11 Mayıs 2012 Cuma

Nerden Nereye – Ünlüler

Neydiler, Ne Oldular?
Michael Dell: Dünyanın en büyük bilgisayar üreticilerinden Dell’in Başkanı Michael Dell, ilk gençlik yıllarında, bir Çin lokantasında bulaşık yıkayarak harçlığını çıkarıyordu. Dell daha sonra, lise öğrencisiyken Houstondaki yerel gazeteye abone toplayarak öğretmenlerinden daha fazla para kazanmaya başladı.
Johnny Depp: Hollywood’un ‘asi adamı’ Johnny Depp, biyografi yazarı Nigel Goodall’ın aktarımına göre, üne ve paraya kavuşmadan önce, The Kids adlı bir müzik grubuna solistlik ediyordu. 22 yaşında iken ‘Elm Sokağı Kabusu’ filmi ile Hollywood’a ayak basan ve bugün 29 milyon dolarlık bir servete sahip olan Depp, Florida’da solistlik yaptığı yıllarda gece başına yalnızca 25 dolar kazanıyordu.
Michael Caine: Yönetmenliğini Woddy Allen’ın yaptığı ‘Hannah ve Kız Kardeşleri’ (Hannah and Her Sisters) adlı filmdeki oyunuyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanan, daha sonra da bir çok başarıya imza atan Caine, Londra’nın güneyinde yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Caine de iş hayatına lokantalarda bulaşık yıkayarak başladı.

Dünyanın en büyük helikopteri

Dünyanın En Büyük Helikopteri Mİ-26
Image
ADI: Mi-26 HALO
ÜRETİCİ: Mil
SINIFI: Ağır nakliye helikopteri
GÖREV: Ağır nakliye, lojistik destek
MOTOR: 2xZMKB Progress D-136 Turboşaft, her biri 10.000 bg
MÜRETTEBAT: 2 (pilot ve yardımcı pilot) + 3 (uçuş ve yük teknisyenleri)
İLK UÇUŞ: 1977
HİZMETE GİRİŞ: 1982 veya 1983 (?)
BOY: 33.73 metre (110 feet)
GÖVDE YÜKSEKLİK: 15 metre (26 feet)
PALLER İLE BOY: 40 metre (110 feet)
ROTOR ÇAP: 32 metre (105 feet)
ROTOR PAL SAYISI: 8 adet
Image

Adım Adım Yozlaşma

Adım Adım Yozlaşma…
Yıl: 1965
“Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle ‘akşam-ı şerifleriniz hayrolsun’ dedim..”
Yıl: 1975
“Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle ‘iyi akşamlar’ dedim..”
Yıl: 1985 “Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle ‘hayırlı akşamlar’ dedim..”

Beyin Göçü Kavram ve Kapsamları

Beyin Göçü
Beyin Göçü iyi eğitim görmüş, kalifiye, nitelikli, seçkin, uzman ve yetenekli işgücünün yetiştiği az gelişmiş/ gelişmekte olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye en verimli olduğu dönemde çalışmak/araştırma yapmak için akışı/göçü olarak tanımlanabilir. Kıt ve sınırlı kaynakları ile yetiştirdiği değerli beyinleri kaybeden az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin beyin göçü nedeni ile gelişmeleri daha da yavaşlarken, gelişmiş ülkelerin yetişmiş beyinlere daha yüksek ücret ve daha iyi olanaklar sağlaması ile gelişmeleri daha da hızlanmaktadır. Beyin göçü ülkeler arasındaki gelişmişlik farkının daha da artmasına neden olmaktadır.
Beyin göçü 1960�lı yıllarda başlamış olup, önce doktorlar, mühendisler ve sonra bilim adamları arasında yaygınlaşmıştır. Beyin göçü iç ve dış beyin göçü olarak ikiye ayrılabilir. Ülke içindeki beyin göçüne iç ve ülke dışına olan beyin göçüne ise dış beyin göçü adı verilir. Ülkemizde iç beyin göçü çoğunlukla devlet sektöründen özel sektöre olmaktadır. Örneğin Devlet Üniversitelerinden Vakıf Üniversitelerine Öğretim Üyesi erozyonu veya devlet dairelerinden yetişen elemanların özel sektöre geçişi iç beyin göçü olarak adlandırılabilir. İç beyin göçünün ülke açısından pek fazla zararı yoktur. Dış beyin göçü ise iyi yetişmiş yetenekli işgücünün gelişmiş ülkelere akışı şeklinde algılanabilir ve ülkeye zararı çok büyüktür.

Rubik (Zeka) Küpü nedir?

 
Türkiye’de piyasaya sunulduğu adıyla Sabır Küpü, Zeka Küpü ya da özgün adıyla Rubik Küpü (Rubik’s Cube), 1974 yılında Macar heykeltıraş ve mimar Ernõ Rubik tarafından icat edilen mekanik bir bulmacadır. Bu plastik küp başlıca dört şekilde piyasaya sürülmüştür: 2×2×2′lik Pocket Cube (Cep Küpü), 3×3×3′lük standart küp, 4×4×4′lük Rubik’s Revenge (Rubik’in Öcü), 5×5×5′lik Professor’s Cube (Profesör Küpü). 6×6×6 ve 7×7×7′lik küpler hâlihazırda üretilmektedir. “Sabır Küpü” diye bilinen 3×3×3′lük modelin her yüzünde 9 kare olmak üzere alanı toplam 54 kare, hacmi de 26 birim küptür (ortadaki görünmeyen küpü saymazsak). Yüzeyindekikareler genel olarak altı farklı renk ile etiketlendirilmiştir. Bulmaca çözüldüğünde küpün her yüzü tek renkten oluşur. 3×3×3′lük özgün modelin yirmi beşinci yıldönümü, 2005 yılında, beyaz yüzün ortasında bulunan etiketin, “Rubik’s Cube 1980-2005″ yazılı logoyu taşıyan parlak bir etiketle değiştirildiği özel serinin satışa çıkarılmasıyla kutlandı.
Yaratıcısı tarafından ilk olarak “Sihirli Küp” adı verilen bulmacaya 1980 yılında “Rubik’s Cube” adı verildi ve aynı yılın Mayıs ayında tüm dünyaya dağıtıma başlandı. 300 milyon adetle dünya üzerinde en çok satılan oyuncak olduğu söylenir.

Dünyanın en pahalı 5 maddesi

Alman Bild am Sonntag gazetesi, gramı bir servete bedel olan dünyanın en pahalı maddelerini açıkladı… Gazetede yer alan fiyatlara göre işte dünyanın en pahalı 5 maddesi:
Örümcek zehri: Karadul örümceğine ait 1 gram zehir, 62 bin 500 euro’ya alıcı buluyor. Zehir, örümcekten sağılarak laboratuvarlara satılıyor ve ilaç üretiminde kullanılıyor.
Boğa spermi: Kanada’daki Goldwyn ve Titanic adlı süper boğaların 1 gram ağırlığındaki yoğunlaştırılmış spermi, tam 55 bin euro değerinde.

Vize Almadan Gidilebilecek Ülkelerin Listesi

Taşıdığı pasaport türü (diplomatik, hizmet, hususi ve umuma mahsus) ne olursa olsun Türk vatandaşları şu ülkelere vize almadan gidebiliyor:
Arnavutluk
Bahamalar
Barbados
Belize
Bolivya
Bosna Hersek
Dominika
Ekvador
El Salvador
Fas
Filipinler

Dünya Diktatörlerinin Akıbetleri

Irak’ın ABD tarafından devrilen devlet başkanı Saddam Hüseyin sabah erken saatlerde asılarak idam edildi. Dünyanın öne çıkan diktatörlerin bazıları da idam edilerek yaşama veda etti.
Tanınmış bazı diktatörlerin akıbetleri şöyle:
İktidardayken ölenler
Adolf Hitler:
‘Führer’, Sovyet askerlerinin Berlin’e girişinden kısa süre sonra 30 Nisan 1945′te sığınağında intihar etti.
Joseph Stalin:
30 yıldan fazla Kremlin’in ev sahibi olan Sovyetlerin bir numaralı ismi Stalin, 5 Mart 1953′te beyin kanamasından öldü.
Antonio De Oliveira Salazar:
36 yıl Portekiz’in başında kalan Salazar, 1968′de beyin travması geçirdikten sonra 27 Temmuz 1970′te öldü.
Francisco Franco:
İspanyol diktatör Franco, 35 gün süren kalp sorunlarının ardından 83 yaşındayken 20 Kasım 1975′te öldü.
Mao Zedong:
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurucusu olan ve ülkeyi 27 yıl yöneten Mao, 9 Eylül 1976′da öldü. Mao, öldüğünde 82 yaşındaydı.
Kim İl-Sung:
Kuzey Kore’nin ‘ebedi başkanı’ Kim il-Sung beyin travması geçirerek öldü. Temmuz 1994′te ölen Kim İl-Sung’un yerine oğlu Kim Jong-il geçti.

Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek

BBC Programcısı Jessica Williams, dünyanın röntgenini çekmiş. Tespitlerini
ise “Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek” adını verdiği bir kitapta
toplamış. Seyfi Öngider’in editörlüğündeki Aykırı Yayınevi’nden piyasaya
yeni sürülen bu kitap, oldukça ilginç.
“50 gerçek” olarak adlandırılan aykırılıklar, yanlışlıklar veya
sorumsuzluklar, ilk bakışta birbiriyle ilintili gözükmeyebilir. Ama her
biri, dünyanın çivisinin üzerine bir balyoz gibi iniyor.
“Yokoluş”a doğru hızla sürükleniyoruz. Kendi ikbalimiz için fır dönerken,
bir de dünyanın nasıl döndüğüne bakalım…
İşte, dünyayı tersine çeviren 50 gerçek:
1- Bir Japon kadını ortalama 84 yıl, bir Botswanalı kadın sadece 39 yıl
yaşıyor.
2- Dünyadaki obez nüfusun üçte biri, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
3- ABD ve İngiltere, gelişmiş ülkeler arasında en yüksek erken hamilelik
oranına sahip.

Kahvehane – Kıraathane Kültürü ve Türkler

Türkler kahvehanesiz yaşayamaz…
Kahvehanelerine mektebi irfan, kıraathane ya da halk üniversitesi gibi isimler veren başka bir millet de bulamazsınız yeryüzünde. Hayat Fakültesi’ nin hazırlık sınıf diyenler de vardır. Kadınlardan kurtulmak isteyen erkekler için sığınma evleri diyen de…
Ünlü hikâyecimiz Sait Faik “Dekansız, doçentsiz, bütçesiz, fakültesiz ve yüzde yüz bağımsız üniversiteler olan kahveler, insanların nabzının ne yolda olduğunu, hızlı mı atıyor, yoksa atışta hoplamalar mı var, şipşak ortaya koyarlar.” diye anlatır kahvehaneleri.
Kahvehaneler bir çeşit psikolojik tedavi merkezleridir aynı zamanda. Kimisi kimi maç seyretmek için, kimi tavla, okey, 51, batak, king… oynamak için tutar kahvenin yolunu. Kiminin maksadı ise bedava gazete okumaktır. Orada hükümetler kurulur, hükümetler devrilir, bakanlar değiştirilir… Takımlara taktik verilir…
Ne olursa olsun, kültürümüzde çok önemli bir yeri vardır bazen kısaca kahve, bazen o ‘h’ yi de yutup kâve de dediğimiz bu mekânların.
Tabii, bizim kahveleri şimdiki “cafe”lerle de karıştırmamak lâzım, onların adı da kahveden geliyor ama onlar bambaşka bir kültürün uzantıları olan bambaşka yerler. Açıkçası da “Cafe” bizi bozar.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ
10 Aralık 1948
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A (III) sayılı kararı ile benimsenmiş ve ilan edilmiştir.
Resmi Gazete: 27 Mayıs 1949-7217
http://www.jandarma.gov.tr/jihidem/images/PST.jpg

Selimiye Camiinin İsmi Nerden Gelmektedir?

Kanunî Süleyman’ın oğlu Selim II tarafından Edirne’de ünlü mimar Sinan’a yaptırılan Selimiye Camii, selâtin camilerinin en ünlülerinden biridir. Yapımı 1569′dan 1675′e kadar 6 yıl sürmüş ve yaptıran padişahın adıyla anılması için de Selimiye adı verilmiştir.
ImageMimar Sinan bu camiyi yaparken o zamana kadar hiç bir mimarın başa­ramadığı bir işi başarmış, önceki bü­yük cami ve kiliselerde görülmemiş bir ustalıkla bütün camiyi tek bir kubbeyle örtebilmiştir. Bu yüzden Mimar Sinan’ın şöyle dediği söylenir: «Şehzade Camii’ni çıraklığımda, Süleymaniye Camii’ni kalfalığımda, Selimiye’yi ustalığımda yaptım».

Tarihteki İlk Fotoğraflar

Image
Image
Image

Mason nedir – Masonluk Tarihi

Haçlı Seferleri her ne kadar Hıristiyan inancının bir ürünü olarak bilinse de, aslında temeli bütünüyle maddi çıkarlara dayalı olan savaşlardır. Avrupa’nın büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı bir devirde, Doğu’nun ve özellikle de Ortadoğu’daki Müslümanların refah ve zenginliği, Avrupalıları özellikle de Kilise’yi cezbetmiştir. Bu cazibenin, Hıristiyanlığın dini öğretileriyle de süslenmesi sonucunda, dini görünüm altında, fakat gerçekte dünyevi amaçlara yönelik bir “Haçlı” zihniyeti ortaya çıkmıştır. Hıristiyanların, daha önceki devirlerde temelde barışçı bir siyaset izlerken, ani bir dönüşle savaşçılığa eğilim göstermelerinin asıl nedeni de budur.
Haçlı Seferleri’nin başlangıç noktası, 1095 yılının Kasım ayında, Papa II. Urban’ın başkanlığında ve üç yüz din adamının katılımıyla gerçekleşen Clermont Konseyi oldu. Bu konseyde o zamana kadar Hıristiyan dünyasında hakim olan barışçı doktrin terk edildi ve Haçlı Seferleri’nin temeli atıldı. II. Urban, Clermont Konseyi’nin sonunda, farklı toplumsal sınıflara mensup bir kalabalık önünde yaptığı konuşma ile bu durumu ilan etti.

Kennedy Suikasti

O suikast yapılmasaydı, 22 Kasım 1963 günü, Dallas halkı için A.B.D. Başkanı Kennedy’nin şehri ziyaret ettiği tarih olarak bir süre hatırlanacak, sonunda unutulup gidecekti. Ama öyle olmadı. Sonucu bugün bile tartışılan suikast nedeniyle, 22 Kasım 1963 günü, Dallas şehri ve Kennedy adiyle birlikte tarihe geçti.
O gün Başkan Kennedy, beş ay önce tasarlanan bir gezi için, yanında kurulla birlikte Teksas’ın Dallas şehrine gelmişti. Gezinin amacı, 1960 seçimlerinde karşı parti olan Cumhuriyetçilere oy veren bu şehirde, havayı Demokrat Parti lehine değiştirmekti.
Gökyüzü açık ve güneşliydi. Saat 11,50 sularında uzun bir araba dizisi, Dallas caddelerinde ilerlemeye başlamıştı. Başkan Kennedy, açık bir otomobilin içindeydi. Yanında eşi Jagueline Kennedy, önünde Vali Connaly oturuyordu.http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/2/28/Kenndy_at_RAA.jpg

Yeraltındaki Çin Seddi – Karız Kanalları

 
Tanrı Dağı’nın eriyen karları ile yeraltındaki su kaynaklarını birleştirerek yerleşim alanlarına taşımak amacıyla inşa edilen Karız Kanalları, 5 bin kilometre uzunluğuyla 6 bin kilometre olduğu tahmin edilen Çin Seddi’ne adeta meydan okuyor. Sincan’ın üzümleriyle ünlü Turfan’daki Karız Kanalları, Çin Seddi ve doğudaki Büyük Kanal ile birlikte Çin’in 3. harikası olarak adlandırılıyor.
2 bin 500 yıl önce sadece yerçekimi kullanılarak çalışması sağlanan Karız Kanalları, 60 kilometre uzaktaki kurak Turfan bölgesini bereketli vaha haline getirmiş. Kanalları ziyarete gelen turistler rehberlere, o dönemde bu kadar muhteşem bir sistemin nasıl inşa edildiğini soruyor. Hâlâ sorunsuz bir şekilde çalışan Karız kanalları, Turfan vahasına her yıl yaklaşık 200 milyon metreküp su taşıyor. Bundan dolayı kanallar, Turfan için hayat kaynağı olmaya devam ediyor.
Karız kanallarının her birinde dik kuyular, yeraltı kanalı, yer üstü kanalı ve barajlar bulunuyor. Yeraltı kanalları, bazen birkaç kilometre, bazen de onlarca kilometre uzunluğunda olabiliyor. Yeraltı kanalları inşa edilirken işçiler, havalandırma sağlamak ve kazılan çamurları boşaltmak için 20-30 metre aralıkla dik kuyular açmış. Barajlar ise su miktarını ayarlayan su deposu işlevini yerine getiriyor. Turistler bu muhteşem mimari eseri görmek için şimdilerde Turfan’a akın ediyor. Yerli ve yabancı turistler hem Karız’ları geziyor hem de bal tatlısı üzümüyle ünlü Turfan’ın temiz havasını soluyor. Turistler için Turfan’da Karız Kanalları’nı tanıtan özel bir müze de kurulmuş. Turfan bölgesinde toplam uzunluğu 5 bin kilometreyi geçen binden fazla Karız Kanalı bulunduğu tespit edilmiş.
Kanallar, sıcaklığın 40 dereceye vardığı Turfan’a kadar kar suyunu buharlaşmadan taşıyabilecek yapıda inşa edilmiş. Tanrı Dağı’nın eteğinden 110 metre derinliğinde başlayan kanallar Turfan’a geldiğinde derinliği 10 metreye kadar düşüyor. O zamanda bu ölçümlün nasıl yapıldığı henüz aydınlatılamadı.
En çok 1.5 metre yüksekliğinde kazılan tünellerde işçilerin ancak oturarak çalıştığı biliniyor. Bugünlerde bölgeye ziyaret eden turistlere bu çalışma yöntemi orjinaline uygun olarak yapılan mankenlerle gösteriliyor. Turistler buraları gezerken kanalların içinde bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyor ve buz gibi temiz olan suya ellerini sokuyor. Turistler burayı gezdikten ve sonra evlerini hem lokanta hem de dinlenme yeri olarak kendilerine açan Uygur aileleri ve diğer yerleri ziyaret ediyor.
Kaynak: Medya24…

Ortaokul Öğrencisinin Duvar Gazetesindeki Yazısı

Söylenildiğine Göre AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ, OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE
YAZMIŞ.

Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini
borçlu olduğu
insan:
ATATÜRK…
Gençliğinde kot pantolon giyememiş.
Sevgilisinin elinden tutup
hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş…
Padişah ona Trablusgarp Cephesi’nde görev verdiğinde, lüks uçak
şirketinin,
first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş…
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej
esliğinde
Mercedes’lerle gezememiş Anadolu’yu…

Dünyanın Mutluluk Haritası

Image
Türkiye 178 ülke içinde 133′üncü sırada
İngiltere’deki Leicester Üniversitesi’ndeki sosyal psikoloji uzmanı White, yaptığı araştırmalar sonucu bir harita hazırladı. Haritaya göre dünyanın en mutlu ülkesi Danimarka, en mutsuz ülkesi ise Burundi çıktı

Karadenizli ve Bilgi Yarışması

Bir Karadenizli bir yarışma programına katılır. Sizde bir deneyin. Sunucu sorularını sormaya başlar..
1. Tarihteki 100 yıl savaşları ne kadar sürmüştür ?
A) 116 Yıl B) 99 Yıl C) 100 Yıl D) 150 Yıl
Karadenizli bu soruda pas geçme hakkını kullanır
2. Panama şapkası hangi ülkede keşfedilmiştir?
A) Brezilya B) Şili C) Panama D) Ekvador
Karadenizli seyircilerin yardımını istemiştir.
3. Rusların bayramı olan Ekim direnişi hangi aydadır?
A) Ocak B) Eylül C) Ekim D) Kasım
Karadenizli telefon hakkını kullanıyor ve başka bir karadenizliyi arıyor.
4. Kral George IV adı nedir???
A) Albert B) George C) Manuell D) Jonas
Karadenizli, iki yanlış şıkkı götürme hakkını kullanıyor

Murphy Yasaları

Öncelikle Murphy Yasalarının Tarihçesi…
Tarihin çeşitli safhalarında dünyanın çeşitli cografyalarında ortaya çıkan Murphy ailesinin fertleri tarafından konulmuş bu kanunların geçmişi, milattan felan çok önce yaşamış olan ve “Altını olan kanunu koyar!” şeklindeki kanunu ile tanınan I.Murphy’ye dayanır. I.Murphy ilk kanunu koymak için çeşitli zorlu uğraşlar verdiysede henüz tarihin ilk safhalarında yaşamış olduğundan çabaları boşa gitmiş ve altının bulunmasını beklemek zorunda kalmıştır. Ömrünün sonuna doğru altının bulunması ile rahatlayan I. Murphy kanununu koymuş ve günümüze kadar gelecek bir özlü söz geleneğini başlatmıştır.
I.Murphy’nin ölümünden sonra oğlu II.Murphy babasının kanunlarını yaygınlaştırmak istemişsede yazının henüz bulunmamış olmasından dolayı Anadolu Medeniyetleri’ni beklemek zorunda kalmıştır. Çok uzun süren bu bekleyiş sonrasında Anadolu’da kil tabletlerinin kullanılmaya başlanmasıyla I.Murphy’nin kanunlarını yaygınlaştırmak ancak VIII.Murphy’ye kısmet olmuştur. VIII. Murphy kanunu yaygınlaştırmak için var gücü ile uğraşmışsada kil tabletlerinin ağırlığı başarısını sınırlamıştır. Bel fıtığı olarak yatağa düşen VIII.Murphy’nin çektiği acıları gören oğlu IX.Murphy aynı akibete uğramamak için evden kaçmıştır. Yolda karşılaştığı bir göçebe topluluğu ile diyar diyar gezerek bilgisini görgüsünü arttıran IX.Murphy, Truva şehrinde karşılaştığı bir güzele tutularak oraya yerleşmeye karar vermiş ve çoluğa çocuğa karışmıştır.

Anadolu Kavağı-Gezi Yazısı


Beşiktaş’taki iskelenin yanındaki banklarda başladı gezimiz. Saat sabahın 10′unuydu ama yanımızdaki bankta saçı sakalı birbirine karışmış, eprimiş ceketinin içindeki kirli gömleğiyle oturan ve birasını yudumlayan amcayı görmemizle başladı gezi. Saati çoktan ileri aldığı belliydi.
Neyse ki, bekleyişimiz sona erdi. Bizi İstanbul’un hiç bilmediğimiz bir güzelliğine götürecek olan vapurumuz iskeleye yanaştı.
Eminönü’den binen yolcular, üst katı doldurmuştu. Biz de alt katta korkulukların arkasına dizildik. Boğazın üzerinde yürür gibi gidiyorduk, iki köprünün altında geçerken de bir gizemli korku sardı bizi. Koskoca betona aşağıdan bakmak ürtücüydü. Fakat boğaza büyülenince insan korkuyu, kasveti unutuyor.
Image

Ellison’un Akıllara seza konuşması

Amerikan üniversitelerinin bir adeti var..
Her yıl, her üniversite kendi alanında çok sivrilmiş ama mutlaka akademik hayattan gelmesi de gerekmeyen bir önemli ismi mezuniyet konuşması yapmak, yeni mezunlara çeşitli öğütler vermek üzere davet ediyor.
Aşağıda bu yıl, ünlü Yale Üniversitesi’nde yapılan mezuniyet töreninde konuşmak üzere davet edilen Oracle bilgisayar sirketinin kurucusu ve genel müdürü Larry Ellison’un şaşırtıcı, hatta şok edici konuşması var.
“Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğiniz için özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum.
Lütfen, etrafınıza iyi bir bakın.
Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Sonra sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın.
Ve şimdi şunu aklınıza koyun:
Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi de aslında hiçbir şey başaramamış olacak.
Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız.
Başaramayacaksınız.

Veresiye Defteri

Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyâfet ile, pek çok
zengin, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav dükkânlarına gider,
onlardan Zimem Defteri ‘ ni (veresiye defteri) çıkarmalarını isterlerdi.
Baştan, sondan ve ortadan rastgele sahifelerin toplamını yaptırıp,
miktarını ödedikten sonra;

Gothik Nedir – Gothik Resimleri

Kelimenin etimolojik olarak Miladdan sonra 5. yüzyıl civarlarında İskandinavya dolaylarından çıkıp gelen ve Roma imparatorluğu’na bir süre kök söktüren (ve böylece kendi sonlarını da hazırlayan) Germenik ırk Goth’lardan geldiği aşikardır, fakat bu kelime sonraları farklı anlamlar da kazanmıştır. İngiliz medeniyeti politik anlamda rakipleri olan Fransa ve İspanya’ya olan köksel ve ruhsal üstünlüğünü kanıtlamak için “gothic”i kendine sıfat bile yapmıştır. (Tabi İngiliz ırkının ataları kahraman jutelar ya da gete’lerden de ilham alınmış olabilir burda) ama yine de gotik kelimesi tarihte uzun bir süre “barbar”, “yaban”, “sivilize olamamış” anlamlarında olumsuz bir sıfat olarak kullanılmıştır.
[Resim]
Gotik sözcüğü, herkeste genellikle güzel çağrışımlar uyandırır: katedraller, kiliseler, sivri kuleler, eski tarz bir
dekorasyon.Oysa, bu sözcüğü ilk kez kullanan Rönesans dönemi İtalyan sanatçıları için Gotik terimi oldukça değişik bir
anlam taşımış ve klâsik biçimlere karşı çıkan Kuzeyli barbarların, özellikle Cermen kökenli halkların kültürünü
simgeleyen bir sözcük olarak geçerlik bulmuştur.

Ömer Hayyam Kimdir?

İranlı şair ve bilgin (Nişapur 1044- 1123/1136).

Hayatı, gençlik yılları kesinlikle bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden, hayatıyla ilgili olayları anlatan bazı kitaplardan, mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında çalıştığı, bu alanlarda düzenli bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Hayyam (“Çadırcı”) takma adını, atalarının çadırcılık yapmaları yüzünden aldığı söylenir. Ömer Hayyam, zamanında daha çok bilgin olarak ün kazandı. İran’ın, Selçuklular yönetiminde olduğu bir çağda yetişen Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, bir ara Bağdat’a da gitti. Zamanının hükümdarlarından, özellikle Selçuklu sultanı Melikşah ve Karahanlılar’dan Şemsülmülk’ten büyük yakınlık gördü. Saraylarında, meclislerinde bulundu. Reşidüddin’in “Cami-üt-Tevarih” adlı eserinde anlattığına göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaşıydılar.

Uğur Mumcu’nun Ölümsüz Yazıları – Makaleleri

EMPERYALİZM ve HUKUK
Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı sonunda kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı ise emperyalizme karşı savaşılarak kazanılmıştır. Anayasa’nın önsözünde, bu olgudan söz edilirken, “milli mücadele ruhu”nun devletimize kaynak olduğu da açıkça belirtilmektedir. “Milliyetçilik”, emperyalizme karşı verilmiş Kurtuluş Savaşı’nın bilincine sahip olanların ulusal duygularıdır bu bakımdan.

Oysa, kavram tam tersine çevrilmiştir. Emperyalizmden, yabancı sermayeden, hilafetten yana olanlarla, politika sahnesinde herrenge girmeyi hüner sayanların aritmetik toplamına “milliyetçi” denilmektedir. Milliyetçi olan ile olmayanı ayıracak en keskin ölçü, emperyalizme ve sömürüye karşı takınılan tavır ile belirlenebilir.
Hatırlarsınız, bir zamanlar radyolarda “Köy Saati” adıyla bir program yayınlanırdı. Bu programda ülke sorunları, köylü yurttaşlarımıza anlaşılır biçimde anlatılırdı. Bu profram bazı çevrelerde tepkiyle karşılandı ve program yapımcısı Abdullah Yılmaz, mahkemeye verildi. Yılmaz’ın suçu, boraks madenlerinin devletleştirilmesini istemesiydi. Yargılama sonunda Abdullah Yılmaz mahkum oldu. Gerekçesini öğrenmek ister misiniz?:
- Emperyalizmi kötü göstermek…

Michel Foucault – Hapishanenin Doğuşu

“Hapishanenin Doğuşu” adlı esinde Michel Foucault ’nun araştırdığı konunun temelinde, bugün hapishaneyi hapishane yapan hukuki dayanakların neler olduğu bunların tarih içerisinde geçirmiş olduğu evrimleri gözler önüne sermektir.
Her tarihi oluşum kendi iktidar ve kendi direnme biçimlerini açığa çıkarmaktadır. Eski direnme güçleri ve odakları ile yeni tip iktidar ile mücadele etmek ancak, kaos yaratır. Yeni iktidar biçimlerine yeni direnme biçimleri yeni öznellikler gerekmektedir. Eserinin, son cümlesinde de belirttiği gibi Foucault, “Modern toplumda iktidarın olgunlaşması ve bilginin oluşumu konularında ki çeşitli incelemelere tarihsel arka planının oluşumuna hizmet etmesi” ni hedeflemiştir.
Ölüm Cezalarından, bedenin azap çektirilen bir nesne olmasından, Bedenin iktidarın gücü ile nasıl gözetim altına alınmasına, bedeni kapatma ve toplumdan suçu veya suçluyu ayırmanın mümkün bir başka yolu olan hapishane cezalarına geçişi anlatan bir eserdir.

Ella Jane Fitzgerald kimdir?


Ella Jane Fitzgerald (25 Nisan 1917 – 15 Haziran 1996)
Yirminci yüzyılın en önemli caz vokalistlerinden biridir.
Entonasyonunun ve yorumunun kusursuzluğu, doğaçlamalarda bir trompet gibi kullanabildiği üç oktav aralığını aşan sesiyle anılır. Elli yedi seneyi aşan kariyerinde 13 Grammy Ödülü ile A.B.D başkanları Ronald Reagan (Ulusal Sanat Madalyası) ve George H. W. Bush (Özgürlük Madalyası) tarafından verilmiş iki ayrı ödüle sahip oldu.
Trompetçi ve caz vokalisti Louis Armstrong, gitarist Joe Pass ve orkestra şefleri Count Basie ve Duke Ellington ile yaptığı çalışmalarla da tanınır.

Yaşamı
A.B.D’nin Virginia eyaletinde doğdu. Kısa süre sonra boşanan annesiyle New York’a taşındı. Geçirdiği tatsız olaylar yüzünden öğrencilik yıllarını güçlükle geçirmiş, ardından bir süre evsiz olarak yaşamıştır. İlk kez 17 yaşında Apollo Tiyatrosu’nda sahneye çıktı. Chick Webb’le tanıştı ve haftalık 12.50 dolar karşılığında grupla beraber turneye çıktı. “Love and Kisses” ilk kaydı yapılan, “A-Tisket, A-Tasket” ise tanınmasını sağlayan parçalardır. Webb’in ölümünden sonra orkestranın ismi değişti ve liderliği Fitzgerald devraldı.
1941′de solo kariyerine başladı ve Norman Granz’la çalıştığı caz konserlerine devam etti. Swing döneminin sona ermesi ve turnelere çıkan büyük orkestraların kapanışıyla birlikte Fiztgerald, ortaya çıkan Be-Bop akımından etkilenerek vokal tarzını değiştirdi. Dizzy Gillespie Orkestrası ile çalışmaları da onu yönlendirmiştir. Aynı dönemde Scat (kelimelerin olmadığı, anlamsız hecelerle emprovizasyon) tekniğini geliştirmiş ve ününü artırmıştır. Piyanist Ellis Larkins ile birlikte Gershwin bestelerini seslendirdi.

Yuri Gagarin kimdir?

(9 Mart 1934  27 Mart 1968)
 


Yuri Alekseyevich Gagarin,1961 yılında uzaya çıkan ve dünyanın çevresini turlayan ilk insan, Sovyet kozmonot.
http://www.youtube.com/watch?v=J2C1FkPz5vU(buda videosu)
Yuri Gagarin, Gzhatsk yakınlarındaki Klushino`da 9 Mart1934 tarihinde dünyaya geldi (bu kasabanın adı 1968`de Gagarin olarak değiştirildi). Annesi ve babası kolektif bir çiftlikte çalışıyordu. Yuri dört çocuktan üçüncüsüydü, özellikle ablası Yuri`yle yakından ilgilendi. Sovyetler Birliği`ndeki milyonlarca aile gibi Gagarin ailesi de İkinci Dünya Savaşı`ndan kötü biçimde etkilendi.

Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski kimdir?

Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski [1821-1881]
Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski 30 Ekim 1821’de Moskova’da babasının bir doktor olarak görev yaptığı Yoksullar Hastanesi’ne ait bir apartmanda doğdu. 1837’de annesinin ölümünün ardından babasının yanından ayrılarak St. Petersburg’a taşındı ve orada Askeri Mühendislik Okulu’na kabul edildi. Bir sınıf arkadaşı onun için “sürekli kendisini ayrı tutardı, hiçbir zaman arkadaşlarının eğlencelerine katılmazdı, ve genellikle bir köşede elinde bir kitapla otururdu” diye anlatıyordu. Yurtluğunda düzensiz bir yaşama çekilmiş olan ve oğluna düzenli bir gelir sağlamayı reddeden
Image
babasının tutumu Dostoyevski’nin bu hastalıklı içe-kapanıklığını daha da ağırlaştırdı. Bir keresinde, Dostoyevski babasına ilgisizliği yüzünden hakaret dolu bir mektup gönderdi; ama baba Dostoyevski yanıt vermeye fırsat bulamadan serfleri tarafından öldürüldü. Ailesi içerisinde söylendiğine göre, daha sona ona bütün yaşamı boyunca acı çektiren sara nöbetlerinin ilkini bu dönemde geçirmişti.

Baruch Spinoza kimdir – Eserleri nelerdir

Benedictus de Spinoza veya Bento d’Espiñoza olarak da bilinmektedir. René Descartes ve Gottfried Leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Zamanında anlaşılmayan pek çok filozof gibi Spinoza da yanlış anlaşılmanın ve anlaşılmamanın muhatabı olmuş, tuhaf bir çelişkiyle hem en büyük din düşmanlarından biri sayılmış, hem de eserinin temel kaynağının Tanrı sevgisi olduğu söylenmiştir. Bunlarla birlikte Spinoza’nın tam bir bilge yaşamı yaşadığı belirtilebilir. En büyük eseri Ethica isimli kitaptır.
Yaşamı
Spinoza, Hollanda’da ticaretle uğraşan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Ailesi Yahudi’ydi ve Portekiz’den engizisyonun baskıları dolayısıyla kaçıp önce Nantes’a sonra da Amsterdam’a (1622 yılı olarak tahmin ediliyor) gelmişlerdi. Bilimsel buluşların, dinsel bölünme ve çatışmaların, siyasal değişikliklerin ve felsefi gelişmelerin yoğun olduğu bir sırada Hollanda’da yaşadı. Spinoza’nın babası ticaretin yanı sıra sosyal alanda da gelişme kaydetmiş ve Amsterdam’daki Sinagog’un ve Yahudi okulunun müdürü olmuştu. Ailesi Spinoza’nın Yahudi hahamı olarak yetişmesini istemiş ve bu yönde gelişmesi için her türlü eğitim olanaklarını sağlamıştı. Spinoza bu sebeple erken yaşta gittiği Yahudi okullarında ve Sinagoglarda İbranice öğrenmiş, Yahudi ve Arap teologların çalışmalarını öğrenme imkanı bulmuştur.
Spinoza’nın laik ve sorgulayıcı düşünceyle güçlü bağlantısının başlangıcında eğitim sürecinin başlarında yer alan öğretmeni liberal haham olarak bilinen Manasseh ben Israel’in (Amsterdam Yeshiva’sına 1638′de atandı) etkisi olduğu söylenebilir.

Mata Hari kimdir?

Mata Hari
1917 yılının sonbaharında, Fransız askeri mahkemesi Mata Hari adıyla bilinen bir dansözü ölüme mahkum etti. Alman Reich’ına hizmet etmekle suçlanan kadın, 15 Ekim’de Vincennes’te kurşuna dizildi.
Suçlu muydu, değil miydi? Casus muydu, piyon muydu? Bu soru tarihi bir tartışma olarak gelenekselleşti. Erkek fantazileri, çoğul kültürlü imaj üreticileri Mata Hari adını “dişi şeytan” klasiklerini destekleyen efsanevi bir figüre dönüştürdüler.
Mata Hari 7 Ağustos 1876′da Hollanda’nın Leeuwarden kentinde dünyaya geldi. Ailesi ona Margaretha Zelle adını verdi. Zengin bir ailenin çocuğuydu. O ve kızkardeşi tam bir burjuva hayatı içinde yetiştirildiler. Genç Margaretha’nın en büyük özelliği hayal gücüydü. Daha ilk gençliğinde hayatı “yaşamayı” seçmişti. Ekzotik bir artalan ile erişkinliğe ulaşmayı istiyordu. 11 Temmuz 1895 yılında daha 18 yaşındayken kendisinden yirmi yaşa büyük bir subay olan Campbell MacLeod ile evlendi. 30 Ocak 1896′da ise bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Çocuğun adını Norman John koydular.

Dört ay sonra MacLeod’un mecburi askeri hizmeti yüzünden ailecek Java’ya taşınmak zorunda kaldılar. Margaretha Zelle MacLeod için kritik bir dönemdi. Oğlu hastalıktan ölmüştü. Margaretha ise bir kız çocuk dünyaya getirdi o acılı günlerde. Kocası ona şiddet uyguluyor, evde terör estiriyordu. Evlilik hayatı Margaretha için bitmişti. Bir gün herkesin başını döndürecek egzotik dansların kraliçesi olacak kadın, böyle bir hayattan atlayacaktı sahnelere.
Image

Ruhi Su Kimdir?

Değerli bir müzisyenimizdi,opera yaşamı boyunca adından söz ettirmiş,aranan isimlerden biri olmuştur : Ruhi Su…
Onu, türkülere getirmiş olduğu yeni boyutla tanıdım ben,halk şiirini,Karacaoğlan’ı,Yunus Emre’yi,Mevlana’yı dinledim sesinden ve mest oldum… Nazım Hikmet’in şiirlerinin coşkunluğunu hissettim,Nazım’ın şiirlerini daha da çok sevdim…
Halk şiirine ilgi duyanların mutlaka bir kere de olsa dinlemesini tavsiye ederim…
Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” şiirini seslendirişi eşliğinde Ruhi Su:
Ölüm yıldönümünde onun için yazılan bu yazı onu kısa ve öz biçimde tanıtacaktır bizlere…
20 Eylül 1985′de yitirdiğimiz Ruhi Su’nun yaşamı boyunca tek uğraşı müzik olmuştur. İlle de türküler. Türkülere olan tutkusu çocuk denecek yaşında başlamış ve ona müzik dünyasının kapısını türküler açmıştı. Büyük bir yaşamın küçük bir özeti şöyle: 1912 de Van’da doğdu. Adana da büyüdü. Öksüzler yurdunda okudu. Çocukluğu hep zorluklar içinde geçti ama, kişiliğinin biçimlenmesinde bu zorluklar, Torosların çarpıcı, etkileyici doğası ve müzik tutkusu ile birlikte ilk çekirdeği oluşturacaktı. http://img.blogcu.com/uploads/ezginingunleri_su.jpg

Tchaikovsky(Çaykovski) Kimdir?

 

Peter İlyiç Çaykovski, Rusça: Пётр Ильич Чайкoвский (Piyotr İlyiç Çaykovskiy), (7 Mayıs1840, Votkinsk – 6 Kasım 1893, St. Petersburg) Romantik dönem Rus klasik müzik bestecisi.
7 Mayıs 1840’da Ural dağlarında bir maden kenti olan Votkinsk’te doğdu. Babası maden ocaklarında müfettiş idi. İyi bir öğrenim gördü ve özel müzik dersleri aldı. Ailesi Petersburg’a yerleşince bu kentte hukuk öğrenimine başladı ve 19 yaşında eğitimini tamamlayarak devlet memuru oldu. 21 yaşında iken annesinin ölümü üzerine yeniden besteci olma arzusu duydu ve işinden ayrılarak, sonradan Petersburg Konservatuvarı’na dönüşecek yeni bir müzik okuluna kaydoldu. 1865 yılında mezun oldu ve Moskova Konservatuvarı’nda müzik öğretmenliğine başladı. Bu kurumda çalıştığı 11 yıl boyunca birçok büyük eser yaratan Çaykovski, ilk defa Alınyazısı adlı senfonik şiirde kendi bestecilik üslubunu ortaya koydu: Tutku ve özlem dolu, küçük şarkıları yeğleyen bir üslup.

Albert Camus Kimdir?

Albert Camus
Cezayir Mondovia doğumludur. Yoksul bir işçi olan babası I.Dünya savaşı sırasında ölünce, İspanyol asıllı olan annesi çocuklarına bakmak için ev işlerinde çalışmak durumunda kalmış, Camus, küçük bir evde, erkek kardeşi, anneannesi ve felçli dayısı ile geçirmiş çocukluğunu. Eğitimi ve dolayısıyla felsefeci/yazar kişiliği, bu yoksulluk içerisinde tamimiyle rastlantısaldır. Üstelik onun eğitim çağı, 20.yüzyıl Avrupa’sının ilk dönemindedir ve bu dönem, tarihte az rastlanılır düzeyde karmaşık ve kaotik bir atmosferde cereyan eder. Nobel ödülünü ithaf ettiği öğretmeni Lois Germain’in sağladığı bir bursla 1923 yılında Lise’ye giren Camus, bütün öğrenimini burslar yardımıyla tamamlamıştır..Image
Liseyi bitirince Cezayir Üniversitesi Felsefe bölümüne girer ve aynı tarihlerde (1930) kendi deyişiyle “verem ve komünizm illetine” yakalanır. Bu iki olgu da yaşamı boyunca gerek felsefi/edebi gerekse de pratik yaşamı boyunca sürekli kendisini hissettirmiş ve Camus, belki de çok az yazar ve düşünürde görünen sıklıkta ölüm, anlamsızlık, nihilizm temalarını işlemiştir. Her ne kadar Komünist partisi ile ilişkisi çok sürmemiş ve 1935 yılında üyelikten ayrılmışsa da, siyasal olaylarda sol hareketler ve direnişçilerle birlikte tavır almış ancak 1951’de yazdığı “Başkaldıran İnsan” denemesi ile o dönemin Marksistleri ve özellikle de varoluşçu edebiyat içinde birlikte yürüdüğü Sartre tarafından şiddetle eleştirilmiştir.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Barış Manço Hayatı Hakkında Herşey


Hayatı
Konya ovasında yaşayan Mançozade adlı büyük bir aile, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alması ile birlikte Rumeliye göç etmiş ve Selanik’e yerleşmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar Selanik’de yaşayan Mançozade ailesi, savaşın hayat koşullarını güçleştirmesi nedeniyle tekrar İstanbul’a göç etmiştir. Mançozade’lerden Mehmet Abdi bey İstanbul’da bir konağa yerleşmiş ve arkadaşının kızkardeşi olan Nimet Hanım’la evlenmiştir. Yıllar sonra Nimet Hanım, Barış Manço’nun “Gülpembe” şarkısının ilham kaynağı olacaktır…

Sütün İçeriği-Yararları

http://www.bebekdefteri.com/baby/kontrol/resimler/sut.jpg
Çok mükemmel bir gıda maddesi olan sütün besin değerini, bileşimine göre beş ana başlık altında toplayarak açıklayabiliriz.
Laktoz (Süt şekeri)
•  Doğada yüksek oranda sadece sütte bulunan laktoz enerji sağlar.
•  Sütte bulunan galaktoz, beyin ve sinir dokularının oluşumunda rol oynar.
•  Laktozun hidrolizi sonucu oluşan laktik asit bağırsaklarda istenmeyen mikroorganizmaların gelişimini dolaylı olarak inhibe eder ve tipik barsak florasını geliştirici etki yapar.
•  Laktoz vücudun kalsiyum ve fosfordan daha iyi yararlanmasını sağlar. Bu nedenle kemik ve diş oluşumunda, bebeklerin beslenmesinde önemli rol oynar.
•  Laktoz enzimi yetersizliği nedeniyle laktoz intoleransı gösteren kişilerin süt yerine fermente süt ürünlerini tüketmeleri önerilmektedir.

Makale Türünde Örnekler – Makale Örnekleri

MAKALE TÜRÜ
Tanımı
Makale, belirli bir konuda, bir görüşü, bir düşünceyi savunmak ve kanıtlamak için yazılan yazı türüne denir. Gazete dergi ve internette yayınlanır. Ayrıca herhangi gerçeği açıklığa kavuşturmak, bir konuda görüş ve tezler ortaya koymak ve bir hipotezi savunmak, desteklemek için yazılmış olan yazılara da makale denir.


Makaleleri “gazete makaleleri” ve “dergi makaleleri” olmak üzere iki kısımda değerlendirilmektedir.
Gazete makalelerinin konusunu sosyal,  siyası ve toplumsal sorunlar gibi günlük olaylar  oluşturduğu için uzmanlık  aranmaz  konu  ile  ilgili  bilgisi   olan  herkes  yazabilir. Sade  akıcı. Samimi bir dil kullanıldığı için  fıkra türüne yakındır.

Dergi makalelerinin konusunu akademik konular   oluşturur. Uzmanlık  gerektirir Ancak  o  konunun  uzmanı  olan  kişiler  yazar  daha  bilimsel  ve   alanın  gerektirdiği  terimlerle  yüklü   ağırbaşlı bir  anlatımı  vardır.  Bu    makaleleri , “genel makaleler” ve “bilimsel makaleler” şeklinde  gruplama  yapanlar  da  vardır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Hakkında

Güneydoğu Anadolu Bölgesi
En küçük coğrafi bölge olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer şekilleri ve Buna bağlı olarak yerleşme ve ekonomik özellikler açısından iki bölüme ayrılmıştır. Bunlar, Orta Fırat Bölümü ve Dicle Bölümü’dür. Bölgeyi bölümlere ayıran sınır Karacadağ volkan konisinden geçer.
Yer şekilleri

Yer şekilleri sade olan bölgede yükseltisi fazla olmayan ova ve platolar geniş yer kaplar.
Dağlar : Bölgenin kuzey kesiminde Toros dağ sırasının güney yamaçları uzanır. Burada asıl Toroslar ile onun önünde ikinci bir kıvrımlı dağ kuşağı uzanır. Bölgenin ortasında 1938 m yükseltiye sahip sönmüş Karacadağ Volkanı yer alır. Bölgenin batısında ise Gaziantep Platosu üzerinde yükselen Kartal Dağları önemli yükseklik oluşturur.
Ovalar : Karadağ’ın batısında Altınbaşak (Harran), Ceylanpınar ve Birecik ovaları yer alır. Dicle nehri ve kollarının toplandığı Diyarbakır Havzası’nda fazla geniş olmayan ancak çok verimli bir ovaya geçilir.
Platolar : Karacadağ’ın batısındaki Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman platoları Fırat ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Karacadağ’ın doğusu ise daha engebeli bir yapı gösterir. Bu bölümün güneyinde Mardin-Midyat Eşiği yer alır.

Deneme Türü nedir – Deneme Türüne Örnekler

DENEME TÜRÜ
Tanımı Deneme, bir yazarın herhangi bir konuda kendi özel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazılardır. Denemeler, öznel (subjektif), kesin kuralları olmayan, iddiasız yazılardır. Belgelere dayanan bilimsel açıklamalara yer verilmez. Yazar, kesin yargı ve sonuçlardan kaçınır; kendi kendisiyle konuşuyormuş gibi samimi bir şekilde düşündüklerini yazıya geçirir. Denemenin konusunda herhangi bir sınırlama yoktur. Genellikle edebiyat, sanat, bilim ve felsefe konularında yazılır. Yazarın ele aldığı konuyu iyice kavramış olması ve derinliğine işlemesi gerekir. Şiirimiz Üzerine ‘de Nurullah Ataç’ın Türk şiirini hem dönemler halinde birbirleriyle karşılaştırdığını, hem de klasik Avrupa şiirinin özellikleriyle aralarında benzerlikler kurduğunu görüyoruz. Deneme niteliğinde yazılmış hikaye ve roman türleri de vardır.  

İşkur, İşkurun Amacı ve İşkurun Görevleri

İş ve işçi bulma kurumu 4 Ekim 2000 tarihinde 617 sayılı kanun hükmü kararname kapatılarak yerine Türkiye İş Kurumu (iş-kur) kurulmuştur.
25.06.2003 tarihve 25159 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu (işkur) ile istihdamın korunması geliştirilme ve yaygınlaştırılarak işsizliğin önlenmesi amaçlanmıştır.
İşkurun amacı 2000 yılından önce iş ve işçi bulma, 2000 yılından sonra sadece iş ve işçi bulmayla kalmaksızın bu iş ve işçinin geliştirilmesi ,işyerlerine mesleki alanda hizmetler verilmesi gibi alanlarda sorumluluklar üstlendiler.

Osmanlıda Kültür ve Uygarlık Test soruları

OSMANLI KÜLTÜR VE UYGARLIĞI
TEST 1

1)Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümayun;devletin askeri,idari,siyasi ve mali işlerinin görüşülüp,karara bağlandığı bugünkü bakanlar kurulu gibi görev yapan kuruldu.Merkezi örgütün temeli olan Divan-ı Hümayun’a Fatih dönemine kadar padişahlar başkanlık yaparken,Fatih’ten itibaren sadrazamlar başkanlık yapmaya başlamıştır.
Yukarıda verilen bilgilere dayanarak;
I.Divan’da devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı,
II.Fatih dönemine kadar Divan’a padişahların başkanlık yaptığı,
III.Divan’a  herkesin başvurarak hakkını arayabildiği
gibi yargılardan hangisine ya da hangilerine ulaşılabilir?
A)Yalnız I                       B)Yalnız III
C)I ve II                           D)II ve III
2)Osmanlı Devleti’nde imtiyazlı eyaletler, iç işlerinde serbest ,dış işlerinde Osmanlı Devleti’ne bağlıydılar.Bunlar, her yıl belirli miktarlarda vergi ödemek ve gerektiğinde Osmanlı Devleti’ne asker yollamakla yükümlüydüler.
Yukarıda verilen bilgiye göre Osmanlı Devleti’nin ,imtiyazlı eyaletlerden hangi alanda yararlandığı söylenemez?
A)Askeri                        B)Yönetim
C)Dini                            D)Ekonomi

Yazar Kasa Kullanımı (Ödeme Kaydedici Cihaz)

 
Yazar Kasa Kullanımı (Ödeme Kaydedici Cihaz)
1. ve 2. sınıf tacirler kazancı basit usulde tespit edenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerin fatura vermek zorunda olmadıkları satışları ve yaptıkları işlerin bedelleri için aşağıdaki belgeler düzenlenir.
1-) Perakende satış fişleri

2-)
Makineli kasaların kayıt ruloları

3-)
Giriş ve yolcu taşıma biletleri
Perakende satış fişi, makineli kasaların kayıt ruloların ve biletlerde işletme veya mükellefin adı, düzenleme tarihi ve alınan paranın miktarı gösterilir.
Perakende satış fişi ile yolcu taşıma biletleri seri ve sıra numarası ile düzenlenir. Bu fiş ve biletler 2 nüsha (adet) olarak düzenlenir. Bir nüshasıda müşteriye verilir.

Mimar Sinan Kimdir?

Mimar Sinan
Türk, mimar. Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir. Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu, 17 Temmuz 1588′de İstanbul’da öldü. Doğum tarihi kesin değildir. Ailesine ve yaşamına ilişkin kimi zaman yetersiz ve çelişkili bilgiler, çağdaşı Sâi Mustafa Çelebi’nin onun ağzından yazdıklarına, mimarbaşı olduğu dönemden kalan yazışmalara, kendi vakfiyesine ve yazarı bilinmeyen belge ve kitaplara dayanmaktadır. Kaynaklara göre Sinan, I. Selim (Yavuz) padişah olduktan sonra başlatılan ve Rumeli’de olduğu gibi Anadolu’dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama uyarınca 1512′de devşirilerek İstanbul’a getirildi. Orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı’na verildi, 1514′te Çaldıran Savaşı’nda 1516-1520 arasında da Mısır seferlerinde bulundu. İstanbul’a dönünce Yeniçeri Ocağı’na alındı.

Antonio Vivaldi Kimdir?

Antonio Vivaldi
Barok müziğin bir diğer popüler ismi ise Antonio Vivaldi’dir. J.S. Bach’ta çok popüler bir isimdir ancak barok dönemin simge ismidir. Antonio Vivaldi ondan farklı olarak barok müziği hiç sevmeyen kişiler tarafından bile yoğun beğeniye mazhar olmuş bir besteci ve keman sanatçısıdır. Bazı insanlar için Vivaldi denince akan sular durur, bazıları ise kendini sürekli bir tartışmanın içinde bulur. Bu genellikle klasik batı müziğiyle ilgilenen ve ilgilenmeyen kişileri ortaya çıkarır. Klasik batı müziğiyle yakından ilgilenen, bu konuda entellektüel bir birikime sahip kişiler genelde Vivaldi’ye tapınmazlar. Bu diğer “her türü dinleyen” insanların tarzıdır. Bu tapınmamanın ve tartışmanın ana nedeni Vivaldi’nin her eserinin birbirinin kopyası olacak kadar yakın benzerlikler göstermesidir. Bu tabi ki “Adamın kendine has stili var. Kendi müziğini yaratmış” diyenler kadar “Çünkü başka birşey becerememiş” diyenleri de haklı çıkaracak bir tartışmadır ve dünya döndükçe hiç durulacak gibi görünmemektedir.
11 Haziran 1669’da Venedik/İtalya’da doğan Vivaldi, tüm bu tartışmalara rağmen en eğlenceli ve dinlemesi hoş müzikleri yaratan bestecilerin başında gelir. Vivaldi’nin müziği önyargısız ilk defa dinlendiği zaman tüm zamanların en güzel müziği gibi gelebilir.

William Shakespeare Kimdir – Eserleri Nelerdir

En büyük oyun yazarlarından biri olarak değerlendirilen İngiliz şair William Shakespeare, yarattığı karakterlerde insan doğasının en değişmez özelliklerini benzersiz bir şiir diliyle yansıtması dolayısıyla, yaşadığı yüzyıldan bu yana her çağda ve her ülkede en sık sahnelenen oyunlar yazarıdır. 1564 yılında Warwickshireda Stratford-upon-Avon’da doğan Shakespeare’in bunca ününe karşın, hayatına ilişkin kesin belge ve bilgiler çok azdır.

Babası ticaretle uğraşan bir işadamıydı. Rönesans şairlerinden olan Shakespeare; büyük bir olasılıkla Stratford’daki ortaokulda öğrenim gördü. 18 yaşındayken, kendisinden yaklaşık sekiz yaş büyük olan Anne Hathaway ile evlendi ve bu evlilikten önce bir kızı, sonra biri oğlan öbürü kız ikizler dünyaya geldi. Bu sıralarda Stratford’u terk eden Shakespeare’in, bundan sonra 1592′ye kadar ki yaşamına ilişkin bilgi yoktur. Bu tarihte bir oyun yazarının yazdığı bir kitapçıkta Shakespeare’e değinilmesi, hatta onun başkalarının oyunlarını çalmakla suçlaması dolayısıyla, Shakespeare’in bu sırada bir tiyatro topluluğunda yazar ve oyuncu olarak çalıştığı bilinmektedir. Yılda ortalama iki oyun yazan Shakespeare, kendi oyunlarında da küçük roller alıyordu. 1594’e gelindiğinde, Chamberlain Topluluğu’nun önde gelen bir oyuncusuydu. Aynı yıl oyunları yayımlanmaya başladı. Döneminin bütün özelliklerini taşıdığı
Image
oyunlarının başarısı üzerine kazancı gittikçe artan Shakespeare’in, Kraliçe I. Elizabeth döneminin sonlarında varlıklı bir yaşam sürdüğü, kendi oyuncu topluluğu için 1599′da Londra’da yaptırılan Globe Tiyatrosu’nun hisselerinin bir bölümünü satın aldığı bilinmektedir.

Thales kimdir – Thales Teoremi – Talesin Çalışmaları

Thales
M.Ö. 650 yıllarında Yunan felsefesi İonia’da Thales ile başladı. Felsefenin Thales ile başladığı açıklaması kısmen doğru olmakla birlikte, kısmen de uygun olmayan bir açıklamadır. Felsefe, hem Thales’ten sonra gerçek anlamıyla ortaya çıkmıştır, hem de daha önce insanlığın dünya ve doğa hakkında bir takım görüşleri vardır. Ancak bu nokta üzerinde daha fazla durmadan, genel kabullere uyarak Batı felsefesinin M.Ö. 650 yıllarında Thales ile başladığını söyleyelim.
Çünkü felsefe dediğimiz etkinliğin ortaya çıkışı tesadüf değildir. Yunanlıların Thales’den önce, her toplumun olduğu gibi, toplumun din, dünya, toprak ve doğayla ilgili görüşlerini ortaya koyan Homeros, Hesiodos gibi bilgeleri ve şairleri var. Bilge kişilerin özelliği, toplumsal olayları, insan ilişkilerini, doğa olaylarını bilen insanlar olmalarıdır.
thales 2
İnsanoğlunun genel eğilimi, içinde bulunduğu çevreyi anlamaktır. Bunun en geniş şekli de kainatı anlamaktır. Kainatı anlamak yalnız teorik kaygı değil, aynı zamanda pratik bir kaygıdır. Çünkü buradaki amaç evrenin ne olduğunu anlamak değil, evrenin anlamının ne olduğunu anlamak. Evrenin anlamının ne olduğunu sorduğunuzda sizin anlamınızın ne olduğu da ortaya çıkar. İnsanlar ister felsefi olsun ister olmasın, insan olmakla birlikte evrenin ya da kendilerinin anlamını sorgulamışlardır.

Pablo Neruda kimdir?

Pablo Neruda (1904 – 1973)
Şilili şair Neruda, toplumsal ve siyasal şiirleriyle Latin Amerika edebiyatının dünyada itibar kazanmasını sağladı. Canto General adlı epik şiir dizisiyle kendi kıtasının tarihini ve şimdiki zamanını yansıttı.
Latin Amerika’nın şiirsel sesi Neruda, Neftali Ricardo Reyes Basoalto adıyla 12 Temmuz 1904′de Güney Şili’de dünyaya geldi. Babası lokomotifçi, doğumundan hemen sonra ölen annesiyse öğretmendi. Neruda henüz 15 yaşındayken yurdunun taşra gazetesindeki edebiyat eklerini düzeltmekle görevlendirildi. Bu dönemde, Çekoslovakyalı şair Jan Neruda’ya olan hayranlığından dolayı Pablo Neruda takma adını aldı. 1924′te ilk şiirleriyle bir edebiyat yarışmasını kazanarak bir bursa layık görüldü. Santiago’da üç yıl Fransız edebiyatı öğrenimi gördükten sonra gazeteci olarak çalışmaya başladı.
1924: Veinle poemas de amor
Neruda’nın ilk şiir derlemesi Crespıısctılario adı altında 1923 yılında çıktı. Bir yıl sonra yayınlanan Veinte poemas de amour y una cancion desesperada (Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı) Latin Amerika’nın en çok satış yapan şiir kitabı oldu. Neruda bir aşk öyküsünü fon alarak aynı anda bir şehvet objesi, sığınılabilecek bir liman ve kozmik bir güç olan kadına bir od yazdı.

Rimsky Korsakov Kimdir?


Rimsky-Korsakof milliyetçi akımın Rusya’da oldukça güçlü olduğu bir dönemde yaşadı. Çocukluğundan itibaren aklında hep denizci olmak vardı. Rusya’nın kültür başkenti San Petersburg’daki, askeri birliğe yazıldı. Burada birçok opera ve konser dinleme şansı buldu. Dinlediği eserler içinde onu en çok etkileyen Glinka oldu. Balakirev’le tanıştı.
Besteci, 1862-1865 yıllarını denizde geçirdi. Bu dönemde yaylı çalgılar dörtlüsü, piyano beşlisi ve piyano için fügler besteledi.1876 yılında incelediği Halk Şarkıları, Rimsky-Korsakof’un daha yaratıcı bir döneme girmesini sağladı. Mayıs Gecesi and Snegurochka operalarını yazdı.
1874-1881 yılları arasında Bağımsız Müzik Okulu’nun yöneticiliğini yaptı. Borodin 1887 yılında öldüğü zaman Polevec Dansları Prens Igor operasını öğrencisi Glozunov’la beraber tamamladı. En çok bilinen eseri Sheherazade ile İspanyol Kaprisyosunu yazdı.

1889 yılında Wagner’in Halka(Ring) operasının Rusya’daki prömiyeri yapıldı. Bu eserden çok etkilenen Rimsky-Korsakof, bütün vaktini opera eserlerine ayırmaya başladı. Bu arada sinir hastalığı geçirse de yaratıcılığı etkilenmedi. 1896 yılında, Mussorgsky’nin Boris Godunov operasının, kendi versiyonunu tamamladı.

Yusuf Hayaloğlu Kimdir?


Hem şair, hem ressam , hem de müzik adamıydı o…Ama yıllarca bekledi…Emeğinin gerçek karşılığını bulması için bekledi….Bu bedel yüksekti….Çünkü bir şeyin değeri bedeliyle menkuldü….ve o fiyat verildi…. sadece 9 şiir için tam 125.000 dolar aldı, kasete okudu….şimdi kitap yolda.
Az sonra kendi ağzından biyografisini, yaşamını, yaşam felsefesini öğrenmeye çalışacağımız bu değerli insanın bir yayın kuruluşuna vermiş olduğu ropörtajını sizlerle paylaşmak istedim
Yusuf Hayaloğlu’ndan bahsediyoruz. Onlarca sanatçının okuduğu ‘Dağlarda kar olsaydım’ yada İbrahim Tatlıses’in meşhur ‘Nankör kedi’ gibi türkülerinin yaratıcısı.. Veya ‘Yorgun Demokrat’ın, ‘Nazlıcan ve Bedirhan’ın, ‘Hani benim gençliğim’in, ‘Bir acayip adam’ın ve yüzlercesinin şairi… Ezilenleri, altta kalanları, tutunamayanları bir baltaya sap olamayanları yazıyor. Yusuf Hayaloğlu, hayata bakışını, neden bu kadar beklediğini, şiirlerinin arkasındaki bilinmeyen dünyasını İMEDYA’ya anlattı.


Pazar günü ikindi vakti Cihangir’de bir apartmanın giriş katındaki küçük dairesinin kapısını çaldığımızda, tatlı gülümsemesiyle karşıladı bizi. Tek başınaydı. Ne bir koruması, nede menejeri vardı yanında. Önce vakti geldiği için arka taraftaki şirin bahçesini suladı, sonra soğuk bir şeyler ikram etti, ardından marlborosunu yaktı ve başladık sohbete.

17-18 yaşlarına kadar amaçsız ve bir o kadar haşarı geçen gençliğini anlattı önce. Kendisini hiç inşa etmemiş bir insandı. Ardından gelen yoğun bir araştırma öğrenme dönemi.. Ama ne araştırma.. Kur’an’dan Marksizm’e, Maosizm’e, Budizm’den Freud’a kadar bütün felsefeler ve dogmalar.. ”Kendime bir iç şemşiye aradım. Bunu buluncaya kadar hiçbir örgüte, partiye, derneğe girmedim.” diyor Yusuf Hayaloğlu:
”Bütün bu felsefelerin hayatı tam açıklamadığını ve zorlandığını gördüm.

Elif Şafak kimdir?

“Elif Şafak” Denen Kadın Kimdir?
1971 yılında Strasbourg’da doğdu. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisansını aynı üniversitede Kadın Çalışmaları Bölümü’nde yaptı. İlk (öykü) kitabı Kem Gözlere Anadolu 1994 yılında, ilk romanı Pinhan 1997′de (İletişim), ikinci romanı Şehrin Aynaları 1999′da (İletişim) üçüncü romanı Mahrem (Metis) 2000 yılında basıldı. Elif Şafak, Pinhan ile 1998 Mevlana Büyük Ödülü’nü kazandı. Halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırma görevlisidir ve ODTÜ Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktorasını sürdürmektedir.

Ernesto Che Guevara kimdir?

Ernesto Guevara de la Serna (14 Haziran 1928 – 9 Ekim, 1967), Che Guevara ya da el Che, olarak bilinir. Guevara, Arjantin doğumlu doktor, Marksist, politikacı ve Küba ile Enternasyonalist gerillaların lideriydi. Tıp eğitimi alırken Latin Amerika’yı baştan başa dolaştı ve bu sayede birçok insanın karşı karşıya kaldığı yoksulluğu doğrudan gözlemleyebildi. Bu deneyimler sonucunda bölgedeki ekonomik eşitsizliği çözmenin tek yolunun devrim olduğuna ikna olarak Marksizm’i incelemeye başladı ve Başkan Jacobo Arbenz Guzmán’ın önderliğinde Guatemala’nın sosyal devrimine katıldı.
Bir süre sonra 1959 yılında Küba’da yönetimi ele geçiren Fidel Castro’nun askerî nitelikli 26 Temmuz Hareketi’nin bir üyesi olmuştur. Yeni hükümette çeşitli önemli görevlerde bulunduktan, gerilla savaşı teorisi ve uygulamaları üzerine makaleler ve kitaplar yazdıktan sonra diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere katılmak üzere 1965 yılında Küba’dan ayrıldı. İlk olarak Kongo-Kinşasa’ya (sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti) daha sonra da CIA ve Amerikan Ordusu Özel Harekât Birlikleri’nin ortak operasyonu sonrası yakalanacağı Bolivya’ya gitti. Guevara 9 Ekim 1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldü. Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz sonucu öldürüldüğüne tanıklık etmişlerdir.
Ölümünden sonra Guevara dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelmiştir. Guevara’nın Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı “dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü” olarak nitelenmiştir.
Image

Nesli Tükenen Hayvanlar nelerdir?

Nehir Yunusları
Nehir yunusları (Platanistoidea), balinalar (Cetacea) takımına dahil dişli balinalar (Odontoceti) alt takımındaki tek üst familyadır ve her biri kendine ait bir familya içinde sınıflanan dört memeli türünü içerir .
La Plata yunusu (Pontoporia blainvillei) dışındaki nehir yunuslarının yaşam alanı tatlı su nehirleridir. La Plata yunusu ise temelde denizde yaşayan bir canlıdır ve esasen Güney Amerika’nın güneydoğusundaki haliçler ile kıyı şeridine yakın sularda bulunur ama bilimsel açıdan okyanus yunuslarını içeren yunusgiller (Delphinidae) familyasına dahil bir tür olarak değil, bir nehir yunusu olarak kabul edilir. Bunun tersi, yunusgiller familyasının bir üyesi olan haliç yunusu (Sotalia fluviatilis) için geçerlidir. Hem Amazon havzasının nehirlerinde hem de Güney Amerika’nın doğu ve kuzeydoğu kıyı şeridi sularında yaşayan haliç yunusu, genetik olarak nehir yunuslarına uzak oluşu ve şişe burunlu yunusa benzeyişi nedeniyle, bir nehir yunusu olarak kabul edilmez.
Nehir yunusları (Platanistoidea) üst familyası için Türkçe’de “ırmakyunusları” ifadesinin de kullanıldığına rastlanabilir.

Türkiyede Soyu Tükenen Hayvan Türleri

Soyu tükenmiş türler Türkiyede nesli tükenen memeliler arasında en ilginçleri Asya aslanı (Panthera leo persica), Asya fili (Elephas maximus), Kafkas öküzü (Bison bonasus caucasicus), Hazar kaplanı (Panthera tigris virgata), Anadolu parsı (Panthera pardus tulliana), ve çita Acinonyx jubatus raddei türleridir.
Asya fili ve yaban öküzü, Anadolu’da, M.Ö 1. yüzyıl başlarına kadar yaşamışlardır. Türkiye’nin en son kaplanı 1970′de Hakkari Uludere’de, en son Anadolu parsı da yine 1970′li yıllarda vurulmuştur. Anadolu’nun batı, orta, güney ve güneydoğu bölgelerinde yaşamış olduğu bilinen aslan ise en son 19. yüzyılın ikinci yarısında görülmüştür. Güneydoğu Anadolu’da yaşayan çita da 19′ncu yüzyıldan sonra bir daha görülmemiştir.
Türkiye’de 8 kuş türü son 50 yıl içinde ortadan kaybolmuştur. Bunlardan mezgeldek, yakalı toy ve yılanboyun kuşlarının soyunun tükendiği resmen açıklanmıştır. Bunların haricinde, yeterince araştırılmadığı için soyu tükenip tükenmediği kesin olarak bilinmeyen türler vardır; bunlar kunduz, sığın ve su samurudur.Tehlike altında olanlarAnkara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkut Kıvanç Türkiye’de önemli bir habitat tahribi hâlâ devam etmekte ve birçok hayvanların neslinin tehlike altında olduğuna dikkati çekmektedir:

Nesli Tükenmekte Olan Türler

Nesli Tehlikedeki Türler
Nesli tehlikedeki türler, yok olma tehdidi altındaki bitki ve hayvan türleridir. Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) iki yılda bir yayımlanan kırmızı listesinde yer alırlar. Bir türün kırmızı listeye alınması için dünya üzerinde 50′den az yetişkin bireyin kalmış olması gereklidir.
Diğer bir kategori hassas türlerdir. Bunun için temel kıstas türün yetişkin popülasyonunun 1000′den az olmasıdır.
Dünya Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) 2006 raporu, insan kaynaklı suistimaller sonucu 784 türün dünya üzerinden tamamen yok olduğunu ve 16.119 hayvan türünün tükenmekte olduğunu göstermekte. Sadece 2006′da listeye 530 türün eklenmiş olması canlı türlerinin ne büyük bir tehdit altında olduğunu gösterir.

Yarasalar Hakkında – Yarasaların Özellikleri

Yarasalar ya da Chiroptera, uçma yeteneğine sahip memeli hayvanlar takımıdır.
El parmakları uzamış ve esnek uçma derisiyle çevrilmiş canlılardır. Çoğu tür, baş aşağı tutunarak uyurlar. Geceleri aktif olan bu canlıların koklama ve tat alma duyuları çok iyi gelişmiştir. Meyveyle beslenen türler haricinde, görme duyuları iyi gelişmemiştir. Çıkardıkları çok yüksek frekanslı ses dalgalarının, etraflarındaki cisimlere çarpıp geri dönmesi yardımıyla yönlerini bulurlar (ekolokasyon). Bu sesler, çoğunlukla insanlar tarafından duyulamaz.

Image

Platypus – Hayvanlar Alemi

İlk bakışta birçok canlının bir araya getirilmesiyle oluşmuş bir maket gibi duran Platypus, bilimadamlarının “hayvanlar aleminin en harika yaratığı olmaya kesin aday bir hayvan” olarak nitelendirdiği bir canlıdır. Büyük gagaları olmasına ve yumurtlayarak üremelerine rağmen memeliler gibi süt bezlerine sahip olan Platypuslar, bilim adamları tarafından “yumurtlayan memeli” olarak sınıflandırılmaktadır. Adeta canlılar dünyasının mozaiği olan bu canlılar, arka ayaklarında taşıdıkları zehiri düşmanlarına karşı kullanarak, su altında avlanarak ve tırnaklarıyla tünel kazarlar
Gerçekte ara form özelliği oluşturmayan canlı yapılar, kimi zaman evrimcilerin yorumları ile ara form özelliği gibi lanse edilir.
Image
Örneğin Avustralya’da yaşayan Platypus, bir memeli olmasına rağmen sürüngenler gibi yumurtlayarak çoğalır. Ayrıca kuşlara benzer bir gagası bulunur. Ancak tüylere, süt bezlerine ve kulağında üç kemiğe sahip olması nedeniyle memelidir.

Pangolin – Hayvanlar Alemi

Pangolinler “canlı çam kozalakları” diye de adlandırılırlar. Çünkü hayvanın vücudunda baş, sırt, kuyruk ve bacakları kaplayan, birbirinin üstüne binen iri, kahverengi pullar vardır. Pangolin’in yapışkan dili 300 cm . kadar uzunluktadır. Hayvan bu sayede dilini termit, karınca gibi hayvanların yuvalarına sokar ve termit, karınca, pupa, larva, yumurta kısacası yuvada ne varsa diliyle zorlanmadan toplayarak yer. Karınca ve termitlerin bünyelerinde bulunan asitlerin kendisine zarar vermesini ise midesinin kalın kaslı çeperi sayesinde engeller.
Image

Yarasalar Neden Kan Emer?

Yarasalar insanlardan uzaklarda, genellikle mağara kovuklarında yaşar ve geceleri zifiri karanlıkta ortaya çıkarlar. Yarasalar tabiatın harikulade yaratıklarından biridir. İnanılmaz özelliklere ve örnek bir toplumsal dayanışmaya sahiptirler.
http://www.belgeselizle.org/var/video/image/123e653c563b1f8e256b05fdcdafbfac3bd6acc38526bb2892e7292a49f98848a87ff679a2f3e71d9181a67b7542122c.jpg
Dünyada 900 değişik yarasa cinsi olduğu biliniyor. Kan ile beslenmeleri insanların gözünde onlarıvampir ile özdeşleştirmiş, hep korkulan bir hayvan olmuşlardır. Halbuki yarasaların çoğu kan ile beslenmez. Zararlıböcekleri yiyerek insanlığa faydalarıdokunur. Sadece bir yarasa bir saat içinde 300 böcek yiyebilir. Muz, avakodo gibi ticari değeri yüksek ağaçların çoğalmalarıiçin polenlerinin taşınmasında en önemli rolü yarasalar oynar.

Karıncalar – Hayvanlar Alemi

Bir karıncayı alın, suyun içine batırın, saatlerce tutun ölmez. Sudan çıkardığınızda ölü gibi görünür ama birkaç saat içinde kendine gelir. Biz insanlar böyle suya batırılsak, nefes alamadığımız için oksijensizlikten ölürüz ama su karıncaların çok ince olan nefes tüplerinden içeri giremez. Karbondioksitten narkoz yemiş gibi olurlar. Tabii ki bu süre çok uzarsa onlar da ölürler ama dayanma süreleri inanılmazdır.
Ne var ki, karıncalar yağmur ve seller altında bu şekilde nefeslerini tutarak mücadele vermiyorlar. Yağmuru hissedince yuvalarına giriyorlar ve giriş yollarını tıkıyorlar. Ateş karıncası denilen bir türünde ise karıncalar birbirlerine tutunarak sel sularının üstünde yüzüyorlar. Bir yerde karaya vurup çıkıyorlar. Tabii kraliçe karınca ortada, yüksekte ve mümkün olduğunca kuru tutuluyor.
Karınca yuvaları inşaat tekniği olarak örnektirler. Yuvanın girişine bağlı ve buradaki suyu alıp başka tarafa verebilen birçok tünel daha inşa ederler.

Örümcek Ağları Hakkında – Hayvanlar Alemi

Image
Bilim adamlarının asırlardır kimyasındaki esrarı çözmek için çalışmalarını sürdürdüğü örümcek ağlarının, aynı kalınlıktaki çelik telden 5 kat daha sağlam olduğu belirlendi.

Kelaynak Kuşu – Geronticus eremita – Hayvanlar Alemi


KELAYNAK KUŞU (Geronticus eremita);
Alm. Waldrapp, Kahlibis, Fr. İbididé dermite, İng. The hermit ibis.
Familyası: İbisgiller (İbididae)

Yaşadığı yerler: Kuzeybatı Afrika, Suriye, Etiyopya ve Urfa’nın Birecik kayalıkları
Özellikleri: İnce uzun kıvrık gagalı, leyleğe benzer, göçmen bir kuş. Erginlerinin baş ve gerdanı çıplaktır. Ülkemizde Urfanın Birecik kayalıklarında kuluçkaya yatar.
Çeşitleri: Tek türdür.
Leyleksiler takımının İbisgiller familyasından, baş ve gerdanı çıplak, uzun gaga ve bacaklı göçmen bir kuş. Boyu 70-75 cm kadardır. Ayakları ve kıvrık olan ince uzun gagası kırmızı renklidir. Tüyleri kırmızı, kara, yeşil, külrengi karışımıdır. Erginlerinin baş ve gerdanlarında tüy bulunmadığı için kelaynak ismi verilmiştir. Keşiş ibiş veya aynakolarak da bilinir.

Karıncayiyenler – Hayvanlar Alemi

KARINCAYİYENLER (Myrmecophagidae-Echidnidae);
Alm. Ameisenfresser, ameisenigel,Fr. Myrmécophagide échidnés, İng. New World ant-eaters, echidnas.
Familyası: Karıncayiyengiller (Myrmecophagidae-Echidnidae).
Yaşadığı yerler: Güney Amerika, Avustralya, Tasmanya ve Yeni Gine.
Özellikleri: Solucan gibi uzayabilen, yapışkan dilleriyle karınca toplayıp beslenen dişsiz memelilerdir. Tabanlarına basarak yürürler. Çeşitleri: Büyük karıncayiyen, cüce karıncayiyen, tamandua, dikenli karıncayiyen (ekidne) en iyi bilinen türlerdir.
Vücutları kıllı, koni veya hortum şeklinde uzunca yüzleri, solucana benzer uzun ve yapışkan dilleri, toprağı kazmaya yarayan güçlü pençeleri olan dişsiz memeliler. Güney Amerika;da yaşayan büyük karıncayiyen, cüce karıncayiyen ve tamandua memeliler sınıfının dişsizler (Edentata) takımının Myrmecophagidae familyasındandırlar.Karıncaayıları olarak da bilinerler. Karınca, arı ve termitlerle beslenirler. Ön ayakları kuvvetli olup, parmakları kanca tırnaklıdır. Bu tırnaklarla karınca ve termit yuvalarını kolayca bozarlar.

Kangal Köpeği – Hayvanlar Alemi

KANGAL ÇOBAN KÖPEĞİNİN TARİHÇESİ Kangal Köpeğinin tarihçesini araştırdığımızda en küçük bir belgeye rastlayamadık. Kangal köpeği hakkında çeşitli rivayetler söz konusudur. Bir rivayete göre M.Ö. Asurlular ve Babilliler zamanında türediği, aslan ve kaplan gibi vahşi hayvanlara karşı korunmak, savaşlarda yararlanmak amacıyla büyük bir özenle yetiştirildiği anlatılmaktadır. Bu köpeğin çok rahat bir şekilde aslanı mağlup ettiği söylenmektedir. İkinci bir rivayete göre, Hint mihracesinin Osmanlı padişahına (Yavuz Sultan Selim veya 4. Murat’a) bir köpek hediye etmesiyle başlamaktadır. Sarayda bulunan ve aslanla boğuşan bu köpek aslanı öldürüyor. Böylece padişahın nazarında büyük bir ilgi görüyor. Osmanlı ordusu doğu seferine gelişinde Kangal Deliktaş dolaylarında köpeğin kaybolduğu ve bütün aramalara rağmen bulunamadığı, Kangaldaki köpeklerin bu köpeğin soyundan türediği rivayetler arasındadır. 17.Yüzyılda Evliya Çelebi Seyahatnamesinde aslan kadar kuvvetli olarak tarif ettiği bu köpeklerden bahsetmektedir. Osmanlı İmparatorluğu kurucularının bu köpeği beraberlerinde Anadolu’ya getirdikleri ve Osmanlının Avrupa’ya yayılmasıyla çoğu Avrupa Çoban Köpeğinin de bu ırktan türediği sanılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu dönemi arşivlerinde, Kangal köpeklerinden bahsedilmekte pedigrili yetiştiriciliği yapıldığı bahsedilmektedir. Kangal Çoban Köpeklerinin bu kadar eskilere dayanan tarihi geçmişten günümüze kadar irk özelliklerini bozmadan gelebilmesini, geçimini koyunculuktan sağlayan çiftçilerin en güvenilir dostu olmasına ve Dünya köpek ırkları arasında kurtlara karşı koyabilen tek köpek ırkı olmasına bağlanmaktadır.
Kangal köpekleri en zor iklim ve çalışma şartlarında verilen görevi cani pahasına yerine getirirler.

Sabetaycılık Nedir – Kökeni Ve Tarihi Gelişimi

Dünya tarihi üzerinde etkisi olan on büyük şahsiyet arasında yerini alan Gizem Dünyasının Prensi Sabetay Sevi tarafından kendine inananlara yol gösterme amacıyla belirlediği 18 emir, asıl metnin Fransızca çevrisininin Türkçeleştirilmiş olarak yayınlandığı Prof.Abraham Galante tarafından yazılan, Zvi-Geyik yayınları tarafından yayınlanan”Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri” isimli kitapdan alınmıştır.
“ İşte Efendimiz, Kral ve Mesihimiz Sabetay Sevi’nin On Sekiz Emr’i bunlardır. Şan ve Şerefi Artsın,
1. Yaratıcının birliğine ve ondan başka bir hâlik bulunmadığına dair olan iman muhafaza edilecek. Bir ve eşsiz olan yaratıcının dışında hiçbir âmir ve hakime sena ve övgüde bulunulmayacak.
2. Onun Mesih’inin gerçek Mesih olduğuna ve ondan başka kurtarıcı bulunmadığına ve Efendimiz, kralımız Sabetay Sevi’nin Davud’un neslinden geldiğine iman edilecek. Şerefi bol olsun.

http://www.saudades.org/images/inbox.jpg
3. Ne Tanrının, ne de Mesih’in adına yalan yere yemin edilmeyecek, zira, Mesih’in adı da Tanrı’dan alınmıştır. Tanrı’nın adı onda mündemiçtir.

Dünyayı Yöneten Gizli Örgütler

Genel Durum
Yeni Dünya Düzeninin dünyayı yeniden paylaşmada Türkiyenin basına 21. yüzyılda inanılmaz çoraplar örülmek istenmekte ve Türkiye adim adım Sevr koşullarına sürüklenmektedir. Oynanmakta olan bu satranç oyununda Türkiyede dev bir operasyon yapılmış ve Sah köseye sıkıstırılmıştır (Manisali 2002a ve 2002b). Mat olup olmamasi bundan sonra Türk Genelkurmayinin atacagi adimlara baglidir. ABD tarafından planlanan bu operasyon, AB ülkelerinin de yardimiyla simdilik basariyla yürütülerek hedeflenen ekonomik kriz ülkede basariyla yaratildiktan sonra, tüm piyonlar rollerini basariyla oynamislar ve 79 yıl önce Hilafeti kaldiran Türk devletinin tepesine Hilafetçi artigi ve ABD kuklasi bir parti usta bir manevra ile -umutsuzluk içindeki halk kandirilarak- geçirilmistir.
Tüm hükümet üyelerinin ve bakanlarinin Naksibendi veya Fethullahci baglantilari Aydinlik dergisinde yayimlandigi halde sadece bir iki bakandan tekzip gelmiştir. Hükümet üyelerinin büyük çoğunluğu ünlü Abant Toplantilarini düzenleyen Fethullahçi örgütlenmenin odagindaki Birlik Vakfinin üyesidir. Bir zamanlar demokrasi tramvayına gerekirse binebileceğini ya da ereğine ulaşmak amacıyla papaz giysisi bile giyebileceğini söyleyen, camilerin kubbelerini miğfer olarak takacak, minareleri de mızrak olarak kullanacak Tayip Erdoğan liderliğindeki kadronun yönetiminde Türkiyeci ileride daha vahim sorunların beklediği açıktır.
Diğer yanda ise ABD 80 bin askeriyle Diyarbakırda konuşlanmak ve Türkiye’yi hiç ilgisi olmadığı bir savaşa bulaştırmak istemektedir.

Kuşlar nasıl uçar – Hayvanlar Alemi

Kuşlar nasıl uçar?
Kuşlar havada kalmak için kanat çırpar. Bazı kuşlar ise hava akımlarından yararlanarak kanat çırpmadan, süzülerek uçar. Uçmaya hazırlanan bir kuşun ilk yaptığı şey vücudunu alçaltarak, bacaklarını bükmek ve kanatlarını açmaktır. Sonra bacaklarını düzleştirerek havaya sıçrar. Hemen kanatlarını çırpmaya başlar. Kuşlar, havalanınca yükselmek için kanatlarını aşağı doğru çırpar. Kanat lekeleri aralarından hava geçmesine engel olacak şekilde sıkıca birarada tutar.
Kuşların en önemli duyusu nedir?
Bir kuşun en önemli duyusu görmedir. Kuşların çoğunda koklama duyusu çok zayıftır. Atmacada olduğu gibi, bazı kuşlarda gözler, insan gözünden on kez daha keskindir. Atmacalar avcıdır, gözleri başlarının önündedir. Bu nedenle başlarını çevirmeden avlarını gözleyebilirler.

Franz Kafka – Labirent İçindeki İnsan


 

“Labirent İçindeki İnsan”
Avusturyalı yazar, roman ve öykülerinde insanın adı bilinmeyen, içyüzü anlaşılmayan güçlere teslim olmasını işlemektedir. Max Brod Kafka’nın son arzusuna karşı gelerek yapıtlarını ölümünden sonra yayınlanmak suretiyle Kafka’nın dünya çapında ünlenmesini sağladı.
Kafka Alman asıllı Yahudi bir tüccarın en büyük oğlu olarak Prag’da dünyaya geldi. Öğrencilik yıllarında bile içine kapanık olan bu çocuğun yaşamında yazı yazmasının özel bir yeri vardı.

Necip Fazıl Kısakürek kimdir?


Necip Fazıl Kısakürek (d.26 Mayıs 1904, İstanbul – ö.25 Mayıs 1983, İstanbul), Türk şair, romancı, hikâyeci, piyes yazarı ve fikir adamıdır.

Necip Fazıl Kısakürek (NFK)yazdığı “Kaldırımlar” adlı şiir çok beğenildiği için ona bu şiirine ithafen “Kaldırımlar Şairi” denmektedir Kayıtlı bir şecereyle, Alaüddevle devrinin Şeyhülislamı Mevlâna Bektut’a dayanan ve Dulkadiroğulları’na bağlı “Kısakürekler” soyuna mensuptur. Necip Fazıl’ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş’taki konağında geçti. İlk ve ortaöğrenimini Amerikan Koleji ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi’nde (Askerî Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi (Akseki), İbrahim Aşkı gibi isimler vardı.

Can Yücel kimdir – Hayatı Ve Eserleri

Image
Kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra Gine kadınlar öldürecekler beni aşktan
Bağırta bağırta…
CAN YÜCEL

İslamiyet Öncesi Türk Devletleri

Oğuzlar
Türk milletinin, her devirde en büyük bölümünü oluşturan Oğuzlar, siyaset ve medeniyet sahasında da en büyük rolü oynamışlardır. İslâmiyet’ten önce Göktürk devletini kuranlar Oğuz soyundan olduğu gibi İslâmiyet’ten sonra, Selçuklu, Harzemşahlar, Osmanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safeviler gibi pek çok Türk devleti de yine Oğuz’dur. Oğuz adı, kabile, boy manası da bulunan ok sözünden eski Türkçede çoğul eki olan z ekiyle türetilmiştir. Oklar, boylar anlamını taşımaktadır. Nitekim Oğuzlar, 24 boy hâlinde yaşamaktaydılar ve bu boy yapılarını her gittikleri yere taşımışlardır.
Peçenekleri önlerine katarak, doğu Avrupa’ya yönelen Oğuzlar, kalabalık Oğuz kütlelerinin bir kısmını oluşturmaktadır. Bunlar kaynaklarda Uz veya Guz şeklinde adlandırılmışlardır. Ruslar ise bunlara doğrudan Türk adını vermişlerdir. Peçeneklerin ardından ileri hareketlerine devam eden Uzların büyük bir kısmı 1064 yılında Tuna’yı geçerek Balkanlara geçtikleri hâlde, diğer bir kısmı da bugünkü Ukrayna’nın güneyinde yerleşmişlerdir. Bunlardan bir kısmı Karakalpak adıyla bilinecektir .
XI. yüzyıl ortalarında Balkanlarda yurt tutan Uz topluluklarının bir bölümü Vardar ovasındaki başka Türk unsurlarla karışarak, buranın tam bir Türk yurdu olmasını sağlamışlardır. Uzlar’ın kalan kısmı Dobruca’da yerleşerek, bugünkü Gagauzlar’ın temelini oluşturmuşlardır.

Eskimolar ve Eskimoların Evleri

Eskimolar Evlerini Nasıl Yaparlar?
Eskimolar adına igloo denen buzdan evler yaparlar. Bu evlerin yalıtımı çok önemlidir. Ana yapıyı oluşturan buz bloklarının arası karla sıvanarak tıkanır. İyi bir igloonun kapısı da yer üstünde olmaz. İçeri girip çıkarken kapının açılıp kapanması, içerdeki sıcak havanın dışarı kaçmasına soğuk havanın içeri dolmasına neden olur. Bundan dolayı buzdan bir ev yapılırken önce geçici bir kapı yapılır ve evden içeri girilir. Asıl kapı evin altındaki kar kazılarak yeraltından geçirilen kapıdır. Bu sayede buz evin yalıtımı tamamlanır. Buzdan ev elbette ki bizim ölçülerimizde sıcacık değilse de, bu sayede oldukça elverişli bir ısıya gelir.

Eskimolar Evlerini Nasıl Isıtırlar?

Eskimoların evleri küçücüktür ama sıcacıktır. Bembeyaz büyük bir kutu gibi gözükür.
Eskimoların evleri sanıldığı aksine içleri 10 derecedir ve giysilerinizi kurutabilirsiniz ve sandığınızdan oldukça geniştir içerde yağla çalışan gaz lambası kullanılır ve bununla yemek pişirilir, hayvan postlarından oluşmuş oturma yeri vardır, içeri bir tünelden girilir ve igloo yerden derindedir bundan dolayı içerde iki büklüm kalmazsınız http://www.old-picture.com/indians/pictures/Eskimo-Family.jpg
İngilizce “Eskimo evi”. “iglu” diye okunur. Kardan buzdan oyulur.

Akdeniz İkliminin Özellikleri Nedir?

Akdeniz iklimi, yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçen iklim türüdür. Yağış rejimi düzensizdir. Doğal bitki örtüsü makidir. Maki yaz kuraklığına dayanabilen, kısa bodur ağaççıklardan meydana gelen bir bitki topluluğudur.
Türkiye’de Akdeniz iklimi esas karakterini Akdeniz Bölgesi’nde, Torosların denize bakan yamaçlarında 800-1000 metre yüksekliğe kadar olan alanlarda gösterir. Kıyı boyunca kuzeye gidildikçe karakterinde değişiklikler görülmekle birlikte, kıyılar ve içeriye doğru uzanan grabenler boyunca görülür. Marmara Bölgesi’nde ise Güney Marmara kıyıları ile Trakya’nın Marmara kıyılarında görülür.

Anadolu Nedir-Nasıl doğmuştur?

Türkiye’nin istanbul boğazı’yla avrupa’dan ayrılan asya kıtasındaki topraklarına anadolu denir. hatta bu bölgeye tarihte “küçük asya” dendiği de olmuştur. anadolu adı üzerine çeşitli söylenceler var. anadolu’ya gelen ilk akıncıların yaşlı bir kadına rastlaması en bilindik efsane. yaşlı kadın yorgun argın gelen akıncılara ayran ikram eder. askerlerin her biri “ana dol” diye ayranları bittikçe çanaklarını yaşlı kadına uzatırlar. kadın da elindeki testiyle her birinin çanaklarını doldurur, ama ne hikmetse ayran hiç bitmez.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Yağmur Neden ve Nasıl Yağar?

Aslında mekanizma basit. Güneş ışığının etkisi ile yeryüzünden su buharlaşıyor, yani gaz haline geçiyor. Bu durumda havadan hafif olduğundan atmosferde yükseliyor. Yükseldikçe hava soğuyor ve hava basıncı azalıyor. Su buharı soğudukça havadaki toz parçacıklarına tutunarak su damlası haline dönüşüyor ve bunların milyonlarcası havada birleşerek gözümüze bulut olarak görülüyorlar.
Bulutları oluşturan bu su damlacıkları hemen yakınlarındakilerle sürekli birleşiyorlar, büyüdükçe büyüyorlar, ağırlıkları artıyor, yeterli ağırlığa ulaşınca yer çekiminin etkisi ile yere düşmeye başlıyorlar. Yeryüzünden buharlaşıp, bulut oluşturup sonra yağmur olarak yeryüzüne dönen su buharının havada geçen bu macerası ortalama 8 gün sürüyor.
Ancak bulutun içindeki su damlacıklarının tümü yağmur olarak yeryüzüne inmiyor. Bir bulutun en fazla yarısı yağmur olarak yağabilir ve bu da normalde 30 dakika sürer ama bulut devamlı olarak yeniden oluştuğundan yağmur saatlerce, hatta günlerce sürebilir. Bu arada rüzgara bağlı olarak bulutlar devamlı hareket ettiklerinden yağmur çok geniş bir alana yağabilir. Bugüne kadar dünyamızda tespit edilebilmiş en yoğun yağış 26 Kasım 1970 tarihinde Guadaloupe’de olmuş, sadece bir dakikada 3.81 santimetre yağmur yağmıştır.

Haritacılığın Tarihi – Türk Haritacılığı

Tarihin yazı ile başladığı düşünülürse, haritacılık mesleğinin tarihten de eski bir geçmişi olduğu söylenebilir. Gerçekten, bulunan örnekler henüz yazı yazmayı öğrenme düzeyine erişememiş ilkel toplumlarda harita çizebilme yeteneğinin gelişmiş olduğunu kanıtlamaktadır. Büyük Okyanus’taki Marshall adalarında yaşamış olan insanların yaptıkları deniz hantaları bu görüşü kuwetlendirmektedir. Düz ve eğri birçok çubukların bir araya getirilmesiyle yapılan bu haritada, düz çubuklar açık denizi, eğri çubuklar da adalara yaklaşan dalga cephesini temsil etmektedir. Haritada adalar istiridye kabuklarıyİa gösterilmiştir.
Hudson Körfezinde yaşayan, eğitimsiz, araç gereçten yoksun Eskimo’ların yaptıkları deniz hantaları, ait bulundukları yerlere çok büyük uyum göstermektedir. Belcher adalarının Eskimolar tarafından yapılmış haritasıyla bu bölgenin Admiralty haritası (Şekil 95) de örnek olarak verilmiştir.
Aztekler tarafından yapılan haritalar da ilk ve önemli örnekler arasındadır. Bu haritalar şekil ve resim kullanarak tarihi olayları canlandırrnaktadır.
Bilinen en eski harita örneği Babillilenn M.Ö. 2500 yıllarında yapmış oldukları haritalardır Mezopotamyada Babil kentinin yaklaşık 350 km kuzeyinde bulunan Ga Sur harabelenndeki kazılardan çıkartılan ve kil tablet üzerine kazınmış bu haritaların yapısı (Şekil 96) da gösterilmiştir. Haritada Fırat nehri ve kolları ile doğuda ve batıda uzanan dağlar yer almaktadır. Ayrıca hantanın doğusu, batısı ve kuzeyi gösterilmiştir. Bu kücük kil tablet Harvard Üniversitesi müzesinde bulunmaktadır. Bu örnekten başka. Babillilerin mermer üzerine çizilmiş kadastro planları da zamanın ileri fen bilgileriyle ortaya çıkarılmış değerli eserlerdir.