Politika
terimidir. İlk defa 1815′te Viyana Kongresi’nde kullanıldı diplomatik
ve siyasi tarihin en ünlü olaylarından birisidir.kabaca özetlenecek
olursa; 1774 küçük kaynarca anlasması ile osmanlı sistemi iflas bayrağı
çektiğini tüm dünyaya gösterir. Ancak bu durum, aç çakallar gibi
imparatorluğun etrafinda bekleşen batı ülkeleri arasında yeni bir
kavganın başlamasına neden olur. Kavganın nedeni, er geç çökmesi
beklenen Türk devletinin yaratacağı güç boşluğunu kimin dolduracağıdır.
Eski dünyanın stratejik düğüm noktası olan anadolu ve dünyanın en
stratejik iki su yolunun hakimiyetini ele geçirenin kısa sürede tüm
avrasyaya hükmünü yayabileceği yüzyıllardır. Osmanlının tükenişiyle
sahne artık hazırdır. Baş aktörler sıcak denizlere açılmayı milli ülküsü
sayan rus imparatorluğu ile ingiliz tacının en parlak mücevheri olarak
adlandırılan hindistan’ın yolunu güvenceye almaya kararlı olan britanya
imparatorluğudur. Fransa, Avusturya, daha sonra ise milli birliğini
tamamlayan almanya ve italya’nın da işe karışmasıyla mesele dünya
diplomasisinin göbeğine oturur.
Anadolu
ve boğazlar güç dengesini öylesine değiştireceklerdir ki herhangi bir
büyük gücün buralara hakim olmasi tüm dünya düzeninin tepetaklak olması
anlamına gelecektir. büyük güçlerin hiçbirisi bu duruma razı olamayacağı
için batı diplomasisi gayrı-resmi bir konsensusa varır: çökmekte olan
osmanlı imparatorluğu tüm büyük devletlerin çıkarlarının gözetilecegi
bir yarı sömürge haline getirilecek ve nihai paylaşımına karar verilene
kadar suni teneffüsle yaşatılacaktır. Batılılar osmanlıya yeni
konjonktüre uygun bir isim de bulmakta gecikmezler: avrupanın hasta
adamı. 1789′da fransız ihtilali patlak verir. ardından gelen napoleon
fırtınası ise tüm avrupa düzenini değiştirecek gibidir. ancak
reaksiyoner güçler napolyon’u yenerler ve 1815 viyana kongresinde savaş
öncesi statükoya dönülür. doğu sorunu ise yeniden eski mecrasına girer.
bu sırada osmanlı artık sistemini yenibaştan kurması gerektiğini yoksa
sonunun hiç de hayırlı olmayacağını tüm açıklığıyla görmüştür. ne var
ki,avrupanın napolyonla boğuştuğu sırada, fırsattan istifade yapılmaya
çalışılan nizamı cedit devrim denemesi irtica-devşirme-ayan işbirliğiyle
boşa çıkartılır. bu bir dönüm noktasıdır; taşlarını tekrar yerine
oturtan batı artık osmanlıya nefes aldırmayacaktır.
imparatorluğun en uzun yüzyılı artık tam anlamiyla başlamıştır. bu
yüzyıl asırlardır imparatorluğun çekirdeği olan balkanların elden
çıkışını; evladı fatihan’ın sözümona uygar dünyanın alkışları altında
etnik temizliğe tabi kalışını görecektir. kirim savaşi ve 93 harbi’nde
rusların osmanlıyı yıkması son anda diğer batı devletlerinin
müdahalesiyle önlenir. ancak dünya dengeleri değişmektedir. birliğini
kuran almanya avrupanın yeni hegemonik gücü olarak ortaya çıkmış; yine,
yeni birliğini kurmus olan italya ve varlığını sürdürme çabasındaki
avusturya-macaristan’ı yanına alarak merkez devletler ittifakıni
kurmuştur. bunun sonucunda fransa ve rusya ittifaka girerler. almanyanın
sömürge peşine düşmesi ingiltereyi de fransa ve rusyanın tarafına iter.
1904 yılında üçlü antant kurulmuştur. hasım iki kutup artık savaş
yolundadır. ancak şark meselesi hala çözümsüz olarak antant için önemli
bir pürüzdür. nihayet 1908 yılında ingiltere ve rusya osmanlının
paylaşımında anlaşır. tabii bunu almanyanın kabul etmeyeceği kesindir.
emperyalistlerin kapışması için herşey tamamdır artık.
Bu
arada ise osmanlı bos durmamış, 1826 vakai hayriyesi ile kör-topal da
olsa çağdaşlaşma yoluna girmiştir. sömürgecilerin arasındaki uzun
ihtilaf yılları aralarında mustafa kemal, enver paşa, ziya gökalp gibi
çağdaş uygarlığı özümsemiş kişilerden oluşan çekirdek kadroların
yetişmesine olanak sağlamıştır. yeni nesil 1908 jöntürk devrimiyle tarih
sahnesine çıkar. avrupa cephesinde ise almanya, afrika ve doğu asya’nın
artık paylaşılmış olduğunu kabul etmek durumunda kalmış;bunun üzerine
drang nach osten yani doğuya yürüyüş ismiyle yeni bir politika
belirlemiştir. bu politika osmanlı devletinin alman desteğiyle
yaşatılması ve en nihayetinde bir alman uydusu halıne sokulması;ardından
da hindistan ve kafkasyaya saldırı için bir sıçrama tahtası olarak
kullanılmasını öngörmektedir. antant’ın osmanlıyı paylaşmaya kesin karar
vermesi ile beraber türkler için almanya’ya sarılmaktan başka çare
kalmaz. bu tastamam ölümü görüp sıtmaya razı gelmek durumudur ancak
yapacak başka sey kalmamıştır.balkan savaşı felaketinin ardından ipleri
ele alan ittihat ve terakki, osmanlının düştüğü çıkmazın farkında olarak
çaresiz son kavgaya hazırlanır.
1914
yılında dünya savaşı patladığı zaman hasım kutupların ikisinin de ana
savaş gayelerinin başında, şark meselesinin kesin olarak kendi lehlerine
çözümü gelmektedir. ancak savaş beklendiği gibi gitmez;batı devletleri
kuzey fransada kazdıklari siperlerde birbirlerinin sonunu getirecek
sonuçsuz bir yıpratma savaşına girerler. rusya, zayıf ekonomisi savaşın
ağırlığı ile çökünce bolşevik ihtilaline sahne olarak paylaşım
sofrasından çekilir. osmanlı ise önce çanakkale savaşları ile kendine
yönelen saldırıyı püskürtür, ardından da filistin ve irak cephelerinde
mucizevi bir savunma yaparak zaman kazanır. 1917′de rusyanın çöküşü
kaybedilen kars ve ardahan’in kurtuluşunu getirmekle kalmaz, kafkasya’da
mevziler kazanmamızı da sağlar. ancak ekonomi tamamen alman desteğiyle
ayaktadır ve 1918 eylülünde bu bağ kopunca arap cephesi de çöker.artık
savaştan çekilmekten başka yapılabilecek birşey yoktur.
30
ekim 1918 tarihinde imzalanan mondros ateşkesi ile osmanlı ordularını
dağıtmayı, boğazları antant güçlerine açmayı kabul eder. artık ülke
fiilen emperyalistlerce işgal edilmiştir. ancak hem fransa,hem de
ingiltere savaşın korkunç yükü altında tükenmiştir ve osmanlı
topraklarını kendi askerleriyle işgal edecek halde değildirler. bunu
yapmak için sahibinin sesi yunanistan maşa olarak ortaya sürülür. megali
idea hayalleri ile kıvranan yunanlılar bu onursuz usaklığı düşünmeden
kabul ederler. izmir işgal edildiğinde tarih 15 mayis 1919′dur. 1920
yılında imzalanan sevr antlaşması ile de anadolu türklüğünü ortadan
kaldırma planına kesin nokta konur. şark meselesi artık çözülmüştür.
yoksa çözülmemiş midir ?
Anadolu
Türkü varlık-yokluk mücadelesinin basladığını anlamış, kuvayı milliye
ile gerilla savaşına girişmiştir. 19 mayıs 1919′da anafartalar kahramanı
mustafa kemal paşa ordu müfettişi olarak tayinini istediği samsun’a
ayak basar. hemen ardından ise dağınık haldeki direniş odaklarını
birleştirmeye koyulur. 20.yüzyılın akıl almaz mucizesi olan Türk
kurtuluş savaşı artık resmen başlamıştır. samsunda baslayan yol 9 eylül
1922′de izmir’de yunan maşaları ile emperyalist efendilerinin kesin
hezimetiyle sona erecek, yok olduğu,tükendiği varsayılan türk, cevabını
tokat gibi verecektir. anadolu’nun ilelebet türk hakimiyetinde
kalacağını kesin surette perçinleyen lozan antlaşması ile de şark
meselesi, emperyalizmin herhalde işin başında asla tahmin edemeyeceği
bir nihai sona ulaşacaktır.
“Şark Meselesi” tabiri siyaset adamları ve tarihçiler tarafından bu
güne kadar çeşitli şekillerde kullanılmıştır. Terimin ilk defa 1815
Viyana Kongresi’nde Rus delegasyonu tarafından kullanıldığını biliyoruz.
Fransız tarihçisi E. Drialut, “Şark Meselesi”ni “İslam- Hıristiyan
mücadelesi” olarak yorumlarken bir başka Fransız tarihçisi Albert Sorel
“Türkler , Avrupa’ya ayak bastığı günden beri “Şark Meselesi” zuhur
etti”diyerek meselenin bir Türk meselesi olduğunu vurgulamaktadır.1
Türkler İslamiyetin hamisi ve İslam aleminin önderi durumuna geçmekle
,Avrupa için“Şark Meselesi”,Türk veya Osmanlı meselesi halini almıştır.
Durum bu olunca ,artık İslamiyetle Türklük aynı anlamı ifade eder
olmuştur. Böylece Türk-İslam ve Avrupa-Hıristiyan mücadeleleri “Şark
Meselesi”nin temelini teşkil etmiştir.2
“Şark Meselesi” , son iki yüz yıl dünyanın büyük devletlerini meşgul
etmiş, “güç dengesi”nin tesisinde en mühim amillerden biri olmuş ,
entrikalara , kıskançlıklara ve pazarlıklara sebebiyet vermiştir.
Her Batılı devlet, “güç dengesi “politikasına titizlikle riayet
ettiği gibi “Şark Meselesi”ni kendi menfaatine en uygun şekilde halletme
yollarını aradı. Bütün Avrupa devletleri , özellikle Çarlık Rusyası ,
“Şark Meselesi”i ile uğraşmayı dış politikasının esas unsuru haline
getirmiştir.
“Şark Meselesi” belirgin hatlarıyla iki önemli safha geçirmiştir.
Bunlardan birincisi “1071-1683 yılları arasındaki “Şark Meselesi”dir.
Bu tarihler arasında Avrupa savunmada ,Türkler taarruz halindedir. Bu
birinci safhada Batı için “Şark Meselesi”;
*Türkleri Anadolu’ya sokmamak
*Türkleri Anadolu’da durdurmak.
*Türklerin Rumeli’ye geçişini önlemek.
*İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek
*Türkler’in Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine mani olmak v.b. politikalar uygulamaktı.
“Şark Meselesi”nin Batılılarca bu hedeflerine rağmen ,Türkler
Anadolu’ya girmiş ,Balkanlar’ı tamamen zaptetmiş ve Viyana kapılarına
kadar dayanmıştı. Ancak 1683 tarihinde Türklerin Viyana önlerindeki
yenilgisi “Şark Meselesi”nin birinci safhasını da sona erdirmiştir. Gene
bu tarihte “Şark Meselesi”nin ikinci safhası başlamıştır. Bu
safhada,Türkler savunmada, Avrupa ise taarruz halindedir.
“Şark Meselesi”ne ikinci aşamada , özellikle 19.y.y.ın ikinci
yarısından itibaren emperyalist zihniyet ilave edilmiştir.
Ancak,Hıristiyan Batı, hem Haçlı zihniyetini hem de emperyalist
zihniyetini gölgeleyebilmek için kendisinin daima hümanist zihniyetle
hareket ettiğini propaganda yoluyla dünya kamu oyuna telkin etmeye
çalışmıştır.
1920 yıllarına kadar devam eden bu safhada “Şark Meselesi”nin gelişmesi şu şekilde gerçekleşecektir.
*Balkanlar’daki Hıristiyan milletlerin Osmanlı hakimiyetinden
kurtarılmaları .Bunun için Hıristiyan toplumları isyan teşvik ederek
evvela onların muhtariyetini , sonra istiklallerini temin etmek.
Birinci maddede belirtilen hususlar gerçekleşmezse;
Hıristiyanlar için reform istemek ve onların lehine Bab-ı Ali nezdinde müdahalelerde bulunmak.
*Türkleri Balkanlar’dan tamamen atmak.
*İstanbul’u Türkler’in elinden geri almak.
*Osmanlı Devleti’nin Asya toprakları üzerinde yaşayan Hıristiyan
azınlıklar lehine reformlar yaptırmak,muhtariyet elde etmek veya mümkün
olursa istiklallerine kavuşturmak.
*Osmanlı hakimiyetinde bulunan Kuzey Afrika’yı koloniyalist
maksatlarla işgal ve ilhak etmek. Bunun için koloniyalist ve emperyalist
devletlerin kendi aralarında anlaşmaları yeterli görülüyordu.
*Türk olmayan Müslüman toplumları , özellikle Araplar’ı Osmanlı
Devleti aleyhine kışkırtmak ve onları devletten koparmak. Bu hedefe
varmak için ,Arap milliyetçiliğinin tahrik edilerek canlandırılması kafi
görülmüştür.Bu hususta emperyalist gayeler ön planda tutulmuştur.3
*Anadolu’yu paylaşmak ,Türkleri Anadolu’dan çıkarmak.
Büyük devletler daha 1878 Berlin Antlaşması ile Balkanlar’dan
Türkler’i attıklarına veya atmak üzere olduklarına inandıkları için
“Şark Meselesi”ni Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarına kaydırmayı
başardılar. Nitekim; Berlin Antlaşması’na koydukları 61. Madde ile
Anadolu’da Ermeniler lehinde reformlar yapılmasını Bab-ı Ali’ye kabul
ettirmişlerdir. Bu durum, Doğu Anadolu’da bir Ermenistan Devleti kurmak
anlamına geliyordu.
Her ne kadar dini, ekonomik , stratejik, kültürel, politik, ideolojik
v.b. gibi menfaatleri birbirinden ayırmak mümkün değilse de , Avrupalı
büyük devletler zaman, mekan ve diğer şartlara göre bu unsurları ayrı
ayrı kullanarak hedeflerine yavaş yavaş ulaşmışlar ve Osmanlı Devleti’ni
yıkmışlardır.
Avrupalı emperyalist devletler ,Osmanlı tebası olan Hıristiyan
azınlıkları kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeleri , devletten
koparma çabaları bu defa yeni devletin sınırları içinde , İstiklal
Savaşı’nı kazanan evladlarını birbirine düşürmek şeklinde ortaya
konulmuştur. Öyle ki, aralarında çeşitli şive farklılıkları görülen Doğu
ve Güney Doğu Anadolu’daki bir takım aşiretlerin ,Kurmancı ağzı
etrafında toplanarak bu bölgede sun’i bir millet olarak ortaya
çıkmalarını sağlamak için ilim adamlarıyla ,
propogandistleriyle,komünizm, Siyonizm gibi ideolojik saldırılarla adeta
Türk Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir.Bölgede sun’i olarak bir “Kürt”
milleti yaratılmak istenmektedir. Halbuki bu gün İran , Irak Türkiye ve
Suriye topraklarında dağınık olarak yaşayan ve kendilerine “Kürt” adı
verilen bu unsurlar en azından Türkler’in Oğuz-Türkmen boylarının
Anadolu’ya gelmelerinden itibaren bin yılı aşkın bir ortak tarihe
kültüre sahip oldukları bilinmektedir.
Bütün bu gerçekler açık-seçik ortada iken T.C.Devleti’nin varlığına
bir saldırı niteliğinde olan PKK terör örgütünün desteklenmesi “Şark
Meselesi”nin günümüzdeki yeni bir uygulamasından başka bir şey değildir.
Özellikle Türkiye için “Şark Meselesi” halen fiili olarak mevcut olup
,stratejik ve ideolojik görünümüyle varlığını sürdürmektedir. Osmanlı
Devleti’nin “Şark Meselesi”nden edindiği acı tecrübelerden ders alarak
Türkiye Cumhuriyeti’ni günümüzdeki “Şark Meselesi”nden korumanın ve
kurtarmanın mümkün olduğuna inanıyoruz.
Acaba Avrupalılar ,Türk Milleti’nden ne istemektedirler. Bu isteğin
ne olduğunu anlamanın tek yolu tarihi olayları ilim metodlarıyla tetkik
etmektir
KAYNAKLAR
1 A. Haluk ÇAY: Her Yönüyle Kürt Dosyası s:11-12 Turan Kültür Vakfı Ankara
2. Bayram KODOMAN:Şark Meselesi Işığı Altında Sultan II.Abdülhamit’in Doğu Anadolu Politikası
s:7 Orkun Yayınevi İstanbul 1983
3. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:12 s.21-22 Çağ Yayınları İstanbul 1989
——————————————————————————–
1 A.Haluk ÇAY: Her Yönüyle Kürt Dosyası s:11-12 Turan Kültür Vakfı Ankara 1996
2 Bayram KODOMAN:Şark Meselesi Işığı Altında Sultan II.Abdülhamit’in Doğu Anadolu Politikası s:7 Orkun Yayınevi İstanbul 1983
3 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi cilt:12 s.21-22 Çağ Yayınları İstanbul 1989
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder