KİTABIN ÖZETİ
Kitap, gazeteci-yazar, Emine ÇAYCI'nın Oktay Sinanoğlu ile
yaptığı 435 sayfalık, uzun bir söyleşiden oluşmuştur.
Ancak söyleşi bölümünün ardından Sinanoğlu'nun hayat
hikayesi tarih sırasına göre verilmiştir. Ayrıca
Sinanoğlunun yayınlanmış yüzlerce kitap, makale v.b. yayınlarının
bibliyografyası kitaba eklenmiştir. Kitabın son bölümü,
Sinanoğlu'nun hayatının çeşitli dönemlerine ait çekilmiş
fotoğraflardan bir albüm ve yine Sinanoğlu hakkında yerli
ve yabancı basında çıkmış haber küpürleri ve ona
verilmiş ödüllerin belgelerinden oluşmaktadır.
Oktay Sinanoğlu, söyleşi boyunca kendisi, ailesi, mesleği,
hayatı, gezileri, büyük projeleri, bilimsel ve sosyal
konulardaki tespit, görüş ve yorumlarını aktarır.
Oktay Sinanoğlu, bir Türk bilimadamı olarak dünyada
kendini kabul ettirmenin ötesinde, ürettiği teoriler,
oluşturduğu kuramlarla kimya, fizik, biyoloji alanlarında
çığır açmış bir insandır. Hayat hikayesi kısaca
şöyledir: 1935 yılında Türkiye Eğitim Derneği, Yenişehir
Lisesinde burslu olarak okudu ve okulu birincilikle bitirdi. Okulun
bursuyla kimya mühendisliği eğitimi almak üzere ABD'ye gitti.
Kaliforniya'da Berkeley Üniversitesinin Kimya
Mühendisliğini1956'da birincilikle bitirdi. 1957 yılında
dünyaca meşhur bilimadamlarının yetiştiği MIT'de
(Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) Yüksek Kimya Mühendisi
oldu. Yine Berkeley'de iki yılda Kimya Doktorasını tamamladı. Yale
Üniversitesinde iken, 1963'te ABD'nin en genç profesörü
oldu. Beraber çalışmaya başladığı ilk doktora
öğrencilerinden yaşça daha küçüktü. Amerikada Yale,
Harvard gibi iki üniversitenin iki kürsüsünde ders
veriyor, ülkenin çeşitli şehirlerindeki üniversitelerine konferans
ve seminerlere çağrılıyordu. Aynı anda dünyanın en tanınmış
kimya, matematik ve fizik dergilerinde makaleleri
yayınlanıyordu. Bir yandan da National Science
Foundation, Ulusal Bilim Vakfı'nın araştırma projelerine
katılıyordu.
Oktay Sinanoğlu kısa zamanda Kuantum Fiziği ve Kimyası,
Moleküler Biyoloji ve Matematik alanlarında yüzlerce
teorem geliştirdi. Dünya bilim literatürüne eşi benzeri
az görülür biçimde katkılarda bulundu. ABD, Batı ve Doğu
Almanya, Fransa , İsveç, Japonya, Hindistan, Rusya ve
Meksika ve daha pek çok ülkeye bilimsel araştırmalar ve projeler
için gitti. Üst düzeyde bilimsel ve devlet nişanları aldı.
Devlet başkanlarının şeref konuğu oldu. Konferanslar
verdi ve bilimsel toplantılara katıldı. Nobele aday
gösterildi; öğrencisi Nobel ödülünü kazandı.
İstanbul'da 19 Ağustos - 5 Eylül 1964 tarihleri arasında
sonradan Boğaziçi Üniversitesine dönüşecek olan Robert
Koleji binasında ilk kez bir uluslar arası yaz okulu
düzenledi. Kuantum 'Nicem' Kimyası üzerine yapılan bu yaz
okulunda savaş sonrası ve soğuk savaş dolayısıyla
birbirnden kopuk olan dünyanın dört bir yanındaki bilim adamlarını
bir araya getirdi ve bu alandaki alışverişle bilimsel anlamda
yeniliklere Türkiye'de adım atılmasını sağladı. Konferans
bildirilerinden oluşan üç cilt çeşitli ülkelerde 30 yıl
boyunca ders kitabı olarak okunmuş.1965'te İstanbul
Yeşilyurt'ta Çınar Otel'inde Yüksek Enerji Fiziği üzerine,
ikinci uluslar arası yaz okulunu düzenledi. 1969'da İzmir Urla'da
'Atom Fiziğinde Yeni Yönler' üzerine üçüncü uluslar arası yaz
okulu düzenledi.
ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerinin kurucuları arasında yer
aldı. 1968'de ODTÜ'de Kuramsal Kimya Bölümünü kurdu.
1973'de Boğaziçi Üniversitesi'nde danışman profesör
olarak çalıştı. 1974'te Milli Eğitim Şurasına katıldı ve
bilim ve teknoloji eğitiminin Türkçe olması gerektiği
üzerine konuşmalar yaptı. 1994 -1995' te Yıldız Teknik
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Kimya Bölümünde profesör
ve rektör danışmanı olarak görev yaptı. Halen aynı bölümde
profesörlük görevini yürütmektedir.
Bilim dünyasında olduğu kadar özel hayatında da çok renkli
bir kişiliğe sahip olan Sinanoğlu, yelkenlisi ile sık
sık uzun okyanus gezileri yaptı, pilotluğu öğrenip
uçuşlar yaptı.
Farklı zaman ve zeminlerde sürdürülen bu söyleşide Oktay
Sinanoğlu bir çok konuda ilginç fikir ve düşüncelerini
açıklamaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir: "Dünyada
önemli bazı ülkeler, Türkiye'de kurulan bazı uluslar
arası dernekler vasıtasıyla va bazı kişilerin özel
çıkarları bu işe alet edilerek Türkiye'nin bilimsel gelişmesini
önlenmeye ve baltalanmaya çalışılmaktadır. Türkçe'nin bilimsel
araştırma dili olmaktan çıkarılması ve bunun yerine
İngilizce yada bir başka yabancı dilin eğitim dili haline
getirilmeye çalışılması ve hedefli bilimsel
araştırmaların engellenmesi yada kösteklenmesi bu gayretlerin
bir ürünüdür".
Sinanoğlu'nun üzerinde durduğu konulardan bir tanesi de
bilim adamlarının nasıl yetiştirileceği, bilimsel
araştırma yöntemlerinin nasıl olması gerektiği
hakkındadır. Bilimsel ürün ortaya koymanın ve bir eser
meydana getirmenin yolunun, işin sonundaki maddi ödül ve gelirleri,
bilimsel ünvan ve lakapları, tanınma ve ünlü olma gibi
meyveleri düşünmeden çalışmak olduğunu anlatır.
Sinanoğlu'na göre "Bilimci; araştırıcı, sorgulayıcı
ruhtaki insandır. Bilim ise, konserve kutusuna konmuş
bilgilerin tümü demek değildir. Bilim canlı bir organizma
gibidir; devamlı değişir, gelişir, yeni verileri
tutmayan yerine yeni varsayımlar, kuramlar üretilir,
onlar sürekli denenir, sınanır, sorgulanır, yeni verilerce çürütülmediği
sürece yaşar. Hal böyle olunca gerçek bir bilimcinin
kalıp kafalı, slogan kafalı, değişik düşüncelere kafası
ve yeni olgulara gözü kapalı olması mümkün değildir.
Araştırıcı, sorgulayıcı ruhla, bağnazlığın herhangi bir
türlüsü bir arada bulunamaz".
Sinanoğlu'nun yaşamı boyunca önemli bir özelliği de her
zaman her platformda el üstünde tutulmasına ve ünlü
olmasına rağmen, Türk milletinin kültürüne, diline
tarihine ve değerlerine kendini sımsıkı bağlı hissetmiş
ve bu bağlılığın bir gereği olarak yıllardır gözlemlediği,
dış dünyayla karşılaştırarak, düşünerek vardığı sonuçları Türk
halkının her kesimine, hiçbir ayırım yapmadan iletmeyi
vicdan borcu olarak görmüştür. Türk milletinin
değerlerini de dış dünyaya aynı heyecanla tanıtmaya
çalışmıştır. Örneğin, Türk ve Japon kültürleriyle ilgili
yaptığı karşılaştırma ve değerlendirmeler, Japonya'da büyük yankı
uyandırmış ve iki kez Japonya'ya davet edilmiş ve Türk resmi
heyetine başkanlık yapmıştır. Bu sırada yapılan
görüşmelerin sonucu olarak İpek Yolu dizisi projesi
ortaya atılmış ve Japonya'dan Türkiye'ye kadar sadece
Japonca ve Türkçe konuşularak tarihi İpek Yolu güzergahı
üzerindeki milletlerle iletişim kurulabileceğine Japonları ikna
etmiş ve buralardaki ortak kültürün filme çekilerek
sergilenmesini önermiştir. Japonlar bu projeye hayran
kalmış ve gerçekleştirmişlerdir.
Sinanoğlu'nun değindiği ilginç konulardan bir tanesi de
Avrupa ve ABD'de, zannedilenin tersine, kendi şahsi
tecrübelerini anlatarak söz ettiği bilim hırsızlığının
yaygın olduğudur. Bilim adamlarının üçüncü dünya
ülkelerinden gelen genç, zeki ve dinamik ya da yalnız
sahipsiz bilim adamlarının bilimsel ürünlerinin ve çalışmalarının
gasp edildiğini ve bu alanda bilimsel mafya ve çetelerin
oluşmuş olduğunu ileri sürmektedir.
Söyleşi boyunca Sinanoğlu'nun vurguladığı ana temalardan
bir tanesi de Batı Dünyasının Türkiye üzerinde korkunç
oyunlar oynadığıdır. Nedeni ise Türkiye'nin konumu,
tarihi mirası, kültür mirası ve üstlenebileceği ekonomik
ve siyasi rolün muazzam potansiyelin, batı dünyasını korkuttuğu
gerçeğidir ve Türkiye'nin, toparlanıp en az Japonya gibi bir ülke
olması korkusudur. Sinanaoğlu'na göre "Batı, Türkiye'yi
karşısında bir daha büyük güç olarak görmek istemiyor.
Dolayısıyla en yoğun yıkıcı etkinlikleri Türk milletinin
köküne, kültürüne, diline ve geçmişine makas atılması
üzerinedir. Üniversitelerimizde ve hatta orta öğretim
kurumlarımızda İngilizce ile eğitim yapmanın sürekli
empoze edilmesi (yabancı dil öğretimi değil) Türkiye üzerine oynanan
oyunların en tehlikelisidir. Bu ancak sömürge ülkelerde
görülebilecek bir durumdur; Ülkeyi içten fethetmenin en
etkili yoludur."
Kitap baştan sona heyecan dolu bir hayat hikayesini
aktarmaktadır. Oktay Sinanoğlu akıcı konuşmasıyla
okuyucuyu kendine bağlamaktadır. Okuyucu Türkiye ve
dünyanın son elli yıllık panoramasını film izler gibi
kitabı elinden bırakmadan okuyabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder