ÖLÇME HATA
VE HATA ÇEŞİTLERİ
“Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz.” Hikmetli sözünün
anlamına uygun olarak her bilim ve teknik dalı önce kendi sınırlarını ortaya
koymak ve neyi ne derece doğrulukla sağlayabildiğini belirlemek zorundadır.
Fizik,astronomi ve jeodezi gibi ölçen bilim dalları
arasında jeodezinin özelliği ölçüyü sadece araç olarak değil,aynı zamanda konu
olarak almasıdır.bu nedenle genel anlamda ölçülerin ve bunların hatalarının
incelenmesi bu bilim dalı içinde yer almıştır.
Ölçü kavramı ile bir kesinlikten bahsediliyorsa da bu
kesinliğin de belli sınırı olduğu da ha doğrusu gerçekte mutlak bir kesinliğin
elde edilemediği gerçektir.
Basit bir örnek verirsek bir dersanenin boyunu müteaddit
defa milimetreye kadar ölçelim.her defasında ayrı ayrı değerler elde ederiz.
Bunlardan herhangi birini hatasız olarak kabul etmek için elimizde bir kıstas
olmadığı için hepsinde hata oranı olduğunu kabul ederiz.demek ki ölçü kavramı
hata kavramını da beraber sürüklüyor. Burada bir noktayı da belirtirsek dersanenin
boyunu da desimetreye kadar ölçmüş olsaydık bir hatada bahsetmek mümkün olmazdı. Bu demektir ki hata birim
içinde kayboluyor.
Ölçü hatalarının sebepleri olarak kısaca insan duyularının
ve kullanılan aletlerin mükemmel olmayışı ve yan şartların değişkenliği
gösterebilir.
Hataları gereği gibi inceleyebilmek için önce bunların
ortaya çıkış şekillerinin ve özelliklerinin bilinmesi gerekir. Bu hataları üçe
ayırmak mümkündür.
·
Kaba
hatalar
·
Tesadüfi
ve düzensiz hatalar
·
Sistematik
ve düzenli hatlar
1.
kaba
hatalar
Kaba hatalar ismi altında toplanan
hatalar ölçücünün dikkatsizliğinden doğan hatalardır. Bunlar yeteri itina ile
kontrol ölçümü yardımı ile önlenebilirler.
2.tesadüfi ve
düzensiz hatalar
Bu hatalar tesadüfi olayların özelliklerine uygun olarak
tamamen düzensiz bir şekilde değişirler.
3.Sistematik veya
düzenli hatalar
Sistematik hataların tesadüfle ilgisi yoktur.büyüklük ve
işaretleri belli bir parametreye bağlıdır. Bu parametre ölçücünün şahsi
özellikleri veya belirli fiziksel ortam şartları ile ilgilidir. Parametrenin
değişmesi ile sistematik hatada tamamen düzenli bir şekilde belli bir
fonksiyona bağlı olarak değişir.Sistematik hataları da üçe ayırabiliriz.
·
Değişken
sitematik hata
·
Sabit
sistematik hata
·
Tek
taraflı sistematik hata
SONUÇ
Hataları bu şekilde bir bölümlemeye
ve incelemeye tabi tuttuktan sonra şöyle bir sonuca verebiliriz.
Kaba hatalar hata bilgisi yönünden
ilginç değildirler.bunlar itina ve ölçüm yardımı ile elimine
edilebilir.sistematik hataların elimine edilmesi ise ölçü tekniği içine girer.
Ancak pratikte hatalar sistematik ve tesadüfi hataların toplamı olarak ortaya
çıkar.bu bakımdan esas konusu tesadüfi hatalar olan hata bilgisi kendisine
tevdi edilen hataların varsa sistematik kısımlarının ayıklamak zorundadır. Hata
bilgisi demek oluyor ki sistematik hatalarla teşhis ve ayıklama yönünden
ilgilenmektedir.
Metrik Sistem ve Ölçüm Birliğine Uzanan Çalışmalar Toplumlar arası ilişkilerin sıklaşması ile birlikte özellikle ağırlık ve uzunlukbirimlerini
karşılaştıracak, bu konuda birliği sağlayacak bir ölçme sistemine
ihtiyaç duyulmuş ve bilimsel bir yaklaşım aranmaya başlanmıştır.
17.yüzyılın ortalarında Fransa’da uzunluk ve ağırlık birimleri
konusundaki karmaşayı gidermek ve bu konuda birliği sağlamaya yönelik
sistematik bir çalışma başlatılmıştır. Zaman
içinde gelişen teknoloji ile birlikte ortak bir birime ihtiyaç
duyulması sonucu 1528 yılında, geçerli ölçme ve ağırlık sisteminin,
dünyanın boyutlarından oluşturulması fikri Fransız Fizikçi Jean Fernel
tarafından ortaya atılmıştır. 1581 yılında Galile’nin sarkacı bulması,
1665 yılında Huyghens’in sarkacı zamanı kaydetmek için kullanması ve
1671 yılında Picard’ın sarkacı uzunluk standardı olarak önermesi ölçü
birliği ile ilgili olarak yapılan ilk bilimsel çalışmalardır. Referans
uzunluk olarak da Paris ile Amiens arasındaki mesafenin, bu şehirden
geçen meridyen boyunca ölçülmesi önerilmiştir. Daha sonraki yıllarda
birçok değişik fikir öne sürülmüş ancak 1790’lı yıllarda tekrar dünyanın
çevresinden uzunluk birimi türetilmeye karar verilmiştir. Mart
1790’da Paris’te toplanan “Bilim Adamları Akademisi”nin,
Dunkirk-Barcelona üzerinden geçen meridyenin 1/40 000 000’ini yeni
referans uzunluk olarak kabul etmesiyle uzunluk biriminin dünyanın
özellikleri üzerinden türetilmesi gerekliliği tekrar gündeme gelmiştir.
Birimin adı da Yunanca “Metron” dan alınan “Metre” olarak kabul
edilmiştir. 1793 yılında yapımına karar verilen ön metre prototipi,
25x40.5 mm kesite sahip saf platinyum çubuk olarak yapılmıştır. Bu yeni
metre prototipi 22 Haziran 1799 tarihinde, metrik sistemin uzunluk
standardı olarak, Hollandalı Jan Hendrik van Swinden tarafından Fransız
otoritelere (Corps Legislatif) sunulmuştur. Standart aynı yıl Fransız
Ulusal Arşivi’ne kaldırılmış ve “Arşiv Metre” olarak adlandırılmıştır. Fransa’da
1837 yılında kabul edilen Ölçü ve Ağırlıklar Kanunu ile uzunluk
ölçüleri için metrenin tek geçerli birim olduğu açıklanmıştır. Bundan
sonra geçen 30 sene içinde üretilen 25 metre prototipi bazı dünya
ülkelerine dağıtılmıştır. 1869’da,
12 ülke tarafından metrik sistemin resmen kabul edilmesinin ardından,
birkaç Fransız üye ve diğer ülkelerin temsilcilerinden oluşan CIM
(Commission Internationale de Metre) olarak adlandırılan bir komisyon
kurulmuştur. 1870 Ağustos’unda Paris’te toplanan CIM, metrenin yanı sıra
kütleyi de uluslarası standartlarda üretmeye karar vermiştir. Kütle
standartlarını oluşturmak için 17.yüzyıl ortalarında başlatılan
çalışmalar 1793 yılında tamamlanmış ve referans ağırlık olarak +4°C’deki
1dm3 suyun ağırlığının kabul edilmesiyle, metrik sistemin temelini
oluşturan ilk doğal ve evrensel ifade şekli ortaya çıkmıştır. 1799
yılında ise, daha pratik bir kullanımını sağlamak amacı ile, ağırlık
biriminin, platinden imal edilen bir referans kütle standardına
aktarılması kararlaştırılmıştır. Bu yeni ağırlık referans standardı da
Fransa Cumhuriyeti’nin arşivlerinde korunduğundan ismi “Arşiv Kilogram”
olarak adlandırılmıştır. O
yıllarda metre ve kilogramın yanı sıra farklı standartlar ve ölçü
birimleri de kullanılmakta idi. Örneğin 1871 yılında orta Avrupa’da
Württemberger inch’i, Ren inch’i ve Viyana inch’i olmak üzere üç çeşit
inch kullanılmakta idi. Ülkeler arasında yapılan ürün alışverişlerinde
farklı ölçü standartlarının kullanılması bir takım karışıklıklara yol
açmıştır. Bu nedenle uluslar arası ölçüm birliği için yapılan çalışmalar
1850-1880 arası büyük ölçüde hızlanmıştır. Uluslar arası Ölçüm Sistemi ve Metre Konvansiyonu 1872
yılında arşiv metreden türetilmiş, aşınma direnci yüksek %90 platinyum
%10 iridyum alaşımından 20x20 mm’lik X kesite sahip metre, ve 1879’da
çapı ve yüksekliği 39 mm olan silindirik kilogram prototiplerinin
imaline başlanmıştır. Uluslararası prototipin içlerinden seçildiği 30
benzer standart metre prototipi ve 40 adet Kilogram prototipi
üretilmiştir. Bütün bu kararların alınarak hayata geçirilmesini
sağlaması açısından ölçme standartları konusunda evrensel birliği
sağlamaya yönelik ilk çalışmalar, Fransız hükümetinin girişimi ile,
aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nun da bulunduğu 17 devlet
temsilcisinin katılımıyla 25 Mayıs 1875’de Paris’de imzalanan Metre
Konvansiyonu’na dayanmaktadır. Dünyadabugün
geçerli en eski uluslar arası anlaşmalardan biri olan bu Konvansiyon
ile aşağıda kısaca özetlenen üç temel yapı kurulmuştur. 1.
CGPM (Conférence Générale de Poids et Mesures) : Uluslararası
Ağırlıklar ve Ölçü Konferansı. Her dört yılda bir Paris’te toplanan
konferans,bugün sayısı 51 olan üye ülkelerin yetkililerince oluşturulur
ve uluslar arası metroloji sisteminin koordinasyonundan sorumludur.
Türkiye CGPM üyesidir ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından temsil
edilmektedir. 2.
BIPM ( Bureau International de Poids et Mesures ) : Uluslar arası
metroloji enstitüsü. Paris’in Sevr banliyösünde bulunan Enstitü bütün
dünyada yapılan ölçümlerin doğruluğundan ve farklı ülkelerde yapılan
ölçümlerin birbirleri ile denkliğinden sorumludur. Bu enstitünün her
endüstrileşmiş ülkede teknik bir muhatabı bulunmakta (ulusal metroloji
enstitüleri) ve BIPM’in uzmanları ulusal metroloji enstitülerinin
uzmanları ile beraber çalışarak ülkeler arasındaki ölçüm denkliğini
oluşturmak için faaliyet göstermektedir. BIPM metroloji dünyasının en
saygın yayını olan Metrologia dergisini de yayınlamaktadır. Türkiye,
TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü (UME) ile BIPM’in faaliyetlerine
katılmaktadır. 3.
CIPM (Comité International de Poids et Mesures) : Uluslar arası
Ağırlıklar ve Ölçü Komitesi. Metre Konvansiyonu tarafından oluşturulan
veuluslararası metroloji sisteminin günlük işleyişinden sorumlu
kuruluştur. Gizli oyla metroloji dalında saygınlığı olan bilim adamları
arasından seçilen 18 kişiden oluşur ve BIPM’in faaliyetlerinden
sorumludur. CIPM üyeliği süresiz olup, ölüm veya istifa yolu ile
boşalır. Boşalan her üyelik için geri kalan 17 üye seçim yapar ve
CGPM’in onayına sunar. Her yıl Ekim ayında Paris’de toplanan CIPM, aynı
zamanda CC (Consültatif Comité) adı verilen Teknik Komiteler aracılığı
ile dünyadaki metroloji alanındaki bilimsel faaliyetleri koordine eder.
Teknik Komitelere katılacak ülkeler ve laboratuarlar bilimsel ve
teknolojik yeteneklerine göre dört yılda bir CIPM tarafından belirlenir.
UME Müdürü Doç. Dr. Hüseyin Uğur CIPM’in üyesidir. Teknik Komitelerin listesi aşağıdadır. CCEM Elektrik ve ManyetizmaCCPR Fotometri ve Radyometri (Optik)CCT Sıcaklık (Radyasyon Sıcaklığı ve Nem de dahil)CCL Uzunluk (Açı, Yüzey Pürüzlüğü ve Diğer Geometrik Ölçümler dahil)CCTF Zaman ve FrekansCCRI İyonize RadyasyonCCU Uluslar arası Birimler ve SabitlerCCM Kütle ve İlgili Alanlar (Basınç, Kuvvet, Hacım ve Yoğunluk da dahil)CCQM Madde Miktarı (Kimyasal ve Biyolojik Ölçümler)CCAUV Akustik, Titreşim ve Ultrasonik UME, CCU ve CCRI adlı teknik komiteler dışındaki bütün komitelerin çalışmalarına katılmaktadır. 1879
yılı Ekim ayında yapılan CGPM (Ölçüler ve Ağırlıklar Genel
Konferansı)’demetre prototipi ve kütle birimi onaylanmış ve geçerliliği
garanti edilmiştir. Ayrıca, üye ülkelerin, nüfus ve o dönemki siyasi
gücüne göre yıllık ödeme yapmasına karar verilmiştir. Bu konferansta,
Metre Konvansiyonu’nun kurucu devletleri arasında yer alan Osmanlı
İmparatorluğu, Miralay Hüsnü Bey tarafından temsil edilmiş ve
Konvansiyon gereği olan ilk yıllık ödeme 27.132 FF olarak yapılmış,
Amerika, Almanya ve Fransa’dan sonra yatırılan en yüksek dördüncüaidat
olmuştur. Ancak, 1875 yılı sonrası Balkanlar’da başlayan savaşlar ve
Osmanlı-Rus savaşı nedeniyle yıllık üyelik ödemeleri yapılamamış,
BIPM’in (Bureau International des Poids et Mesures) genel kurul üyesi
olan Miralay Hüsnü Bey de kurul toplantılarına katılamamıştır. Dönemin
BIPM başkanı G. Ibanes ve genel sekreteri A. Hirsch tarafından Osmanlı
Devleti Paris Büyük Elçiliğine yıllık ödemelerin yapılması ve Genel
Kurul toplantılarına Miralay Hüsnü Bey’in katılması için çeşitli
tarihlerde yazılar yazılmıştır. 1881 yılı sonunda Osmanlı Devletinin
toplam borcu 32.649 FF düzeyine ulaşmıştır. BIPM, 27 Şubat 1883tarihli
yazısında Miralay Hüsnü Bey’in, genel kurul toplantılarına katılmadığı
için istifa etmiş sayılacağı ve yıllık ödemelerin yapılmamasından
dolayı, imaledilen
ilk 30 prototip arasında yer alan ve Türkiye’ye verilmesi gereken Ulusal
Metre ve Kilogram prototiplerinin verilemeyeceğini bildirmiştir. Bunun
üzerine, Osmanlı Devleti 1883 yılında Metre Konvansiyonun’dan
çekildiğini BIPM’e bildirmiştir. Diğer taraftan Osmanlı Devletin’den
bağımsızlığını kazanan bazı ülkelere kilogram prototipleri verilmiştir.
Örnek olarak 1891 yılında 2 numaralı prototip Romanya’ya 1889 yılında 11
numaralı prototip Sırbistan’a verilmiştir. Metre Konvansiyonu Ardından Ölçümbilim’de Gelişmeler 1875 yılında Metre Konvansiyonu imzalanınca bu anlaşmayı henüz imzalamamışolanlar dahil birçok gelişmiş ülke metroloji enstitülerini kurup ulusalstandartlarını oluşturmaya başlamışlardır. Başta Fransa, Almanya, ABD,İngiltere,
Rusya, Japonya, Hollanda olmak üzere 30 kadar ülke bir yandan metroloji
enstitülerini kurmuş, öte yandan da önemli bilim adamlarını ölçme
konusunda çalışmaya teşvik etmişler ve oluşan komitelerde yer almalarını
sağlamışlardır. Osmanlı İmparatorluğu altındaki Romanya da bu dönemde
metroloji enstitüsünü kuran devletler arasındadır. Metroloji
enstitüsünü kurup ulusal standartlarını oluşturmaya başlayan her ülke
kısa zamanda kendi standartları ile uluslararası ve diğer ülkelerin
standartlarıarasındaki
farkı belirlemeye çalışmış, bunun sonunda da uluslar arası metroloji
sistemi 1905-1910 döneminde, planlanan şekilde, çalışmaya başlamıştır.
Bugün yürürlükte olan modern sistemin temeli bu dönemde kurulmuştur. Uluslararası Ölçüm Sistemine Entegrasyon İçin Türkiye’de Yapılanlar Ülkemizde,
Cumhuriyet dönemindeki Metre Konvansiyonu ile ilgili en önemli gelişme
26 Mart 1931 tarihinde, 1782 sayılı Ölçüler ve Ağırlıklar Kanunu’nun
kabul edilerek Metrik sistemin kullanılmasının zorunlu hale
getirilmesidir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, 3
Mart 1933 yılında Metre Konvansiyonu’na üye olmak için Paris
Büyükelçiliği aracılığı ile BIPM’e başvuruda bulunmuştur. 1 Haziran 1933
tarihinde, BIPM’in Müdürü, ünlü bilim adamı Cd. Ed. Guillaume
Türkiye’nin talebini memnuniyetle karşıladıklarını bildirerek; ülke
nüfusu oranına (1933 yılında ülke nüfusu = 13.660.000 ) bağlı olarak en
az 3132 altın-Frank en fazla 18792 altın -Frank yıllık ödeme ile üye
olunabileceğini Türk Hükümetine bildirmiştir. BIPM aynı mektupla
Türkiye’ye, Pt-Ir alaşımından daha ucuz olan, Baros ya da Monel’den
yapılacak bir kilogram prototipinin verilmesini önermiştir. Söz konusu
teklif Türk Hükümeti tarafından kabul edilmeyerek, Türkiye için de
ulusal kilogram prototipinin Pt-Ir alaşımından imal
edilmesi bildirilmiştir. Türkiye’nin bu talebi üzerine BIPM, Pt-Ir
alaşımından 42 numaralı prototipi üreterek 1935 yılında Türkiye’ye
vermiştir. Söz konusu ulusal kütle prototipi, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca, Türkiye İş Bankası Ulus şubesinde kiralanan kasada 1953
yılına kadar muhafaza edilmiştir. 1953 yılında başlatılmış olan II.
Uluslararası Kütle prototiplerinin karşılaştırma ölçümlerine gönderilen
42 numaralı prototipin değiştirilmesi için BIPM tarafından Türk
Hükümetine teklif götürülmüş kabul edilmesi üzerine söz konusu
prototipin yerine 54 numaralı prototip imal edilerek Türkiye’ye teslim
edilmiştir. Türkiye 1960 yılından itibaren bir ulusal metroloji enstitüsü kurmak içinçalışmış,
bu amaçla 1985 yılında TÜBİTAK görevlendirilmiştir. Bunun sonucunda
1992 yılında TÜBİTAK’ın Gebze’deki yerleşkesinde Ulusal Metroloji
Enstitüsü (UME) kurulmuştur. 11 yıl içinde UME hızla gelişerek
Avrupa’nın sayılı metroloji enstitülerinden biri olmuştur. Dünyadaki ve Avrupa Birliği’ndeki uygulamalara paralel bir akreditasyonzincirinin ülke içinde oluşturulması ve bu sistem içinde tepe noktayıoluşturacak
olan Türkiye Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK)’nin kurulması aşamasındaki
ilk çalışmalar, 1992 yılında UME tarafından hazırlanan Akreditasyon
Konseyinin kurulması için kanun tasarısı taslağı ile başlamıştır. 1995
yılı sonunda Milli Akreditasyon Konseyi (MAK) yasa tasarısı taslağı
olarak son halini almış ancak çeşitli nedenlerden dolayı hükümet
tarafından TBMM’ye iletilememiştir. Daha sonra teklif 42 millet
vekilinin imzası ile Meclis Genel Kurulu’na iletilmiştir. Konsey adının
TÜRKAK’a çevrilmesinin yanı sıra birkaç değişiklik yapıldıktan sonra
1996 Aralık ayı sonunda TBMM Sanayi Komisyonu’na gelen teklif
güncelleştirilmek üzere bir alt komisyona sevk edilmiştir. Alt
Komisyon’un 1997 yılında çalışmalarını tamamlaması üzerine tasarı
yasalaşmak üzere Genel Kurul’a gönderilmiştir. Tasarı, 1999 yılı Kasım
ayında yasalaşmış olup TÜRKAK (Türkiye Akreditasyon Kurumu) kurulmuştur. Günümüzde Ölçümün Önemi
Yeni bir yüzyıla girerken uluslararası ticaretin yaygınlaşması, yeni
düzenlemeleri de beraberinde getirmiş, ülkeler bölgesel entegrasyonlara
yönelmişlerdir Bilindiği gibi, Avrupa Topluluğu ile imzalanan Gümrük
Birliği ve Dünya Ticaret Örgütü sorumluluğundaki GATT Antlaşması ülke
gündemimize yerleşen iki önemli ticari uygulamadır. Tamamen serbest
rekabet ortamına dayanan bu iki antlaşma ile gümrük duvarları kademeli
olarak kalkmakta, yerini belirli hukuksal önlemler ile teknik denetim ve
üreticinin belirli bir kaliteyi sağlaması yükümlülükleri gelmektedir.
Bununla amaç, ortaya çıkan ürünün bütün kontrollerinin ve pazarlanacağı
ülkenin kurallarına uygunluk işlemlerinin üretildiği ülkede
yapılmasıdır. Hukuki önlemlerin kapsadığı yasal düzenlemelerin yanı sıra
ihtiyaç duyulan teknik düzenlemeler ile, her ülkenin, üretim, hizmet ve
ticaret sektörlerinin oto – kontrol mekanizmaları ile uluslararası
sisteme uygunluğunun tescil edilmesi hedeflenmektedir. Ticarette teknik
engellerin kaldırılması açısından büyük önem taşıyan teknik düzenlemeler
kapsamında, yapılan ölçümlerin uluslararsı alanda geçerliliğini
sağlamak için organize bir metroloji sisteminin varlığına gereksinim
duyulmaktadır. Organize metroloji sistemi, bir ulusal kalite kontrol
sisteminden sözedebilmek için gerekli kabul edilen standardizasyon,
akreditasyon ve sertifikasyon aktivitelerinin güvenilirliği ve
uluslararası geçerliliğini sağlayan en önemli unsurdur. “Ulusal
Metroloji Enstitüsü” olarak adlandırılan ve sistemin koordinasyonundan
sorumlu olan bu merkezin altında ise uygun sayıda ve yerde ikincil
seviye veya kullanıcı seviyesinde ölçüm yapan laboratuvarlar bulunur. En
üst seviyedeki ulusal merkez ile uluslararası merkez ve diğer ülkelerin
merkezleri arasında yapılan ölçme standartları karşılaştırmaları ile
her ülkenin diğer ülkelerle olan bağlantısı sağlanır ve bu şekilde ülke
çapında yapılan ölçümlerin ülke içi ve dışı benzeri ölçümlerle uyumu
temin edilir. Bir ülkede yapılan test, analiz ve kalibrasyon gibi ölçümlerin uluslararasıalanda kabul görmesi, o ülkede faaliyet gösteren ölçme sisteminin diğerülkelerce
tanınmasına bağlıdır. Bu çerçevede, her çeşit uygunluğun onaylanması
için, organize bir belgelendirme sistemine gereksinim duyulmaktadır. Bu
sistem içinde ticarete ve üretime konu olan her türlü belgelendirme
faaliyetinde bulunan kuruluşların yetkilendirilmeleri veya başka bir
deyişle akredite edilmeleri gerekmektedir. Böyle bir sistemin oluşması
gereği doğal olarak akreditasyon yöntemleri ve kurumlarına çok büyük
önem kazandırmıştır. Ulusal Enstitü’nün ve metroloji sisteminin
uluslararası alanda tanınmış ve kabul edilmiş olması ise, akredite
edilmiş ikincil seviye laboratuvarların verecekleri kalibrasyon
sertifikalarının diğer ülkelerdeki geçerliliğini sağlayarak, o ülkenin
endüstriyel ihtiyacına büyük katkıda bulunur. Avrupa
Birliği üyesi devletler mevcut teknik engelleri ortadan kaldırabilmek
amacı ile 1969 yılında geliştirilen “Klasik Yaklaşım” ya da diğer adıyla
“Tek Elden Harmonizasyon” yaklaşımı ile ulusal düzenlemeler arasındaki
farklılıklar nedeniyle ortaya çıkan teknik engellerin kaldırılması için
genel bir programı yürürlüğe koymuşlardır. Klasik Yaklaşımın temel
ilkesi, mevzuat düzeyindeki teknik kurallarla bunlara eş etkiye sahip
standartların tümünün uyumlaştırılmasıdır. Bu yaklaşım çerçevesinde 55
tanesi Motorlu Taşıt Araçları için olmak üzere yaklaşık 100 direktif
çıkartılmıştır. Test, belgelendirme ve uygunluk incelemeleri ile ilgili
konular başta olmak üzere Klasik yaklaşımdaki eksikliklerin 1985’de
kabul edilen Yeni Yaklaşım kararları ile giderilmesi öngörülmüştür. Yeni
Yaklaşım çerçevesinde uyumlaştırma piyasaya sunulan ürünlerin Birlik
içinde serbest dolaşımını sağlamak için uyulması gereken ‘temel güvenlik
gerekleri’ne göre Roma Anlaşması 100. maddesine dayanarak hazırlanan
direktiflerin benimsenmesiyle sınırlı tutulmuştur. Yeni Yaklaşım
direktifleri, Klasik Yaklaşımdaki gibi ürünleri tek tek ele almak
yerine, kullanım amaçları baz alınarak belirlenen ürün gruplarına göre
hazırlanmakta; bir ürün grubunda bulunması gereken temel gereksinimler
belirlenerek genel hatlarıyla ifade edilmektedir. Yeni yaklaşım
direktifleri pek çok sayıda ürünle ilgili olabileceği gibi, tek bir ürün
de birden fazla direktif kapsamında olabilir. Bu durumda ilgili
direktiflerin tümünün gereklerini yerine getirmek zorunludur.Yeni
Yaklaşımın tamamlayıcısı olarak geliştirilen ve genel anlamıyla test ve
belgelendirme mekanizmalarına ilişkin düzenlemeleri içeren Küresel
Yaklaşım da, düzenlemelerin karşılıklı tanınması ve yapıların birbirine
yaklaştırılması ile güvenin artması için bir temel oluşturarak, Klasik
Yaklaşım’da eksikliği hissedilen karşılıklı tanınma ilkesini yürürlüğe
koyan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Karşılıklı tanıma ilkesi sonucu ortaya çıkan Yeni Yaklaşım kapsamında,düzenlenmiş
ve düzenlenmemiş alan kavramlarının ayrımının iyi yapılması ve bu
platformdaki uygulamaların daha yakından incelenmesi gereklidir. Düzenlenmiş
alan, Avrupa Birliği bünyesinde kamu kontrolü ile uyulması zorunlu
kılınmış, AB Komisyonu tarafından düzenlenen yeni yaklaşım ve eski
yaklaşım direktiflerinin kapsadığı alandır. Burada esas olan, güvenlik,
sağlık, çevre ve tüketicinin korunması için asgari gereklere uyulmasının
yasa yaptırımı yoluyla sağlanmasıdır. Yeni yaklaşım direktiflerinde yer
alan bütün ürünler, makinalar, taşıt araçları ve taşıt araçları yan
sanayii gibi eski yaklaşım direktifleri kapsamındaki ürünler, kamu ya da
Avrupa Birliği normlarının müdahalesini gerektiren düzenlenmiş alan
kapsamına girer. Avrupa Birliği komisyonu tarafındandüzenlenmemiş
alan kabul edilen gıda sanayii, kamu müdahalesi gerektirmesi nedeniyle,
üye ülkeler bazında, düzenlenmiş alan içerisinde algılanmaktadır.
Düzenlenmemiş alan da, direktifler kapsamı dışında kalan, hiç bir
şekilde kamu müdahalesini ya da Avrupa Birliği normlarının müdahalesini
gerektirmeyen alandır. Kamu oyu baskısının bir sonucu olarak ortaya
çıkan bu düzenlemeler, tavsiye niteliğinde olup uygulanması mecburi
değildir. Ancak, ticari çıkarları doğrudan etkilemesi ve tüketicinin
ürünü tercih etmesinde önemli bir rol oynaması dolayısıyla satıcı
menfaatini korumak için bu düzenlemeleri uygulama yoluna gitmektedir.
Düzenlenmemiş alana verilebilecek en güzel örnek tekstilsanayidir. Metroloji
ve kalibrasyonun, endüstriyel faaliyetlerin hayati parametresi olarak
görülmesinin yegane sebebi, elbetteki sadece sanayi ürünlerinin
kalitesinin teminine yönelik bir titizlik değildir. Karakteristikleri
kesin olarak belirlenmiş bir referans sistemine göre yapılacak
kontroller, çoğu zaman üretim metodunun başarıya ulaşabilmesi için
kaçınılmazdır. Bu nedenle, yüksek doğrulukve tekrarlanabilir ölçümlere duyulan ihtiyaç, teknolojinin gelişmesiyle artar ve beraberinde kalite kontrolünün önemini artırır. Özellikle 1980 sonrası sanayimizdeki gelişme, ileri teknoloji kullanımınınyaygınlaşması, ISO 9000 ve benzeri kalite güvence sistemlerinin getirdiğiyükümlülükler, metrolojinin önemini daha da arttırmıştır. Metroloji kelime olarak metreden türetilmiş olup, anlamı ölçüm bilimdir.Endüstrileşmiş
ülkelerde ulaşım, iletişim, enerji ağları gibi temel sosyo-teknik
sistemlerden biri olarak ülkenin teknolojik açıdan üst düzeyde
kalkınmasında bir alt yapı miteliği taşıyan metrolojinin amacı, bütün
ölçme sistemlerinin temeli olan birimleri (SI ve türevleri)
tanımlayarak, bilim ve teknolojinin kullanımına sunmak ve yapılan bütün
ölçümlerin güvenilirliğini ve doğruluğunu sağlamaktır. Endüstrileşmiş
ülkelerde yapılan ölçümlerin güvenilirliği ve doğruluğu ülke çapında
bir kalibrasyon ağı ile oluşturulur. Bu ağın oluşturulması veuluslararası
sisteme entegre olarak çalışabilmesi için gerekli koordinasyon,
metroloji sistemleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu sistemin en
üst noktasında yer alan ulusal metroloji enstitüleri ülkedeki her türlü
bilimsel ve endüstriyel ölçümün izlenebilir olduğu merkezlerdir. UME’nin Akreditasyon Sürecindeki Yeri Akreditasyon,
laboratuar, ürün ve hizmet, sistem, personel ve muayene olmak üzere 5
ana bölümde ele alınabilir. Ölçümler personel akreditasyonunun dışındaki
bütün konuların içinde yer almaktadır. Ürün belgelendirmesi yapılabilmesi için ürünün testlerinin akredite birlaboratuarda
yapılması gerekmektedir. Buna paralel olarak akredite laboratuarın
kullandığı cihazların bir üst laboratuar veya ulusal enstitüde kalibre
edilmesi gerekmektedir. Sistem
belgelendirmesinin bir parçası olan ISO 9000 belgelendirmesinde en
önemli unsurlardan biri kullanılan cihazların kalibrasyonudur. Bu
kalibrasyonların ulusal veya uluslar arası standartlar referans alınarak
yapılması gerekmektedir. Muayene
kuruluşlarının vereceği hizmetler de büyük ölçüde test, analiz ve
kalibrasyona dayanmaktadır. Bu amaçla kullanılan bütün cihazların da
ulusal veya uluslar arası standartlara izlenebilir olarak kalibre
edilmiş olması şarttır. Her türlü belgelendirme için gereken ölçümlerin
ise akredite laboratuarlarca yapılması gerekmektedir. Ancak bir
laboratuarın akredite olabilmesi için üç temel aşamadan geçmesi
gerekmektedir:1. Kalite Sistem Dökümantasyonu2. Saha Ziyareti3. Karşılaştırmalara Katılmak Karşılaştırmalara
katılmak laboratuarın yeteneğini kanıtlayan çok önemli bir
parametredir. Bu amaçla ulusal metroloji enstitüleri aynı nesneyi
kullanarak akreditasyona aday laboratuarın yaptığı ölçümleri kendileri
de yapıp ortaya çıkan farkı belgelerler. Bunun sonucunda bu laboratuarın
belli bir ölçümü ne kadar “doğru” yaptığı belirlenir ve raporlanır.
Karşılaştırmalara katılmak ve geçerli sonuçlar almak laboratuar
akreditasyonun en önemli öğelerinden biridir. UME Türkiye’de bütün
ölçümlere referans olan kuruluş olarak akreditasyon sürecinin çeşitli
aşamalarında yer almaktadır. Bunlar özetle:1.Belgelendirme
hizmetlerinde kullanılan ölçümlerde kullanılacak cihaz veya sistemlerin
izlenebilirliğini sağlamak (bir başka deyişle kalibrasyonunu yapmak).2.Akredite olacak laboratuarların cihazlarını ve referans standartlarınıkalibre etmek.3.Gerektiğinde akreditasyonda kullanılacak değerlendiricileri sağlamak4.Akredite olacak laboratuarla için karşılaştırmalar düzenlemek ve sonuçları analiz ederek TÜRKAK’a bildirmek. Bu temel görevlerin dışında UME, gereksinim duyan kuruluşlara eğitim yoluyla bilgi transferi yapmaktadır. SonuçÖlçüm
günlük hayatımızı etkileyen son derece önemli bir olgudur. Ticaret ve
üretimde kullanılan ölçümler 1875 yılından beri kullanılmakta olan biruluslararası
sistem tarafından düzenlenmektedir. Türkiye bu sisteme 1992 yılında
UME’nin kurulmasıyla girmiştir. UME’nin bu sistem içindeki iki ana
görevi Türkiye’de yapılan ölçümlerin uluslararası sisteme entegre
edilmesi ve akreditasyon sürecinde gereken desteğin sağlanmasıdır.
UME’nin verdiği sertifikalar 1999 yılında imzalanan karşılıklı tanınma
anlaşması ile başta ABD, Japonya ve AB ülkeleri olmak üzere 51 ülke
tarafından tanınmaktadır. Bu nedenle UME tarafından yapılan ölçümlerin
uluslar arası sisteme entegrasyonunda bir sorunla karşılaşılmamaktadır.
UME, benzer bir şekilde, TÜRKAK’ın da uluslar arası karşılıklı tanınma
anlaşmasının parçası olabilmesi için gereken desteği vermektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder