. Ed. Guillaume Türkiye’nin talebini memnuniyetle karşıladıklarını bildirerek; ülke nüfusu oranına (1933 yılında ülke nüfusu = 13.660.000 ) bağlı olarak en az 3132 altın-Frank en fazla 18792 altın -Frank yıllık ödeme ile üye olunabileceğini Türk Hükümetine bildirmiştir. BIPM aynı mektupla Türkiye’ye, Pt-Ir alaşımından daha ucuz olan, Baros ya da Monel’den yapılacak bir kilogram prototipinin verilmesini önermiştir. Söz konusu teklif Türk Hükümeti tarafından kabul edilmeyerek, Türkiye için de ulusal kilogram  prototipinin Pt-Ir alaşımından  imal edilmesi bildirilmiştir. Türkiye’nin bu talebi üzerine BIPM, Pt-Ir alaşımından 42 numaralı prototipi üreterek 1935 yılında Türkiye’ye vermiştir. Söz konusu ulusal kütle prototipi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, Türkiye İş Bankası  Ulus şubesinde kiralanan kasada 1953 yılına kadar muhafaza edilmiştir. 1953 yılında başlatılmış olan  II. Uluslararası Kütle prototiplerinin karşılaştırma ölçümlerine gönderilen 42 numaralı prototipin değiştirilmesi için BIPM tarafından Türk Hükümetine teklif götürülmüş kabul edilmesi üzerine söz konusu prototipin yerine 54 numaralı prototip imal edilerek Türkiye’ye teslim edilmiştir. Türkiye 1960 yılından itibaren bir ulusal metroloji enstitüsü kurmak içinçalışmış, bu amaçla 1985 yılında TÜBİTAK görevlendirilmiştir. Bunun sonucunda 1992 yılında TÜBİTAK’ın Gebze’deki yerleşkesinde Ulusal Metroloji Enstitüsü (UME) kurulmuştur. 11 yıl içinde UME hızla gelişerek Avrupa’nın sayılı metroloji enstitülerinden biri olmuştur. Dünyadaki ve Avrupa Birliği’ndeki uygulamalara paralel bir akreditasyonzincirinin ülke içinde oluşturulması ve bu sistem içinde tepe noktayıoluşturacak olan Türkiye Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK)’nin kurulması aşamasındaki ilk çalışmalar, 1992 yılında UME tarafından hazırlanan Akreditasyon Konseyinin kurulması için kanun  tasarısı taslağı ile başlamıştır. 1995 yılı sonunda Milli Akreditasyon Konseyi (MAK) yasa tasarısı taslağı olarak son halini almış ancak çeşitli nedenlerden dolayı hükümet tarafından TBMM’ye iletilememiştir. Daha sonra teklif  42 millet vekilinin imzası ile Meclis Genel Kurulu’na iletilmiştir. Konsey adının TÜRKAK’a çevrilmesinin yanı sıra birkaç değişiklik yapıldıktan sonra 1996 Aralık ayı sonunda TBMM Sanayi Komisyonu’na gelen teklif güncelleştirilmek üzere bir alt komisyona sevk edilmiştir. Alt Komisyon’un 1997 yılında çalışmalarını tamamlaması üzerine tasarı yasalaşmak üzere Genel Kurul’a gönderilmiştir. Tasarı, 1999 yılı Kasım ayında yasalaşmış olup TÜRKAK (Türkiye Akreditasyon Kurumu) kurulmuştur. Günümüzde Ölçümün Önemi  Yeni bir yüzyıla girerken uluslararası ticaretin yaygınlaşması, yeni düzenlemeleri de beraberinde getirmiş, ülkeler bölgesel entegrasyonlara yönelmişlerdir Bilindiği gibi, Avrupa Topluluğu ile imzalanan Gümrük Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü sorumluluğundaki GATT Antlaşması ülke gündemimize yerleşen iki önemli ticari uygulamadır. Tamamen serbest rekabet ortamına dayanan bu iki antlaşma ile gümrük duvarları kademeli olarak kalkmakta, yerini belirli hukuksal önlemler ile teknik denetim ve üreticinin belirli bir kaliteyi sağlaması yükümlülükleri gelmektedir. Bununla amaç, ortaya çıkan ürünün bütün kontrollerinin ve pazarlanacağı ülkenin kurallarına uygunluk işlemlerinin üretildiği ülkede yapılmasıdır. Hukuki önlemlerin kapsadığı yasal düzenlemelerin yanı sıra ihtiyaç duyulan teknik düzenlemeler ile, her ülkenin, üretim, hizmet ve ticaret sektörlerinin oto – kontrol mekanizmaları ile uluslararası sisteme uygunluğunun tescil edilmesi hedeflenmektedir. Ticarette teknik engellerin kaldırılması açısından büyük önem taşıyan teknik düzenlemeler kapsamında, yapılan ölçümlerin uluslararsı alanda geçerliliğini sağlamak için organize bir metroloji sisteminin varlığına gereksinim duyulmaktadır. Organize metroloji sistemi, bir ulusal kalite kontrol sisteminden sözedebilmek için gerekli kabul edilen standardizasyon, akreditasyon ve sertifikasyon aktivitelerinin güvenilirliği ve uluslararası geçerliliğini sağlayan en önemli unsurdur. “Ulusal Metroloji Enstitüsü” olarak adlandırılan  ve sistemin koordinasyonundan sorumlu olan bu merkezin altında ise uygun sayıda ve yerde ikincil seviye veya kullanıcı seviyesinde ölçüm yapan laboratuvarlar bulunur. En üst seviyedeki ulusal merkez ile uluslararası merkez ve diğer ülkelerin merkezleri arasında yapılan ölçme standartları karşılaştırmaları ile her ülkenin diğer ülkelerle olan bağlantısı sağlanır ve bu şekilde ülke çapında yapılan ölçümlerin ülke içi ve dışı benzeri ölçümlerle uyumu temin edilir. Bir ülkede yapılan test, analiz  ve kalibrasyon gibi ölçümlerin uluslararasıalanda kabul görmesi, o ülkede faaliyet gösteren ölçme sisteminin diğerülkelerce tanınmasına bağlıdır. Bu çerçevede, her çeşit uygunluğun onaylanması için, organize bir belgelendirme sistemine gereksinim duyulmaktadır. Bu sistem içinde ticarete ve üretime konu olan her türlü belgelendirme faaliyetinde bulunan kuruluşların yetkilendirilmeleri veya başka bir deyişle akredite edilmeleri gerekmektedir. Böyle bir sistemin oluşması gereği doğal olarak akreditasyon yöntemleri ve kurumlarına çok büyük önem kazandırmıştır. Ulusal Enstitü’nün ve metroloji sisteminin uluslararası alanda tanınmış ve kabul edilmiş olması ise, akredite edilmiş ikincil seviye laboratuvarların verecekleri kalibrasyon sertifikalarının diğer ülkelerdeki geçerliliğini sağlayarak, o ülkenin endüstriyel ihtiyacına büyük katkıda bulunur. Avrupa Birliği üyesi devletler mevcut teknik engelleri ortadan kaldırabilmek amacı ile 1969 yılında geliştirilen “Klasik Yaklaşım” ya da diğer adıyla “Tek Elden Harmonizasyon” yaklaşımı ile ulusal düzenlemeler arasındaki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan teknik engellerin kaldırılması için genel bir programı yürürlüğe koymuşlardır. Klasik Yaklaşımın temel ilkesi, mevzuat düzeyindeki teknik kurallarla bunlara eş etkiye sahip standartların tümünün uyumlaştırılmasıdır. Bu yaklaşım çerçevesinde 55 tanesi Motorlu Taşıt Araçları için olmak üzere yaklaşık 100 direktif çıkartılmıştır. Test, belgelendirme ve uygunluk incelemeleri ile ilgili konular başta olmak üzere Klasik yaklaşımdaki eksikliklerin 1985’de kabul edilen Yeni Yaklaşım kararları ile giderilmesi öngörülmüştür. Yeni Yaklaşım çerçevesinde uyumlaştırma piyasaya sunulan ürünlerin Birlik içinde serbest dolaşımını sağlamak için uyulması gereken ‘temel güvenlik gerekleri’ne göre Roma Anlaşması 100. maddesine dayanarak hazırlanan direktiflerin benimsenmesiyle sınırlı tutulmuştur. Yeni Yaklaşım direktifleri, Klasik Yaklaşımdaki gibi ürünleri tek tek ele almak yerine, kullanım amaçları baz alınarak belirlenen ürün gruplarına göre hazırlanmakta; bir ürün grubunda bulunması gereken temel gereksinimler belirlenerek genel hatlarıyla ifade edilmektedir. Yeni yaklaşım direktifleri pek çok sayıda ürünle ilgili olabileceği gibi, tek bir ürün de birden fazla direktif kapsamında olabilir. Bu durumda ilgili direktiflerin tümünün gereklerini yerine getirmek zorunludur.Yeni Yaklaşımın tamamlayıcısı olarak geliştirilen ve genel anlamıyla test ve belgelendirme mekanizmalarına ilişkin düzenlemeleri içeren Küresel Yaklaşım da, düzenlemelerin karşılıklı tanınması ve yapıların birbirine yaklaştırılması ile güvenin artması için bir temel oluşturarak, Klasik Yaklaşım’da eksikliği hissedilen karşılıklı tanınma ilkesini yürürlüğe koyan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Karşılıklı tanıma ilkesi sonucu ortaya çıkan Yeni Yaklaşım kapsamında,düzenlenmiş ve düzenlenmemiş alan kavramlarının ayrımının iyi yapılması ve bu platformdaki uygulamaların daha yakından incelenmesi gereklidir. Düzenlenmiş alan, Avrupa Birliği bünyesinde kamu kontrolü ile uyulması zorunlu kılınmış, AB Komisyonu tarafından düzenlenen yeni yaklaşım ve eski yaklaşım direktiflerinin kapsadığı alandır. Burada esas olan, güvenlik, sağlık, çevre ve tüketicinin korunması için asgari gereklere uyulmasının yasa yaptırımı yoluyla sağlanmasıdır. Yeni yaklaşım direktiflerinde yer alan bütün ürünler, makinalar, taşıt araçları ve taşıt araçları yan sanayii gibi eski yaklaşım direktifleri kapsamındaki ürünler, kamu ya da Avrupa Birliği normlarının müdahalesini gerektiren düzenlenmiş alan kapsamına girer. Avrupa Birliği komisyonu tarafındandüzenlenmemiş alan kabul edilen gıda sanayii, kamu müdahalesi gerektirmesi nedeniyle, üye ülkeler bazında, düzenlenmiş alan içerisinde algılanmaktadır. Düzenlenmemiş alan da, direktifler kapsamı dışında kalan, hiç bir şekilde kamu müdahalesini ya da Avrupa Birliği normlarının müdahalesini gerektirmeyen alandır. Kamu oyu baskısının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu düzenlemeler, tavsiye niteliğinde olup uygulanması mecburi değildir. Ancak, ticari çıkarları doğrudan etkilemesi ve tüketicinin ürünü tercih etmesinde önemli bir rol oynaması dolayısıyla satıcı menfaatini korumak için bu düzenlemeleri uygulama yoluna gitmektedir. Düzenlenmemiş alana verilebilecek en güzel örnek tekstilsanayidir. Metroloji ve kalibrasyonun, endüstriyel faaliyetlerin hayati parametresi olarak görülmesinin yegane sebebi, elbetteki sadece sanayi ürünlerinin kalitesinin teminine yönelik bir titizlik değildir. Karakteristikleri kesin olarak belirlenmiş bir referans sistemine göre yapılacak kontroller, çoğu zaman üretim metodunun başarıya ulaşabilmesi için kaçınılmazdır. Bu nedenle, yüksek doğrulukve tekrarlanabilir ölçümlere duyulan ihtiyaç, teknolojinin gelişmesiyle artar ve beraberinde kalite kontrolünün önemini artırır. Özellikle 1980 sonrası sanayimizdeki gelişme, ileri teknoloji kullanımınınyaygınlaşması, ISO 9000 ve benzeri kalite güvence sistemlerinin getirdiğiyükümlülükler, metrolojinin önemini daha da arttırmıştır. Metroloji kelime olarak metreden türetilmiş olup, anlamı ölçüm bilimdir.Endüstrileşmiş ülkelerde ulaşım, iletişim, enerji ağları gibi temel sosyo-teknik sistemlerden biri olarak ülkenin teknolojik açıdan üst düzeyde kalkınmasında bir alt yapı miteliği taşıyan metrolojinin amacı, bütün ölçme sistemlerinin temeli olan birimleri (SI ve türevleri) tanımlayarak, bilim ve teknolojinin kullanımına sunmak ve yapılan bütün ölçümlerin güvenilirliğini ve doğruluğunu sağlamaktır. Endüstrileşmiş ülkelerde yapılan ölçümlerin güvenilirliği ve doğruluğu ülke çapında bir kalibrasyon ağı ile oluşturulur. Bu ağın oluşturulması veuluslararası sisteme entegre olarak çalışabilmesi için gerekli koordinasyon, metroloji sistemleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu sistemin en üst noktasında yer alan ulusal metroloji enstitüleri ülkedeki her türlü bilimsel ve endüstriyel ölçümün izlenebilir olduğu merkezlerdir. UME’nin Akreditasyon Sürecindeki Yeri Akreditasyon, laboratuar, ürün ve hizmet, sistem, personel ve muayene olmak üzere 5 ana bölümde ele alınabilir. Ölçümler personel akreditasyonunun dışındaki bütün konuların içinde yer almaktadır. Ürün belgelendirmesi yapılabilmesi için ürünün testlerinin akredite birlaboratuarda yapılması gerekmektedir. Buna paralel olarak akredite laboratuarın kullandığı cihazların bir üst laboratuar veya ulusal enstitüde kalibre edilmesi gerekmektedir. Sistem belgelendirmesinin bir parçası olan ISO 9000 belgelendirmesinde en önemli unsurlardan biri kullanılan cihazların kalibrasyonudur. Bu kalibrasyonların ulusal veya uluslar arası standartlar referans alınarak yapılması gerekmektedir. Muayene kuruluşlarının vereceği hizmetler de büyük ölçüde test, analiz ve kalibrasyona dayanmaktadır. Bu amaçla kullanılan bütün cihazların da ulusal veya uluslar arası standartlara izlenebilir olarak kalibre edilmiş olması şarttır. Her türlü belgelendirme için gereken ölçümlerin ise akredite laboratuarlarca yapılması gerekmektedir. Ancak bir laboratuarın akredite olabilmesi için üç temel aşamadan geçmesi gerekmektedir:1. Kalite Sistem Dökümantasyonu2. Saha Ziyareti3. Karşılaştırmalara Katılmak Karşılaştırmalara katılmak laboratuarın yeteneğini kanıtlayan çok önemli bir parametredir. Bu amaçla ulusal metroloji enstitüleri aynı nesneyi kullanarak akreditasyona aday laboratuarın yaptığı ölçümleri kendileri de yapıp ortaya çıkan farkı belgelerler. Bunun sonucunda bu laboratuarın belli bir ölçümü ne kadar “doğru” yaptığı belirlenir ve raporlanır. Karşılaştırmalara katılmak ve geçerli sonuçlar almak laboratuar akreditasyonun en önemli öğelerinden biridir. UME Türkiye’de bütün ölçümlere referans olan kuruluş olarak akreditasyon sürecinin çeşitli aşamalarında yer almaktadır. Bunlar özetle:1.Belgelendirme hizmetlerinde kullanılan ölçümlerde kullanılacak cihaz veya sistemlerin izlenebilirliğini sağlamak (bir başka deyişle kalibrasyonunu yapmak).2.Akredite olacak laboratuarların cihazlarını ve referans standartlarınıkalibre etmek.3.Gerektiğinde akreditasyonda kullanılacak değerlendiricileri sağlamak4.Akredite olacak laboratuarla için karşılaştırmalar düzenlemek ve sonuçları analiz ederek TÜRKAK’a bildirmek. Bu temel görevlerin dışında UME, gereksinim duyan kuruluşlara eğitim yoluyla bilgi transferi yapmaktadır. SonuçÖlçüm günlük hayatımızı etkileyen son derece önemli bir olgudur. Ticaret ve üretimde kullanılan ölçümler 1875 yılından beri kullanılmakta olan biruluslararası sistem tarafından düzenlenmektedir. Türkiye bu sisteme 1992 yılında UME’nin kurulmasıyla girmiştir. UME’nin bu sistem içindeki iki ana görevi Türkiye’de yapılan ölçümlerin uluslararası sisteme entegre edilmesi ve akreditasyon sürecinde gereken desteğin sağlanmasıdır. UME’nin verdiği sertifikalar 1999 yılında imzalanan karşılıklı tanınma anlaşması ile başta ABD, Japonya ve AB ülkeleri olmak üzere 51 ülke tarafından tanınmaktadır. Bu nedenle UME tarafından yapılan ölçümlerin uluslar arası sisteme entegrasyonunda bir sorunla karşılaşılmamaktadır. UME, benzer bir şekilde, TÜRKAK’ın da uluslar arası karşılıklı tanınma anlaşmasının parçası olabilmesi için gereken desteği vermektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder