9 Mayıs 2012 Çarşamba

Türkiyede Soyu Tükenen Hayvan Türleri

Soyu tükenmiş türler Türkiyede nesli tükenen memeliler arasında en ilginçleri Asya aslanı (Panthera leo persica), Asya fili (Elephas maximus), Kafkas öküzü (Bison bonasus caucasicus), Hazar kaplanı (Panthera tigris virgata), Anadolu parsı (Panthera pardus tulliana), ve çita Acinonyx jubatus raddei türleridir.
Asya fili ve yaban öküzü, Anadolu’da, M.Ö 1. yüzyıl başlarına kadar yaşamışlardır. Türkiye’nin en son kaplanı 1970′de Hakkari Uludere’de, en son Anadolu parsı da yine 1970′li yıllarda vurulmuştur. Anadolu’nun batı, orta, güney ve güneydoğu bölgelerinde yaşamış olduğu bilinen aslan ise en son 19. yüzyılın ikinci yarısında görülmüştür. Güneydoğu Anadolu’da yaşayan çita da 19′ncu yüzyıldan sonra bir daha görülmemiştir.
Türkiye’de 8 kuş türü son 50 yıl içinde ortadan kaybolmuştur. Bunlardan mezgeldek, yakalı toy ve yılanboyun kuşlarının soyunun tükendiği resmen açıklanmıştır. Bunların haricinde, yeterince araştırılmadığı için soyu tükenip tükenmediği kesin olarak bilinmeyen türler vardır; bunlar kunduz, sığın ve su samurudur.Tehlike altında olanlarAnkara Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erkut Kıvanç Türkiye’de önemli bir habitat tahribi hâlâ devam etmekte ve birçok hayvanların neslinin tehlike altında olduğuna dikkati çekmektedir:
“Bilinçli bir koruma olmazsa, doğal hayat bir gün bitecek. Sivrisineğin bile korunmaya ihtiyacı var. Ama yasaklar dinlenmiyor. Bu gidişle doğa diye bir şey kalmayacak” Onsekizmart Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Doç Dr. Ali İşmen de denizlerde kirliliğin her geçen gün türleri tehdit ettiğini, Karadeniz ve Marmara’dan sonra, son zamanlarda Akdeniz’de de kirliliğin arttığına dikkati çeker.
Yaşamın son 500 yıllık evriminde, biyosferin hiç bu kadar tahribata uğramadığını vurguluyan Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sıkı ise bu konu hakkinda şunları söylemistir:
“Bütün canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için kesinlikle insana ihtiyacı bulunmaz, ama insanın yaşamını sürdürebilmesi için en küçük hücreliden yırtıcılara kadar bu canlılara ihtiyacı var. Eğer habitat (hayvanların yaşam ortamı) tahribatı, plansız nüfus artışı, yapılaşma, ormanların yakılması, sulak alan tahribi sürerse, birçok tür tükenme tehlikesine girer. Bir türün, dünya üzerinde ya da lokal olarak bulunduğu bölgede yok olmasının kötü sonuçlarını kimse kestiremez. Bu, yakın zamanda da ortaya çıkmaz. Örneğin bizi rahatsız eden karasinek birden ortadan kalksa, her tarafı hayvan leşleri götürür. Ya da baykuşların yok olduğunu düşünelim; o zaman tarla fareleri üzerindeki baskı kalkar.” Türkiyede 8 kuş türü son 50 yıldır gözlenmezken, bunlardan 4 türün soyunun tükendiği kabul edilmiştir. Biyologlara göre, mezgeldek, yakalı toy, yılanboyun kuşlarıFlamingo ve tepeli pelikan türleri ise büyük tehlike altında bulunmaktadırlar. Bilimciler denizlerde de aynı tehlikenin devam ettigini söylemektedirler. Yunuslar ve fok, deniz alaları, işkine ve mersin balıkları, beni balığı, büyük ve küçük ayı istakozları, deniz kaplumbağaları, süngerler, pina, kırmızı yıldız, triton, denizatı, deniz kulağı, kırmızı ve siyah mercanlar, posidonai ve zostera da tükenme tehlikesi içindedirler.


Ülkemizde Nesli Tükenen Hayvanlar
VAŞAK (Felis lynx)
Kayalik ve ormanlik bölgelerde yasarlar. Çok yirtici hayvanlardir; tavsan, geyik, keçi ve kemirgenlerin yanisira herçesit evcil hayvana da çekinmeksizin saldirirlar. Diger kedilerin aksine yiyeceklerinden daha fazla birey öldürürler. (Sadece uçanlar ve kaçanlar kurtulurlar) Çanakkale, Kastamonu, Artvin, Siirt, Hakkari, Bitlis, Bingöl, Izmir, Mugla, Antalya ve Bolu’da halen görüldüklerine dair kayitlar vardir. Yasayla korunmalarina ragmen çok degerli olan postlari için kaçak olarak avlanirlar. Sayilarinin çok azaldigi tahmin edilmektedir. (Ben diyim 500, siz diyin 1000 tane)
Bir alt tür olan ve sadece Dogu Karadeniz bölgesinde -bir zamanlar- bulunan “Benekli Vasak”tan uzunca bir süredir haber alinamamaktadir. (Oglum Benekli Vasak. Eger hala yasiyorsan, sakin sesini çikarma! )
Baska bir alt tür olan “Step Vasagi” ise daha kalender bir hayvandir. Orman ve agaç diye tutturmaz; kaya kovuklarinda ve inlerde de yasayabilir. Diger akrabalarina nazaran daha ufak tefek olduklarindan dolayi tavsanlarla ve kemirgenlerle yetinirler. Izmir, Mugla, Antalya, Adiyaman, Adana, Kahramanmaras ve Malatya’da nadir olarak bulunduklarina dair kayitlar vardir.
Daha baska bir alt tür olan “Bataklik Vasagi” ise, adindan da anlasilacagi üzere, sulak bölgelerdeki dikenlikler, çaliliklar ve kamisliklar arasinda yasar. Orta büyüklükte bir köpek iriligindedirler. Su kuslarinin, tavsanlarin, farelerin ve diger kemirgenlerin korkulu rüyasidirlar. Belesçi bir tabiatlari vardir; tilkilerin ve porsuklarin yuvalarina sahiplenirler. Izmir, Mugla ve Antalya’nin bataklik bölgelerinde; buralardaki nehir ve göl kenarlarinda; Göller Bölgesi ve Sultansazligi bölgelerinde numunelik olarak az sayida yasamaktadirlar. Soylari tükenmeye yüz tutmus olup yasayla korunmaktadirlar.
“Arap Vasagi” ise ülkemizin Iran ve Irak sinirina yakin bölgelerindeki sulak ve agaçlik alanlarda yakin zamana kadar yasiyordu. Suriye ve Irak’ta hala az sayida da olsa yasiyorlarmis. Allah onlara uzun ömür versin artik…
Tüm vasak türleri olaganüstü hareketlidirler. Görme ve koku alma duyulari çok gelismistir. Kisa mesafede iyi kosarlar, çok iyi siçrarlar ve yüzerler. Ayrica çok iyi kafa ve uçan tekme atarlar. Prensip olarak yalniz yasarlar; ancak büyük avlar için sürü kurduklari da nadiren olur. Bununla birlikte insanlara karsi bir terbiyesizlikleri görülmemistir. Bilakis, insanlar Iran ve Hindistan’da vasaklari av için kullanirlar.
LEOPAR = PARS = PANTER (Panthera tulliana)
Çok degil, 100 yil öncesine kadar ülkemizde çok sayida yasiyorlarmis. Trakya, Kuzey Marmara ve Dogu Karadeniz hariç bütün bölgelerimizde yasadiklarina dair kayit ve gözlemler bulunmaktadir. Halen Güney Ege, Bati Akdeniz ve Hakkari’de zaman zaman görülmekte olduklarina dair duyumlar alinmaktadir. Zaman zaman yerel pazarlarda satisa sunulan postlar görülebilmektedir. Avlanmalari yasaktir; ancak is isten geçmis gibi görülmektedir. Ülkemizde son olarak 17 Ocak 1974 tarihinde Beypazari’nin (Ankara) Bagözü köyü yakinlarinda bir tane görülmüs ve köylülerce vurularak öldürülmüstür.
HAZAR KAPLANI (Panthera tigris virgata)
Hint, Çin, Sumatra ve Sibirya kaplanlarina nazaran daha küçüktürler. Küçük dediysem yanlis anlamayin, yine de vurdu mu devirirler. Geyik, yaban sigiri, yaban keçisi ve bunlardan küçük her canliyi yalayip yutarlar. On metreye kadar siçrayabilir, agaçlara çikabilir ve yüzebilirler. Amuda kalkabilir ve ters takla atabilirler. Estetik yaratiklardir; bence aslandan daha kral bir hayvandirlar. Orman, savan ve kayalik yerlerde bulunurlar. Kökenleri Hazar Gölü çevresi, Iran ve Afganistan’dir. Buralarda hala az da olsa bulunurlar. Ülkemizde ise Siirt ve Hakkari illerinde (Sirnak, Uludere ve Çukurca arasindaki üçgen), Irak sinirindaki daglarda ve vadilerde yakin zamanlara kadar bulundugu anlasilmaktadir. Son olarak Subat 1970′de Hakkari’de (Uludere) Sehit Sen isimli bir köylü tarafindan 122 cm. gövde uzunlugunda bir erkek birey vurulmustur. Bu kaplanin postu 3 yil sonra yörede bitki arastirmalari yapan Istanbul Üniversitesi Eczacilik Fakültesi ögretim üyesi Prof. Dr. Turhan Baytop tarafindan Istanbul’a getirilmistir. (Ali Üstay Kolleksiyonu) Prof. Baytop bu bulgusunu 1974 yilinda Münih’teki “Saugetierkundliche Mitteilungen” isimli bilimsel dergide yayimlamis ve makalesinde daha önceki yillarda da Uludere ve Sirnak bölgelerinde 8 adet kaplanin vuruldugunu köylülerden duydugunu yazmistir. Bu tarihten sonra hiç görülmemistir. 33 yildir görülmemesi hayra alamet olmasa gerektir. Bununla birlikte bölgenin kirsalinda yasayanlar tarafindan hala görüldügü kimi zamanlar ihbar edilmektedir. Kuzey Iran’in Türkiye sinirina yakin olan bir bölgesinde zoolog Paul Joslin tarafindan 1974 yilinda bulunan 17 cm. genisligindeki ayak izi gözönüne alinirsa bu ihbarlarin dogru olabilecegi düsünülebilir.
IRAN ASLANI (Panthera leo persica)
“Iran Aslani”, aslan familyasinin en batiya ulasmis alt türüdür. 13. yüzyil baslarina kadar ülkemizde, özellikle Orta, Dogu ve Güneydogu Anadolu’da çok sayida yasamislardir. Suriye sinirinda 1905 yillarinda görüldügüne dair kayitlar vardir. Bu tarihlerden itibaren hiç görülmedikleri için ülkemizde soylarinin tükenmis olduklari kabul edilmektedir.
ÇITA (Acinonyx jubatus)
Ülkemizde (özellikle Güneydogu Anadolu) geçen yüzyilin sonuna kadar makul sayida bulundugu bilinmektedir. Nitekim, Anadolu ve Ortadogu’da zoolojik arastirmalar yapan Sir Danfors, Birecik’in (Urfa) güneyinde bir yerel seyhin kendisine canli bir çita hediye ettigini notlarinda belirtmektedir. (Sene 1879) Ayrica 15, 16 ve 17. yüzyillara ait, padisahlarin av sahnelerini gösteren minyatürlerin bir çogunda av için yetistirilmis boynu tasmali çitalar görülmektedir. Yari çöl, açik çayirlik ve küçük çaliliklarla donatilmis alanlarda yasayan çitalarin ülkemizde soylarinin tamamen tükendigi anlasilmaktadir.
YABAN KEDISI (Felis silvestris)
Evlerimizde mincikladigimiz kedilerin ormanlarda yasayan akrabalaridir. Bunlari minciklamak pek mümkün degildir; zira yanlarina kimseyi yaklastirmazlar. Türkiye’nin kuzeyindeki ormanlarda; daha az miktarda da bati ve güneyde yasarlar. Agaç ve kütük kovuklarinda ve kaya yariklarinda barinir; tavsanlari ve kemirgenleri avlarlar.
AKDENIZ FOKU (Phoca monachus)
Akdeniz ve Karadeniz’de yasayan tek fok türüdür ve sayilari çok azalmistir. Akdeniz’de en fazla ragbet ettikleri ülke Türkiye’dir. Kariyi, pardon karayi severler. Dinlenmek ve uyumak için karaya çikarlar, karada aga-nigi yaparlar ve karada dogururlar. Arada sirada da ayip olmasin diye denize girerler. Denizde olduklarinda genellikle sarp ve ulasilmasi zor magara ve kayaliklarin yöresini tercih ederler. Her çesit balik ve ahtapot yerler. Aglara zarar verdikleri ve aglardaki baliklari lüpledikleri için balikçilar tarafindan pek sevilmezler. Uluslararasi koruma altina alinmislardir. Ülkemizde en çok görüldükleri yer Foça’dir. Yanisira Antalya, Mugla ve Içel sahillerinde de görülürler. Karadeniz’de son kayit 1987 yilinda Karadeniz Ereglisi’nden verilmistir. Balikçilar tarafindan sürekli katledildiklerinden dolayi; bunu yanisira yasam alanlarinin turizme açilmasindan ve çevre kirliliginden ötürü soylari tükenme tehlikesi içindedir.
ASYA YABAN ESEGI (Equus hemionus)
Yukari Mezopotamya kökenli bir hayvandir. Asur, Babil ve Sümer devletleri tarafindan askeri amaçlarla kullanilmislardir. Yine bunlar tarafindan Afrika Esegi (Equus africanus) ile çiftlestirilerek “evcil esek” elde edilmistir. Ortaya çikan bu güçlü ve dayanikli hayvani tarimda kullanarak zengin bir uygarlik kurabilmislerdir. Bugün genleri evcil eseklerle karismis olmakla birlikte Irak ve Iran sinirina yakin yari sulak bölgelerde dogal popülasyonlarinin yasayabildigi düsünülmektedir.
AFRIKA ESEGI (Equus africanus)
M.Ö. 6000 yilindan itibaren Nil Vadisi’nden Arabistan’a ve Anadolu’ya, oradan da Avrupa’ya yayilmistir. Ekonomik degeri yüksek oldugu için insanlar tarafindan hep aranan bir hayvan olmustur. Güçlü ve dayanikli bir hayvan oldugundan dolayi tarimda ve ulastirmada kullanilmislardir. Seker ve protein açisindan çok zengin olan sütü tarih boyunca degerli bir içecek olmustur. Derisi parsömen yapiminda kullanilmistir. Eti günümüzde bile Ortadogu’da bazi topluluklar tarafindan sevilerek yenmektedir. Gözleri sairlere ilham kaynagi olmustur. Soylari tükenme tehlikesiyle karsi karsiyadir. Popülasyon yogunluklarini en yüksek ülke olan Somali’de korunma altina alinmislardir. Güneydogu Anadolu bölgemizde nadir olarak bulunabilecegi tahmin edilmektedir.
YABANI AT (Equus przewalskii)
Kökeni Mogolistan’dir. M.Ö. 4000 yillarinda Mezopotamya ve Çin’de evcillestirilmis ve buradan da Avrupa’ya yayilarak insanogluna büyük yardimlarda bulunmustur. Fazla yagmur aldigi için çok agirlasan ve tarim yapilmasi çok güç olan Avrupa topraklarinda atin ve sabanin birlikte kullanilmasi ile “ürün patlamasi” olmus ve böylece insan nüfusu belli bir miktarin üzerine çikabilmistir. Bugün sayilari serbest dogada çok azalmistir; genleri evcil atlarla karismis oldugundan dolayi zoolojik özellikleri tam olarak belirlenememektedir. Bir alt tür olan ve “Tarpan” ismi verilen “Avrupa Yabanati” Güney Rusya’da yasamis; ancak 1876′dan beri soyu tükenmistir. Yabani atlarin günümüzde sadece hayvanat bahçelerinde örnekleri bulunmaktadir. Arada sirada ülkemizde görüldügü ileri sürülenlerin “Yaban Esegi” olma olasiliklari yüksektir. Bununla birlikte Iç Anadolu’nun güneyi ile Dogu ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde az da olsa bulunma olasiliklari kabul edilmektedir.
KIZIL GEYIK (Cervus elaphus)
Genis yaprakli ve karisik – bataklikli ormanlari sever. Igne yaprakli ormanlarda da yasayabilir. Yaz aylarinda ormanlarin üst sinirlarina hatta yaylalara kadar çikarlar. En çok görüldükleri yerler Istranca ormanlari ile Adapazari, Bolu, Kastamonu ve Sinop’un ormanlik bölgeleridir. Yanisira Ankara (Kizilcahaman, Beypazari, Nallihan), Afyon (Akdag), Kütahya, Manisa, Denizli, Kahramanmaras (Binboga daglari), Artvin, Toros daglari (Akseki – Beysehir kesimi), Cudi dagi, Kigi-Hozat-Solhan daglarinda görülürler. Bos vakitlerinde futbol ve televole muhabbeti yaparlar. Genis yayilislarina ragmen sayilari çok azalmis ve birçok bölgede soylari tükenmeye yüz tutmustur.
ALAGEYIK (Cervus dama)
Akdeniz bölgesindeki alt kismi makilerden olusan kizilçam ormanlarinda yasarlar. Yasam alanlari Akdeniz’in Anadolu’daki tüm kiyilari ile Izmir civari ve Gönen’dir. 1950 yilina kadar Kesan-Enez arasinda ve Semdinli’nin Rubanuh bölgesinde de yasadiklari bilinmektedir. 1960 yilindan sonra ülkemizde yok olma asamasina gelmisler; neyse ki alinan önlemler ve bunlarin basarili uygulanmasi sonucunda “yirtmislardir” 1966 yilinda Antalya – Düzlerçami’nda saptanan 7 adet alageyik koruma altina alinmis ve 2000 yilinda sayilari 500′ü asmistir. Halen Düzlerçami Üretme Istasyonu’nun yanisira Akyaka’da da (Ula – Mugla) bir üretme istasyonu bulunmaktadir. Alageyige çok az da olsa Manavgat, Tasagil, Çatalan Ormani (Adana) ve Aksu vadisinin üst kisimlarinda da rastlanilmaktadir.
SIGIN (Cervus dama mesopatamica)
Hakkari ve civarindaki daglik bölgelerde yasayan küçük bir geyik türüdür. Kökeni Luristan (Iran) bölgesidir. Avlanmalari yasak olmakla birlikte eti ve postu çok makbul oldugu için ciddi tehlike altindadirlar. Dogal popülasyonlari ülkemizde çok azalmis durumdadir.
YABANKOYUNU (Ovis orientalis anatolica)
Endemik (tek bir bölgeye özgü) bir türdür. Dünyada sadece ülkemizde, Orta Anadolu’da yasamaktadir. 1950 yilina kadar Ankara (Nallihan), Eskisehir (Sivrihisar), Afyon (Emir daglari) ile Konya ve Karaman’in daglik bölgelerinde yasiyorlardi. Bugün ise sadece Bozdag / Konya’da 42.000 hektarlik alanda koruma altinda yasamaktadirlar.
ÇENGELBOYNUZLU DAG KEÇISI (Rupicapra rupicapra)
Dogu Karadeniz ve Dogu Anadolu’nun daglik-sarp bölgelerinde (Kaçkar, Munzur, Tendürek ve Süphan daglarinda, Erzurum ve Bingöl arasindaki engebeli bölgede, Tekmen ve Eleskirt bölgelerinde) yasarlar. Çok ürkek ve çevik hayvanlardir. Dogal popülasyonlari gittikçe azalmaktadir.
CEYLAN (Gazelle subgutturosa)
1950′lere kadar Güneydogu Anadolu’da çok yaygin olarak yasiyorlardi. Bugün dogal popülasyonlari tükenmistir. Sadece Ceylanpinar Devlet Üretme Çiftligi (Urfa) sahasinda ve koruma altinda yasamaktadirlar. (Cumhuriyetin ilk yillarinda Mekteb-i Mülkiye, yani bugünkü SBF, Istanbul’dan Ankara’ya tasinmis. Okula gelen Urfali ögrencilerden biri yaninda bir de ceylan getirmis. Tüm ögrenciler bu durumu sempatiyle karsilamislar ve ceylani sahiplenmisler. Ceylan, okulun çevresindeki bos araziyi hiç yadirgamamis; buralarda gayet mutlu-mesut yasamis. Sokak köpeklerinden ürktügünde seke seke yurtlarin oldugu binanin -bugünkü Sütunlu Salon- bahçesine kaçiyormus. Bilmeyenler için söylüyorum; sözünü ettigim yer bugünkü Cebeci’dir)
KUNDUZ
20. yüzyilin baslarina kadar Suriye siniri civarinda ve Habur çayi, Yukari Kizilirmak, Karasaz ve Sultansazligi’nda görüldügüne dair kayitlar vardir. 1959 yilinda Körsulu çayinda (Kahramanmaras) bir tane vuruldugu, 1963 yilinda ise Ceyhan yakinlarinda 3 tane vuruldugu ve 1 tane canli yakalandigi bilinmektedir. Yukarida belirtilen bölgelerde halen çok az sayida yasadigi sanilmaktadir. Çogu kisi tarafindan susamuru ile karistirilmaktadir.
SU MAYMUNU (Myocastor coypus)
Anavatani Güney Amerika olmakla birlikte kürkleri için 20. yüzyil baslarinda Avrupa’ya getirilmis ve çiftliklerden kaçan bireyler zamanla çogalarak dogal yasamin bir parçasi olmuslardir. Iri ve hantal hayvanlardir. Boylari 60 cm, agirliklari ise 7-9 kilo kadar olabilir. Bataklik bölgelerde yasarlar. Meriç ve Tuna nehirlerinde az sayida yasadiklarina dair kayit vardir.
OKLUKIRPI (Hsytrix indica)
Akdeniz, Ege ve Güneydogu Anadolu bölgelerinde yasarlar. Popülasyon yogunluklari çok düstügü için yok olma sürecine girmislerdir. Avlanmalari yasaktir. Dogal düsmanlari azdir; buna karsilik çingeneler tarafindan kocakari ilaci yapiminda kullanildiklarindan ve etleri de yine bunlar tarafindan yendiklerinden dolayi büyük kayiplar görmektedirler.
YUNUS BALIGI
Ülkemiz denizlerinde en çok görülen tür “Siyah Yunus”dur. Deniz kirliliginden ve yasadisi avlanmalarindan dolayi sayilarinin hizla azaldigi bilinmektedir.
“Yuvarlakbasli Yunus” ve “Beyazburunlu Yunus”tan da ülkemiz sularinda çok az sayida bulunmaktadir.
Tüm yunus türlerinin avlanmalari yasaktir. Ancak aglara verdikleri zararlardan dolayi balikçilar tarafindan sürekli olarak tüfekle vurulmaktadirlar.
BALINALAR
Ülkemizin tüm denizlerinde görülen tek yerli balina türü “Domuz Balinasi”dir. Familyadaki en küçük balina türüdür (ortalama 3 metre) ve bu nedenle çogu kez Yunus Baligi sanilmaktadir. Eti ve yagi için uluslararasi balikçi filolari tarafindan ve korsan olarak avlanmaktadirlar. Soylari tehlikededir.
Ülkemiz denizlerinin sürekli hayvanlari olmayan ve rastlantisal olarak denizlerimizde görülen balinalar ise “Fin Balinasi” (ortalama 25 metre), Mavi Balina (33 m), Kasalot (18 m) ve Gagali Balina’dir (7 m)
KURT (Canis lupus)
Ülkemizin tüm bölgelerinde yaygin olarak bulunmakla birlikte evcil hayvanlara büyük zararlar verdiklerinden ve yasayla da korunmadiklarindan dolayi abartili miktarda avlanmaktadirlar. Çevre kirliligi ve yogun yapilasma nedeniyle yasma alanlari da gitgide daraldigindan dolayi yakin zamanda popülasyonlarinda büyük düsüsler olmasi kaçinilmaz olacaktir. Sosyal hayvanlardir; sürü halinde yasarlar. Yaygin kaninin aksine çok aç kalmadikça ve sýkýstirilmadikça insanlara saldirmazlar.
TILKI
Ülkemizin hemen her bölgesinde ve çok sayida bulunurlar. (Çok uzaklarda aramayin. Geceleri Eymir gölündeki çöp konteynirlarini yoklamaya geldiklerinde arabalarinizin içinden izleyebilirsiniz) Kürkünün ekonomik degeri oldugu ve kümes hayvanlarina da kötü niyetle yaklastiklari için çok sayida avlanirlar. Ayrica kirsal bölgelerdeki köpekler tarafindan da bolca haklanirlar. Kuduz tasiyicisi olduklarindan dolayi da her hastalik vak’asinin ardindan etrafa zehirli etler konulur. Yasam alanlari da gittikçe daraldigindan dolayi yakin zaman sonra korunmaya alinmalari gerekebilecektir.
AYI (Urcus arctos)
Ülkemizde yasayan en büyük etçil memelidir. Trakya bölgesi hariç ülkemizin her bölgesinde boz ayi bulunur. (En çok Artvin, Rize, Erzurum, Kastamonu, Bolu) Yasam alanlari ormanlar ve sarp daglardir. Etin yanisira bitkilerle de beslenirler. Avare hayvanlardir; her daim yer degistirirler. Kedigiller gibi ugrunda ölecekleri belli bir egemenlik sahalari yoktur. Postlari degerlidir. Yanisira, ari kovanlarina zarar verdigi gerekçesiyle ve sifali olduguna inanilan yaglari için kaçak olarak avlanmaktadirlar. Aci kuvvetlerine ragmen insanlardan çekinirler; dolayisiyla olaganüstü durumlar disinda insanlara zarar vermezler.
SIRTLAN (Hyaena hyaena)
Ege, Akdeniz ve Güneydogu Anadolu’nun step, yari-çöl, kayalik ve seyrek agaçli bölümlerinde yasarlar. Insanlardan korkmazlar; ancak insanlara saldirmazlar da. Genelde lesle beslenmekle birlikte aç kaldiklarinda kümes hayvanlari ile küçükbas hayvanlara zarar verirler. Çok çaresiz kaldiklarinda kavun, karpuz ve üzüm de yerler. (Raki da içiyor olabilirler) Ekonomik degerleri olmamakla birlikte olumsuz imajlari nedeniyle görüldükleri yerde vurulurlar. Bu nedenle sayilari çok azalmistir.
KAYA UYURU (Dryomys Laniger)
Endemik bir kemirgen türdür. Dünyada sadece Toros daglarinda ve Tunceli çevresinde görülür. Yasam alanlari yüksek daglarin kayalik bölümleridir. Sayilari çok azalmistir. Kis uykusuna yatarlar ve tohum, bitki sürgünü ve eklembacaklilarla beslenirler. Akreplerin bas düsmanlaridir.
KARAKULAK (Caracal caracal)
Türkiye’nin güneyinde ve batisindaki seyrek ormanlar, makiler ve bozkirlarda görülür. Yirtici bir kedigildir; uzunlugu 80 santime kadar çikabilir. Genellikle gece etkindirler. Kaya kovuklarinda ve inlerde barinir ve tavsan, fare, kuslar ve kemirgenleri avlarlar. Sayilari hizla azalmaktadir.
YABANDOMUZU (Sus scrofa)
Türkiye’nin hemen her yerinde yasarlar. Yasam alanlari ormanlar, sazliklar, batakliklar, göl ve akarsu kenarlaridir. Bitki yumrulari ve kökleri, böcek ve solucanlari yerler. Kendilerini tehlikede hissettikleri zaman çok tehlikeli olurlar; özellikle yarali bireylerin saldirilari ölümcüldür. Yetiskinlerin uzunluklari 2 metreyi bulabilir.
KARACA (Capreolus capreolus)
Ülkemizin kuzey ve güneyindeki yaprak döken ormanlarda ve çaliliklarin bulundugu otlaklarda yasarlar. Taze sürgün, tomurcuk, yaprak ve otlarla beslenirler.
YABANKEÇISI (Capra gegagrus)
Ülkemizin güney ve dogu bölgelerinde (özellikle Toros daglarinda) yayilis gösterirler. Yasam alanlari sarp kayalik ve bodur çaliliklarin bulundugu ormanlik ve daglik alanlardir. Gündüz etkindirler; ot, yaprak, meyve ve taze sürgünlerle beslenirler.
ÇAKAL (Canis aureus)
Türkiye’nin kuzey, bati ve güneyindeki alçak kesimlerde görülürler. Yasam alanlari ormanlar, maki, fundalik, bozkir ve deltalardir. Magaralarda ve agaç kovuklarinda barinir; hayvan lesleri, kemirgenler ve zorda kaldikça da bitkilerle beslenirler.
KARA AKBABA (Aegypius monachus)
Ülkemizde yasayan en büyük kustur. (Kanat açikligi 2 metreyi geçebilir) Soylari dünya genelinde (Ispanya hariç) tehlikededir; ülkemizde de sayilari çok azalmistir. Genellikle orta yükseklikteki ve yasli agaçlarin (özellikle karaçam) bulundugu ormanlik bölgelerde yasarlar. Ülkemizde Iç Ege, Iç Anadolu ve Dogu Anadolu’nun kuzeyinde görülürler. En yogun popülasyonlarinin bulundugu yer Soguksu Milli Parki’dir (Kizilcahamam / Ankara)
KIZIL AKBABA
Kara akbabadan biraz daha küçüktür. Ülkemizde sayilari en hizli azalan türlerden biridir. Akdeniz havzasindaki pekçok ülkede soyu tükenmistir; ülkemiz son siginaklarindan birisidir. Özellikle kaya duvarlarinin ve hayvanciligin yaygin oldugu açik alanlarda yuva kurarlar. Yüksek daglar, bozkirlar ve makilerde görülürler. Ülkemizde Toros ve Ilgaz daglarinda, Çoruh ve Dicle vadilerinde, yanisira Ankara ve Eskisehir’in engebeli bölgelerinde yasarlar.
KÜÇÜK AKBABA
1950′li yillara kadar tüm Türkiye’de yasiyorlardi; günümüzde Bati Anadolu ve Trakya’da tamamen yok oldular, diger bölgelerde az sayida bulunuyorlar. Dik kanyonlardaki kayalarin arasina yuva kurarlar.
SAH KARTAL
Soylari dünya genelinde (Macaristan hariç) çok ciddi tehlikededir. Ülkemizde Iç Anadolu, Iç Bati Akdeniz ve Dogu Anadolu’da, çevresinde genis bozkirlarin bulundugu ormanlarda görülürler.
AKKUYRUKLU KARTAL
Türkiye’de tümüyle yok olmak üzeredir; en fazla 15 çift kaldigi tahmin edilmektedir. Çevresinde dogal orman bulunan sulak bölgelerde yasarlar. Ülkemizde Igneada, Nallihan, Akdag ve Göller Bölgesi’nde görülürler. Kanat açikliklari 2 metreyi asabilir; kartallarin en kalin gövdelisidir. Beyaz kuyrugu, kalin boynu ve genis kanatlariyla diger türlerden ayrilirlar.
YILAN KARTALI
Sulak alanlara yönelik yogun kurutma çalismalari nedeniyle (özellikle baraj yapimlari) YILAN KARTALI’nin artik ülkemizde yuva kurmadigi anlasilmaktadir.
ALADOGAN, DELICE DOGAN ve BIYIKLI DOGAN
Ülkemizde soylari henüz tehlikede olmayan; ancak Arap ülkelerine canli olarak kaçirildiklari için gelecekte popülasyonlari azalma tehlikesinde olan türlerdir.
YESIL ARIKUSU (Merops persicus)
Yari çöl, çöl, yariçöllerdeki nehir kenarlarinda, çaliliklarda ve kum yamaçlarinda yasarlar. Ülkemizde Güneydogu Anadolu bölgesi ve Igdir ovasinda çok az sayida kalmislardir. Sayilarinin hizla azalmalarinin temel nedeni barajlardir. Isminden de anlasilacagi üzere yesil renklidirler. Sürmesi siyah ve kalin, gidisi sari, bogazi
kizil, gagasi ve kuyruk telleri uzundur.
TOY (Otis tarda)
20 kiloya yaklasan agirligi ve devasa boyuyla Türkiye’de yasayan en büyük kus türüdür. Bati, Orta ve Dogu Anadolu’daki bozkirlar ve kuru tarim alanlarinda yasarlar. Avcilik, asiri otlatma, kimyasal gübre kullanimi ve tarim alanlarinin genislemesi sonucunda ülkemizde sayilari çok azalmistir. Ciddi önlemler alinmadigi taktirde on yil içinde ülkemizde tamamen yok olacaklari tahmin edilmektedir.
KELAYNAK (Geronticus eremita)
Bilimsel arastirmalara ragmen eski dagilis bölgelerinde hiçbir canli birey bulunamamistir. Baska bir deyisle serbest dogada soylarinin tükenmis oldugu düsünülmektedir. Dünyada sadece ülkemizde (Birecik / Urfa) ve Fas’da koruma altinda az sayida bulunmaktadirlar.
DENIZ KAPLUMBAGASI (Caretta caretta)
Tüm Akdeniz’de yuvalayan disi birey sayisi 2000 civarindadir. Kendilerini en fazla güvende hissettikleri ve en çok ragbet ettikleri ülke Türkiye’dir. (Yaklasik 800 birey) Ekincik, Dalyan, Dalaman, Fethiye, Patara, Kale, Kumluca, Çirali, Alata, Tekirova, Belek, Kizilot, Demirtas, Gazipasa, Anamur, Göksu Deltasi, Kazanli, Akyatan ve Samandag’da görülürler. Diger deniz kaplumbagalarina nazaran iri gövdeleri ve büyük kafalariyla dikkat çekerler. Üreme kumsallarindaki yapilasmalar, deniz kirliligi ve sorumsuz balikçilar nedeniyle tehlike altindadirlar.
YESIL DENIZKAPLUMBAGASI (Chelonia mydas)
Nesli dünya genelinde tehlikededir. Tüm Akdeniz’de 500 dolaylarinda disi birey belirlenmistir; bunlarin çogunlugu (yaklasik 400 birey) ülkemizde yasarlar. Üredikleri en önemli alanlar Kazanli, Akyatan ve Samandag’dir. Kendilerini tehdit eden tehlikeler Deniz Kaplumbagasi’yla aynidir.
FIRAT KAPLUMBAGASI (Rafetus euphraticus)
Sadece Mezopotamya havzasinda yasar ve nesli ciddi tehlike altindadir. Ülkemizde Firat ve Dicle nehirleri ile kollarinda ve dibi çamurlu göllerde bulunur. Baraj yapimlari nedeniyle ülkemizdeki sayilari çok azalmistir. Boylari 1 metreyi geçmez; kafalarinin ucunda yumusak bir hortum bulunur.
ÇÖL VARANI (Varanus griesus)
Türkiye’de yasayan en büyük kertenkele türüdür. Uzunlugu 1 metreyi geçebilir. Sirtinda koyu bir serit bulunur. Ülkemizde tamamen yok olmak üzeredir. Sayilarinin 100′den az kaldigi tahmin edilmektedir. Iyi bir yüzücü olduklarindan dolayi görüldükleri yerlerde “timsah” ismiyle de bilinirler. Çöl ve yari çöllerde yasarlar ve kaya yariklarina ve magaralarda yuva yaparlar. Ülkemizde sadece Urfa’nin Suriye sinirina yakin olan bölgelerinde bulunurlar.
HOPA ENGEREGI:
Anavatani Kafkas daglaridir. Ülkemizde Artvin bölgesinde, özellikle Hopa ve Borçka’da görülürler. Zehiri insanlar ve küçük memeliler için ölümcüldür. Ülkemizde soylari tehlikededir.
ANADOLU DISLI SAZANCIGI (Aphanius anatolias)
Dünyada sadece Türkiye’nin göllerinde bulunur. Tatli ve aci göllerde yasar. Gölcük gölü (Isparta), Burdur gölü ve Acigöl’de (Afyon) yayilis gösterir. Vücudunun ince-uzun sekli ve pul düzeninin farkli olmasi nedeniyle diger türdeslerinden ayrilir. Su kirliligi ve kurutma çalismalari nedeniyle sayilari çok azalmistir; nesli ciddi tehlikededir.
BEYSEHIR SIRAZI (Capoeta pestai)
Dünyada sadece Beysehir ve Egridir göllerine özgü bir türdür; ancak bu göllere yirtici Sudak baliklarinin salinmasi sonucunda Beysehir gölünde azinliga düsmüsler; Egridir gölünde ise yok olmuslardir. Günümüzde sadece Beysehir gölü havzasindaki Mutluköy su birikintilerinde bulunabilir.
ANADOLU YAGBALIGI (Phoxinellus anatolicus)
Dünyada sadece Konya kapali havzasinda (Beysehir gölü ve Saz gölü) bulunan endemik bir türdür. Durgun sulari sever; baraj yapimlari nedeniyle nesli tehlikededir.
APOLLO KELEBEGI (Parnassius apollo)
En görkemli ve en büyük dag kelebegidir. Arka kanat üzerindeki etrafi siyah halkalarla çevrili iki kirmizi leke bu türü diger türdeslerinden ayirir. Daglik bölgelerde açik, tasli ve bol çiçekli çayirlarda yasarlar. Ülkemizde Göller Bölgesi, Uludag, Sultan daglari (Afyon), Aladaglar (Nigde) ve Dogu Karadeniz daglarinda görülürler. Tehlike kategorisini belirleyecek yeterli veri bulunmamaktadir. Bununla birlikte koleksiyonculuk için çok sayida toplanmalari nedeniyle sayilarinin azaldigi gözlemlenmektedir.
MEZOPOTAMYA ÇOKGÖZLÜSÜ (Polyommatus dama)
Gökmavisi renkte çok güzel bir kelebektir. Bozulmamis bozkirlarda yasar. Eskiden Maras ve Mardin’de de yasarlarken bugün sadece ve çok az sayida Malatya’da görülmektedir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder