Türklerin
ilk kullandıkları bayrağın rengi ve sekli hakkında kesin bir malumat
yoktur. Ancak Orta Asya tarihi hakkındaki bilgilere dayanarak
İslamiyet’ten önceki Türklerde Tuğ adı verilen bayrak veya sembollerin
kullanıldığı bir gerçektir. Siyahtan kırmızıya kadar; mavi, sarı, yeşil,
beyaz gibi çeşitli renklerde semboller kullanmış olan eski Türkler, bir
mızrağın ucuna bağladıkları, umumiyetle ipekten yapılmış bu alametlere
batrak, badruk, bayrak gibi isimler verdiler. Dokuzuncu asırdan itibaren
kitleler halinde Müslümanlığı kabul eden Türkler de çeşitli bayraklar
kullandılar. Bu bayraktaki en büyük özellik, İslami motif ve unsurların
ön plana geçmesiyle birlikte, milli motif ve sembollere de yer verilmesi
idi. İlk Müslüman Türk devletlerinden olan Gazneliler’in bayraklarında,
yeşil zemin üzerinde beyaz hilal ve kuş resimleri vardı.
Karahanlılar’ın bayraklarında al renk üzerinde dokuz tuğ resmi
bulunuyordu. Diğer Müslüman Türk devletleri de çeşitli renk ve şekilde
bayraklar kullandılar. Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk yıllarında mavi
zemin üstüne beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş yay ve
ok resimleri varken, daha sonra siyah renkli bayrak kullandılar. Bu
bayrak Anadolu Selçukluları tarafından da benimsenmişti. Selçuklularda
hanedan rengi olarak kabul edilen al renkli bayraklar da vardı. Haçlı
seferlerine göğüs geren Selahaddîn-I Eyyübi’nin bayrağı sarı renkli
olup, üzerinde hilal bulunuyordu. Bu şekil hem bu devletin bayrağı, hem
de Avrupalılar tarafından İslamiyet’in sembolü olarak kabul edilmiştir.
Osmanlılar zamanında da çeşitli renk ve şekillerde bayraklar
kullanıldı. Osmanlılarda bayrak; padişahı, dolayısıyla devleti temsil
ederdi. Zira padişah, devleti temsil etmekteydi. Padişah bayrak ve
sancaklarını, Emir-i Âlem denilen pasa ile bunun maiyetindeki saltanat
sancaklarıyla mehterhane takımını ihtiva eden bölükler taşırdı. Ayrıca
her ocağın, her birliğin hatta her ortanın (taburun) ayrı sancağı vardı.
Sancaklar da çeşitli renklerde kullanılmıştır. Yeşil ve kırmızı
renklerin hakim olduğu bayrak ve sancaklarda, Osmanoğullarının hanedan
rengi kırmızı daha doğrusu al idi. Al renk, doğrudan doğruya
Osmanoğullarını işaret ederdi. Sultanlar yani padişah kızları bile beyaz
renkte değil al renkte gelinlik giyerlerdi. Padişahın yorganı, çarşafı,
yastığı al renkteydi. Al renk esasında Selçuklularda da hanedan rengi
olarak kabul ediliyordu. Osmanoğulları, Selçukoğullarının meşru
varisleri olarak bu rengi devralmışlardır. Bu husus al renge tamamen bir
milli karakter vermiştir ki, bugün de devam etmektedir. Selçuklularda
bu rengi selefleri olan Karahanlılardan almışlardı. Kırmızıyı süsleyen
ayin menşei ise destanlar dönemine kadar dayanır. Yıldız ise daha
sonraki devirlerde konulmuştur.
Osmanlıların ilk bayrağı, Anadolu Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Mes’üd
tarafından Osman Bey’e gönderilen hediyeler arasındaki beyaz renkli
bayrak idi. On dördüncü asırdan itibaren çeşitli renk ve şekilde
bayraklar kullanıldı. Kamüs-ül-a’lam’da bildirildiğine göre, Osmanlı
sancağının rengini ve (bugünkü ayyildızlı Türk bayrağının) seklini tayin
eden, sultan birinci Murad ve Yıldırım Bayezîd devirlerinde yaşayan
Tîmürtas Paşa’dır. Bu asırda Osmanlı donanmasında ve azap kıtalarında
kırmızı; yeniçeri kıt’alarında beyaz bayraklar kullanıldığı, Fatih
Sultan Mehmet’in muasırı olan tarihçi Türsün Bey’in ifadelerinden
anlaşılmaktadır. On beşinci asırda Osmanlıların kırmızı bayraklar
kullandıkları, Asıkpasazade’nin Alaşehir’de dokunan bir nevi al kumaştan
bayrak ve hil’at yapıldığı hakkındaki kaydında yer almaktadır. Muhtelif
kaynakların incelenmesinden anlaşıldığına göre, Osmanlılar kuruluştan
İtibaren diğer İslam ve Türk devletlerinde olduğu gibi, çeşitli
bayraklar kullandılar. On beşinci asırda padişaha ait sancaklardan başka
çeşitli askeri birliklere ve büyük devlet adamlarına, beylerbeyi,
sancakbeyi, donanma kumandanı ve reisleriyle azap ocaklarına ve ticaret
gemilerine mahsus türlü renklerde bayrak ve sancaklar vardı. Bu
bayrakların ve sancakların üzerinde muhtelif sekil ve yazılar bulunurdu.
Yeniçeri ocağının muhtelif ortalarının (tabur) kendileri ne mahsus
nişanları vardı. Kışlaların kapılarına asılan ortaların bayraklarına bu
alametler nakşedilirdi. Bu asırda yeniçerilere ak, sipahilere kırmızı,
silahdar bölüğüne san, orta ve aşağı bölüklere alaca renkli olarak
verilen bayraklar bu birliklere verilen sancak mahiyetinde idi. Çünkü
Osman Gazi’den İtibaren Kanuni Devri de dahil olmak üzere padişahlara
mahsus olan bayrak beyaz renkli idi. Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran ve
Mısır seferlerinde, otağının önüne hakimiyet alameti olan beyaz ve
kırmızı renkli bayraklar dikilmişti. Ayrıca Yavuz Sultan Selim
zamanında, bugün Topkapı Sarayı mukaddes emanetler dairesinde bulunan,
Peygamber Efendimize ait olan Sancak-ı Şerif Osmanlılara geçti.
Asırlardır muhafaza edilen Sancak-i Şerif kılıf içinde bulundurulur,
asla açılmazdı. Sefer-i hümayunlarda padişahlar beraberlerinde
götürürlerdi. Halifelik alametlerinden biri olan Sancak-ı Şerif, devleti
son derece tehdit eden hallerde ve isyanlarda padişahîn emriyle
çıkarılır, millet, asilere karşı Sancak-ı Şerif’in altında toplanmaya
çağrılırdı. Bu suretle millet birlik içinde hareket ederek isyanı
bastırırdı.
Yavuz Sultan Selim zamanında Çaldıran seferinde ilk defa olarak
kullanılan yeşil renkli bayrak, bu devirden sonra da hemen her zaman sık
sık kullanılmıştır. Osmanlılar; hilafete de sahip olduklarını göstermek
için kullandıkları yeşil renkli sancak, Barbaros Hayreddîn Pasa ve Utul
Ali Reis’in donanmalarında da kullanıldı Sultan I. Mahmut devrinde
donanma bayrağı olarak kabul edildi.
Kanuni Sultan Süleyman devrinde de beyaz, alaca, kırmızı ve san
bayraklara siyah ve yeşil renkliler ilave edildi. Doğrudan doğruya
padişahın hassa kuvvetini teşkil eden kapıkulu ocaklarının taşıdıkları
bayraklar, umumiyetle saltanat sancakları sayılırdı. Macaristan seferine
çıkan ve orduya kumandan tayin edilen Sadrazam İbrahim Paşa’ya; beyaz,
yeşil ve sarı renkte üç sancakla iki kırmızı, iki de alaca bayrak
verilmesi bu hususu ispat etmektedir. Topraklı süvarinin yukarısı yeşil,
aşağısı kırmızı renkte olmak üzere iki renkli bayrağı vardı.
Osmanlı ordusunda olduğu gibi, donanmasında da türlü renk ve şekillerde
bayraklar kullanıldı. On besinci asırda genellikle kırmızı renkli
bayraklar kullanıldığı halde on altıncı asırda kumandana mahsus bayrağın
yeşil, derya beylerinin ise beyaz, kırmızı, sarı, sarı kırmızı, ufki
çizgili alaca bayraklar kullandıkları görülmektedir. Bu asırda ticaret
gemilerinin beyaz bayraklar taşıdıkları da bazı kaynaklardan
anlaşılmaktadır. Daha sonraki asırlarda da kaptan paşalara mahsus olan
bayrak yeşil idi. Gemi sancaklarında en ziyade kırmızı renk
kullanılmakla beraber, yeşil bayraklar da kullanılmıştır. Bunların
kimlere ait olduğu üzerlerindeki şekillerden anlaşılırdı. Sultan I.
Mahmut devrinden sonra donanmada daha çok yeşil sancaklar kullanılmaya
başlandı.
Kalyonların kıç sancakları yeşil olduğu gibi, amirallere mahsus forslar
da yeşil zemin üzerinde Zülfikar ve hilal şekillerini ihtiva ederdi.
Sultan III. Selim zamanında ordu ve donanmada yapılan yeni düzenlemeler
esnasında bayraklar üzerindeki hilal şekline, sekiz köseli yıldız ilave
edildi. Bayrak meselesinin belirli esaslara bağlandığı bu devirde, büyük
gemilerin muhtelif direklerine çekilecek bayraklar tespit edildi.
Padişaha mahsus gemiye (taht gemisi) çekilecek kırmızı sancağın üstünde
Sultan III. Selim’in tuğrası vardı. Ticaret gemilerinin taşıdığı
bayrakların renk ve şekillerinin tespit edildiği bu dönemde, Cezayir
Beylerbeyi’nin, üst köşesinde beyaz renkte sarıklı bir insan başı
bulunan kırmızı bayrağı vardı. Bu dönemde kumandan forsları yeşil olup,
beylerbeyliğe ait ticaret gemilerinin bayrağı; yeşil, beyaz, kırmızı üç
ufki parçadan meydana gelmişti. Tunus ve Cezayir ticaret gemileri ortası
yeşil olmak üzere iki mavi, iki kırmızı, beş ufki parçadan meydana
gelen bayraklar taşıyordu, Trablus Beylerbeyi ile İstanbul limanına
mahsus sancak, üç hilalli olup yeşildi. Sultan III. Selim devrinde
kurulan Nizam-i Cedîd Ordusu kıta’ları için ortasına sarı sırma ile bir
hilal yahut ortadaki hilalden başka dört kösesine de hilaller islenmiş
kırmızı veya fes rengi bayraklar kullanıldı.
Sultan II. Mahmut zamanında da bayrak şekilleri hemen hemen aynı devam
etti. Ancak bu devirde kalelere ve hükümet binalarına ayyıldızlı al
sancak çekildiği görülmektedir. Yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine
bunlara ait hususi bayrakların kullanılmasına son verildi. Yeniçeriler
arasında çok yayılmış olan yeniçeriliği ve Bektaşiliği hatırlatan bir
takım kelimelerle birlikte bayrak kelimesinin kullanılması da yasak
edildi. Bunun yerine sancak kelimesinin kullanılması için her tarafa
emirler verildi.
Yeniçerilerin son zamanlarında genellikle kırmızı renkte, üzerinde
beyaz bir pençe, bir Zülfikar ve bir daire sekli bulunan çatal uçlu
bayraktar kullanıldı.
Sultan II. Mahmut tarafından kurulan Asakır-i Mansüre-i Muhammediyye’ye
mahsus olarak üzerinde kelime-i şahadet veya fetih ayetleri bulunan
siyah bayraklar yapıldı. Siyah rengin tercihi Peygamber Efendimizin Ukab
adli meşhur siyah sancağının rengini taklit etmek maksadıyladır.
İkinci meşrutiyetin ilanına kadar orduda üzerinde ayetler yazılı ve
hükümdarların ortası tuğralı armalarını taşıyan sırma saçaklı çeşitli
alay sancaktan kullanıldı ve ondan sonra da bu adet devam etti. Bu
sancakların rengi umumiyetle kırmızı idi.
Kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız bulunan bayrak, Osmanlılarda İlk
defa 1793′de devletin resmi bayrağı olarak kabul edildi. Ancak bu
bayraktaki yıldız, sekiz köseli idi. Bu bayrak Osmanlı Devleti’nin resmi
ve umumi sembolü olarak kullanıldı. Sultan I. Abdülmecit zamanında
1842′de yıldızın beş köseli olması kararlaştırıldı ve Osmanlı bayrağının
şekli kesinleşti. Bu devirde padişaha ait tuğralı sancaktan başka
hükümdarın gemileri ziyaretinde kullanılan, ortasında güneş ve dört
kösesinde de şualar bulunan bir sancak daha vardı. Kaptan paşaya mahsus
sancakta; bir hilal ile sekiz köseli yıldız mevcuttu. Osmanlı
hâkimiyetinde bulunan, Tunus, Eflak, Boğdan beyleri ile Sırp
prensliğinin özet bayraklarında; Osmanlı bayrağının kırmızı rengiyle
birlikte mavi, beyaz, san gibi mahalli renkler de kullanılırdı. Tunus
beyinin sancağının, ortasında kırmızı zemin üzerindeki bir beyaz daire
içinde kırmızı hilal ve yıldız sekli mevcuttu. Sırp, Eflak ve Boğdan
beylerbeyleriyle Sisam adasına ait hususi bayrakların üst köselerinde,
Osmanlı hâkimiyetinin sembolü olmak üzere, kırmızı zemin üzerinde beyaz
üç yıldız bulunan sarı, Eflak bayrağı İle mavi Boğdan bayrağında,
birincisinde çifte kartal, ikincisinde de bir öküz başı mevcuttu.
Sultan Abdülaziz zamanından başlayarak, padişahlara mahsus kırmızı
renkli bayrakların ortasındaki tuğraların beyaz renkte sekiz suali bir
güneş içinde alınması adet oldu. Sonradan bu bayrağın rengi vişneçürüğü
olarak değiştirildi ve saltanat sancağı kabul edilen bu bayrak,
saltanatın kaldırılmasına kadar devam etti.
Sultan II. Abdülhamit zamanında Cuma namazı münasebetiyle yapılan
selamlık resminde hilafete mahsus bir bayrak kullanılırdı. Bu, kırmızı
atlas zemin üzerine etrafı beyaz ile işlenmiş dört köşe bir çerçeve
içinde; bir tarafında Fetih süresi, diğer tarafta ise güneş resmi
bulunan sırma saçaklı ve ucu hilalli bir sancaklı.
1922′de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın kaldırılması
üzerine halifeye mahsus olarak, yeşil zemin ortasında sekiz suali beyaz
bir güneş içindeki kırmızı zeminde beyaz ay yıldızı ihtiva eden bir
sancak kabul edildi ve saltanata mahsus bayrak kaldırıldı. Lakin daha
önceki milli bayrak muhafaza edildi. Cumhuriyet idaresinin kurulmasından
ve halifeliğin kaldırılmasından sonra 25 Teşrin-i Evvel 1925′de bir
sancak talimatnamesi çıkarılarak, harp ve ticaret gemileri hakkında
muayyen esaslar kabul olundu. 29 Mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı Kanunla
Türk Bayrağı’nın şekli ve ölçüleri kesin bir şekilde tespit edildi. 28
Temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayılı Kararnameye ilişik 45 maddelik bir
tüzük ( Türk Bayrağı Nizamnamesi ) ile de Türk Bayrağı’nın kullanılışı
kural altına alındı.
1.
Kosova Savaşı sonrasında savaşta ölen Türk askerlerin kanının bir
çukurda toplanması sonucunda, Ay ve Yıldız’ın yan yana gelmesi ile
oluştuğu söylenmektedir. Yapılan tüm varsayımlar arasında, 1. Kosova Savaşı’nın sebep olması en büyük ihtimallerden biridir, lâkin bu savaşın akşamında gökyüzünde Jüpiter ve Ay yan yana nadir anlarından birini yaşamıştır.
Bu savaş sonunda ele geçirilen bir Sırp askeri, dönemin padişahı Murat
Hüdavendigar’a Sırp savaş planlarını vereceği taahhütü ile yaklaşmış;
hançeri ile Osmanlı İmparatorluğu galibiyeti ile sonuçlanan savaş
sonrasında şehit edilmiştir. Yerine büyük oğlu Yıldırım Beyazıt
geçmiştir.
Gökyüzündeki Ay ve Yıldız,aslında Ay ve Jüpiter’dir…
14. yüzyılda, Astronomi konusunda
dünyaca ilerleyememiş olmamız; halen dünyanın yuvarlak olamaması gibi
vahim sorunlar yüzünden, kan çukurunda gözüken yıldıza benzeyen parıltı
da doğal olarak yıldıza benzetilmiştir. Jüpiter her ne kadar eski
zamanlardan beri bilinmesine rağmen, ilk olarak 1610 yılında Galilei
tarafından Jüpiter’e ait 4 Ay keşfedilmiştir. Jüpiter’in gözükebilen 4
ay’ının da etrafında kısmen parlaması (basit bir teleskopla gözükebilir,
ancak çıplak gözle en iyi ihtimal Jüpiter’e yakın bir parıltı gözükür);
büyük bir ihtimal Jüpiter’i köşeli bir yıldıza benzetilmesini
sağlamıştır.Güneş’in herhangi bir gezegen üzerindeki yansımasının
Dünya’daki insanlar tarafından parlak bir yıldıza benzetilerek de
izlenebilir. Uranüs gezegeni de, bu süre içerisinde Jüpiter’e olan
yakınlığı (her ne kadar çıplak gözle gözükmesi çok zor olsa da, küçük
bir parıltı olarak gözükebilir); Jüpiter etrafında farkedilebilir 5 köşe
gözükmesine sebebiyet verir.
Eğer ki bu yansımayı, olası bir kan
çukuru üzerinde düşünürsek de; bize Türk Bayrağı’nın şu anki hali
gözükür. Bunun için gece yarısı saatlerindeki gökyüzü görüntüsünü, dikey
ve yatay olarak tersine çevirirsek (Ayı arkanıza alarak kan çukuru
üzerindeki yansımayı izlemek isterseniz) karşımıza aşağıdaki resimdeki
gibi bir görüntü çıkar, ve Türk Bayrağı ile arasında müthiş bir
benzerlik vardır.
1.Kosova Savaşı sırasında Kosova’dan gökyüzü görünümü – Akşam saatleri…
1.Kosova Savaşı sırasında Kosova’dan gökyüzü görünümü – Gece saatleri…
1. Kosova Savaşı sırasında Kosova’dan gökyüzü görünümü – Geceyarısı saatleri…
1. Kosova Savaşı sırasında Kosova’dan gökyüzü görünümünün, olası bir kan
çukuru üzerindeki yansıması ve Türk Bayrağı ile karşılaştırılması…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder