11 Mayıs 2012 Cuma

Ömer Hayyam Kimdir?

İranlı şair ve bilgin (Nişapur 1044- 1123/1136).

Hayatı, gençlik yılları kesinlikle bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden, hayatıyla ilgili olayları anlatan bazı kitaplardan, mantık, felsefe, matematik ve astronomi konularında çalıştığı, bu alanlarda düzenli bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Hayyam (“Çadırcı”) takma adını, atalarının çadırcılık yapmaları yüzünden aldığı söylenir. Ömer Hayyam, zamanında daha çok bilgin olarak ün kazandı. İran’ın, Selçuklular yönetiminde olduğu bir çağda yetişen Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, bir ara Bağdat’a da gitti. Zamanının hükümdarlarından, özellikle Selçuklu sultanı Melikşah ve Karahanlılar’dan Şemsülmülk’ten büyük yakınlık gördü. Saraylarında, meclislerinde bulundu. Reşidüddin’in “Cami-üt-Tevarih” adlı eserinde anlattığına göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaşıydılar.


Gerek Hayyam’ın zamanında, gerek sonraki çağlarda yazılan kaynaklarda çağının bütün bilgilerini edindiği, o alanlarda derin tartışmalara girdiği, fıkıh, ilahiyat, kıraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi okuttuğu yazılıdır. Ebu’l Hasan Ali El-Beyhaki onun çok bilgili bir kimse olduğunu, fakat müderrislik hayatının pek başarılı olmadığını bildirir. Ayrıca Zemahşeri ile uzun boylu tartışmalara giriştiğini, onun derslerine bile devam ettiğini, Zemahşeri’yi, bilgi bakımından beğendiğini yazar.

Hayyam’ın fizik, metafizik, matematik, astronomi ve şiir konularında değişik eserleri vardır. Bunlar arasında İbni Sina’nın Temcid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi de yer alır. Zamanında, bir bilgin olarak ün kazanan Ömer Hayyam’ın edebiyat tarihindeki yerini sağlayan, sonraki yüzyılarda da doğu İslam dünyasının en büyük şairlerinden biri olarak anılmasına yol açan Rubaiyat’ıdır (Dörtlükler). Ömer Hayyam, İran ve doğu edebiyatında rubai türünün kurucusu sayılır. Sonraları aralarına başkalarının eserleri de karışan bu rubailer iki yüz kadardır. Hayyam, oldukça kolay anlaşılan, yumuşak, akıcı, açık ve seçik bir dil kullanır. Şiirlerinde gerçekçidir. Yaşadıkları, gördüklerini, çevresinden, zamanın gidişinden aldığı izlenimleri yapmacığa kapılmaksızın, olduğu gibi dile getirir. Ona göre, gerçek olan yaşanandır, dünyanın ötesinde ikinci bir dünya yoktur. İnsan, yaşadıkça gerçektir, gerçek ise yaşanandır. En şaşmaz ölçü akıl ve sağduyudur. İnsan bir akıl varlığıdır. Gerçeğe ancak akıl yolu ile ulaşılabilir.
Onun şiirinde zamanın haksızlıkları, softalıkları, akıl almaz saçmalıkları ince, alaylı, iğneleyici bir dille yerilir. Dörtlüklerinin konusu aşk, şarap, dünya, insan hayatı, yaşama sevinci, içinde bulunduğumuz geçici dünyanın tadını çıkarma gibi insanla sıkı bir bağlantı içinde bulunan gerçek eylem ve davranışlardır. Şiirlerinde işlediği konulara, çokluk felsefe açısından bakar. Aşk, sevinç, hayatın tadını çıkarma, Hayyam’a göre vazgeçilmez insan duygularıdır, insan hayatının ana dokusu bunlarla örülüdür. Bazı dörtlüklerinde filozofça derin bir sezgi, açık ve seçik bir insan severlik duygusu, gösterişten, aşırılıktan uzak bir yaşama anlayışı görülür. Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiş, rubai alanında tek örnek olarak benimsenmiştir. Batı ülkelerinde adına bir çok dernek kurulmuş, rubaileri bütün bati dillerine, bu arada birçok defa Türkçe’ye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyam’ın Rubaileri, Ömer Hayyam ve Rubaileri, Dörtlükler adı altında tercüme edilmiştir
Nasname
ey bütün bir evrenin
en seçkin yaratığı olan sen!
sen ki;
iki gözümden ve canımdan
daha da azizsin.
ey güzel kimse!
candan aziz birşey yoktur.
sen bana;
candan da yüz kere daha azizsin.

***
ey hoca!
yalnız bir dileğimizi yerine getir.
konuşma. kes sesini.
allah’la aramıza girme.
biz doğru yoldayız.
yalnız sen,
bu yolu eğri görüyorsun.
git… gözlerini tedavi ettir.
ya da rahat bırak bizi.
***
kalk gel!
hatırımız için gel.
dileğimizce bir zorumuzu hallet.
bir testi şarap getir.
ki, vücudumuzun toprağından
testi yapılmadan öncekana kana testiden içelim.
***
ben öldüğümde;
beni şarap ile yıkayınız.
telkin yerine;
şarap dökünüz mezarıma.
kadehleri ve şarabı öven
şiirler okuyunuz baş ucumda.
eğer, kıyametde
beni bulmak isterseniz;
meyhane kapısının
toprağından koklayınız beni.
***
şarap içmediğin için,
sarhoşlara sövme.
eğer allah tövbe verirse,
ben sadece
şarap içmemek için tövbe ederim.
sen;
şarap içmemekle övünüyorsun.
ancak;
öyle ayıp işler ediyorsun ki,
şarap onların yanında
yüz kere zemzemle yıkanmıştır.
***
o kadar çok,
o kadar çok şarap içeyim ki;
beni gömdüklerinde
şarap kokusu gelsin mezarımdan
ziyaretime gelen çakırkeyf dostlar,
yıkılasıya içmiş gibi olsunlar.
***
şarap, şarkılar, çalgıcılar ve ben
bu harap köşede beraberiz
rehin etmişiz canımızı şarap için.
rehin etmişiz gönlümüzü, elbisemizi.
vazgeçmişiz rahmet umudundan,
azap korkusundan…
ve kkurtulmuşuz
yel, toprak, ateş, su korkusundan.
***
bu gün,
benim gençlik nöbetimdir,
aşk şarabı içerim.
zira benim mutluluğum bundandır.
acıdır diye kötülemeyiniz,
o, hoştur.
onun acılığı,
benim saflığımdandır.
***
ey gönül!
madem ki, senin nasibin
dalma kanamak ve
her gün başka durumda olmaktır,
ve ey can!
sonuçta birgün çıkıp gideceksen,
bu bedende
ne diye geldin?
***
bizim dergahımızda
sahte para geçmez.
süpürge bizim darphanemizi
temiz süpürmüştür.
meyhaneden bir efendi dedi ki;
“şarap içmeye bak.
zira senin dalacağın
sonsuz uyku anında
nice asırlar gelip geçecek.”
***
boyun eğeceksin,
doğa kanınları önünde.
işe yaramaz başka bir şey…
insanların önünde,
gösteriş ve riyadan başka
bir şey fayda etmez…
küllettim aklın düşünebildiği her şeyi.
lakin;
doga’nın emirlerine çaresiz kaldım.
***
eğer, bir yabancı
sana vefakarlık ederse
onu akrabadan kabul et.
eğer; akraban sana
vefasızlık ederse
onu düşman kabul et.
eğer, zehir sana
şifa verirse panzehir say.
eğer bal seni hasta ederse
arı soktu kabul et.
***
hiçbir yürek yoktur ki;
senin ayrılığınla kanlar içinde olmasın.
iyi gören hiçbir kimse yoktur ki;
sana gönül vermiş olmasın.
senin yüreğinde,
hiçbir kimsenin düşüncesi olmadığı halde,
hiçbir kimse yoktur ki;
senin sevdan ile meşgul
ve
yanıp tutuşmuş olmasın.
***
sen lalenin nevruz’da yaptığı gibi
fırsatın lursa eğer
lele yanaklı bir dilberle
beraber ol.
kadehi eline al,
sevinç ile şarap iç.
zira hayat;
bir rüzgar darbesi gibi
mavi göğün altında
seni altına alıp
eziverir ansızın.
***
ey hayyam!
işlediğin günaha
bu kadar hüzne gerek var mı?
gam çekmekten ne umarsın?
günah işlemeyene
tanrı bağışlaması olmaz.
tanrı bağışlaması
günah için gelmiştir.
bir şey yok
üzülecek, korkacak.
***
canan!
ömrümüzün sonunda
vefasız bir aleme ulaşacağız.
nelere sahip olursak olalım,
çok şeyler arayacağız bıraktığımız.
senin yüzün gibi ay’ı
nereden bulacağım?
doğru söylüyorum,
senin boyun gibi
servi de yoktur alemde.
***
uyuyordum.
rüyamda bir bilgin dedi ki:
“uyku kime ışık saçtı?
kimin sevinç gönlünü açtı?
ölüme benzeyen bir işi yapma.
şarap iç.
zira toprağın altında
uyumaya çok vaktin olacak.”
***
şarap kasesini benim elime koy.
zira;
gönlümde hararet var.
ve bu ömür akıp kaçıp gidiyor.
kalk!
talih ve mutluluk
rüya gbi bir sırdır.
kalk!
gençlik ateşi
su gibi akıp gidiyor.
***
ne cehennemi hak ettim,
ne cennete layığım.
benim toprağımı ne ile yoğurduğunu
allah bilir.
fakir, kafir, çirkin, fahişe gbiyim.
ne dinim var ne dünyüm.
ne de;
cennet umudum var.
***
benim şarap içmem
keyiften değildir.
ara bozmak,
din ve terbiyeyi
terk etmek için de değildir.
isterim ki,
arada bir nefes alayım.
şarap içmem;
işte bu sebepledir.
***
ey candan azizim!
madem ki;
bu cihan seni kederlendiriyor.
madem ki; temiz ruhun
birgün ansızın teninden ayrılacak,
senin toprağında
çimenler yükselmeden evvel,
gönlünün arzusunca eğlen.
bir çemenzarda otur.
***
eğer;
akıl gözünü açarak bakarsan,
en çok emniyette saydığın kimseyi
kendine düşman görürsün.
bu zamanda, özellikle
az dostun olsun.
zaman ehliyle,
uzaktan sohbet iyidir.
***
gözünü aç!
birgüün canından ayrılacaksın.
hüdanın,
esrar perdesinin arkasına gideceksin.
aşk şarabı iç ki;
nereden geldiğini bilmeyesin.
sarhoş ve neş’eli ol ki,
nereye gideceğini bilmeyesin.
***
ben şarap içerim
muhalifler soldan sağdan;
“içme!
şarap dinin düşmanıdır” derler.
madem ki;
şarabın din düşmanı olduğunu öğrendim,
vallahi içerim, billahi içerim
helaldir düşmanın kanını içmek.
***
hayal sermayesi eksik olan
her gönül çaresizdir.
her gün;
pişmanlığın ve acımanın
kadreşidir, arakadaşıdır.
endişelerden kurtulmuş,
sevinçli bir gönülden başka
dünyada ne varsa
hepsi üzüntü sebebidir.
***
allah benim yaradılış ruhumu yoğururken
amelimin ne olacağını biliyordu.
bana yakışmayan günahları,
ben onun ilmi, onun rızası ile işliyorum.
o halde kıyamet günü
beni cehennemde yakmasının
mantıklı sebebi acaba nedir?
***
ömür geçtikten sonra
acı olmuş, tatlı olmuş
ne önemi var.
can, dudağa geldiğinde
nişapur’da olmuşsun, belh’te olmuşsun
ne farkı var.
muhabbet şarabı iç.
çünkü;
benden ve senden sonra ay,
hilalden dolunaya,
dolunaydan hilale
inip çıkıp duracak.
***
madem ki;
cihanın bütün hallerinden haberdarsınız.
ey gafiller!
dünyanın işvesine aldanmayınız.
ve aziz ömrünüzü
heder etmeyiniz.
haydi! vakit kaybetmeksizin
muhabbet şarabı içiniz.
***
muazzez arkadaşlarım.
bana gıdaı şaraptan yapınız.
bu kehribar gibi olan yüzümü,
yakut gibi yapınız.
öldüğüm zaman beni
şarap ile yıkayınız.
mümkünse tabutumun tahtasını
asma ağacından yapınız.
***
allah bize
cennetinde şarap vaat etti.
iş bu merkezde iken
bu dünyada şarabı
nasıl yasak eder, haram eder?
birgün, sinir halinde bir arap,
hamza’nın dişi devesine
nişan almış ve vurmuş.
bzim peygamberimiz şarabı
o araba yasak etmiş.
***
evvela;
benim rızam olmaksızın
dünyaya getirildim.
hayatta;
hayretimden başka birşeyim artmadı.
sonra yine elimde olmadan
bu dünyadan göçeceğim.
gelmekten, kalmaktan, geçmekten
maksat ne?
hala anlamış değilim.
Ömer HAYYAM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder