Jeolojik çağlar
içinde kıtaların, birbirlerine ve okyanus havzalarına göre girmiş olduğu büyük
ölçekli yatay hareketlere denir.
Günümüzdeki
kıtaların, büyük taşküre (litosfer) levhalarının sürüklenerek yer değiştirmesi
sonucunda ortaya çıktığına ilişkin ilk düşünceler daha 18.yüzyılın sonlarında
ortaya atıldı. Güney Amerika'nın doğusundaki çıkıntının Afrika'nın batı
kıyılarındaki girintiye tam oturduğuna dikkati çeken Alman doğa bilimci
Alexander von Humboldt, 1800 dolayında Atlas Okyanusunun iki yakasının çok
önceleri bitişik olduğu savını geliştirdi. Bundan 50 yıl kadar sonra Fransız
bilimadamı Antonio Snider, Kuzey Amerika ve Avrupa'daki kömür yataklarında
belirlenen benzer bitki fosillerinin Humboldt'un bu varsayımını doğrula-dığını,
aksi halde bu benzerliği açıklamanın başka yolu olmadığını ileri sürdü.1908'de
ABD'li Frank B. Taylor, dünyadaki bazı sıradağların oluşumunu, kıtaların
çarpışması düşüncesine dayalı olarak açıklamaya çalıştı.
Kıtaların
kaymasına ilişkin ilk ayrıntılı ve geniş kapsamlı kuramı, 1912'de Alman
meteorolog Alfred Wegener geliştirdi.Wegener, çok sayıda jeolojik ve
paleontolojik veriden yararlanarak, jeolojik zamanın büyük bölümü boyunca tek
bir kıtanın bulunduğunu ileri sürdü ve bu varsayımsal kıtayı Pangaea olarak adlandırdı.Jura
Döneminin (y. 190-136 milyon yıl önce) belirli bir evresinde Pangaea çeşitli
parçalara ayrılmış ve parçalar bir-birlerinden uzaklaşmaya başlamıştı.Bugün
Amerika Kıtası'nı oluşturan bölümlerin batıya doğru sürüklen-mesiyle Atlas
Okyanusu ortaya çıkmış, Hindistan bloğu ise Ekvator'u geçerek Asya ile birleşmişti.1937'de Güney Afrikalı
jeolog Alexander L. Du Toit, Wegener'in varsayımı üzerinde çeşitli düzeltmeler
yaptı ve başlanğıçta kuzeyde Lavrasya(*) ve güneyde Gondvana (*) olmak üzere
iki ana kıtanın bulunduğunu ileri sürdü.
Atlas
okyanusunun iki yakasındaki kıta sahanlıklarının son derece uyumlu olmasının
yanı sıra, kıta-ların kayması kuramının savunucuları, karşılıklı kenarların
birbirlerine uygunluğundan başka, bu görüşlerini destekleyen son derece etkili
jeolojik kanıtlar toplamışlardır.Geç Paleozoyik (Birinci) Zaman (y. 395-225
milyon yıl önce) sırasında Antarktika, Güney Amerika'nın güneyi, Güney Afrika,
Hidistan ve Avust-ralya'da benzer geniş ölçekli buzullaşmaların olduğu
belirlenmiştir.Bu olgu, bu kıtaların o dönemde Gü-ney Kutup Bölgesi'nin
çevresinde birleşik halde bulunuyor olmalarıyla açıklanabilir.Öte yandan Atlas
Okyanusu'nun her iki yakası arasında, kayaç yapısı ve jeolojik yapı açısından
büyük benzerlikler vardır.Örne-ğin Brezilya kıyıları boyunca uzanan yaşlı kayaç
kuşağı, Afrika'nın batı kıyılarındaki kuşakla uyum içindedir.Ayrıca, Güney
Amerika ile Afrika'nın Atlas Okyanusu kıyıları boyunca uzanan en eski deniz
çökelleri Jura yaşlıdır; bu durum da, bu dönemde iki kıtayı ayıran okyanusun
bulunmadığına işaret eder.1950'lerde İngilizjeofizikçiler Stanley Keith Runcorn
ve P.M.S. Blackett ile başka bilim adamlarının çalışmaları sonu-cunda, Yer'in
magnetik alanının jeolojik geçmişteki yapısına ilişkin olarak elde edilen
bulgular kıtaların kayması kuramına yönelik ilgiyi artırdı.Magnetit gibi
ferromagnetik mineraller, korkayaçların bileşeni olarak kristalleşirken kalıcı
bir mıknatıslanmaya uğrar.Bu
mıknatıslanmanın yönü, Yer'in magnetik alanının o dönemdeki ve yerdeki yönüyle
aynıdır.Daha sonraları ufalanma yoluyla ana kayaçtan dökülen mıknatıslan-mış
mineral parçaları, tortul çökeller halinde birikirken bu kez o dönemdeki
magnetik alanın doğrultusun-da yeniden yönlenirler.Yeryüzünün değişik
bölgelerinden seçilen farklı yaşlardaki kayaçlar üzerinde yapılan artık
magnetizma incelemeleri, magnetik kutupların farklı dönemlerde farklı yerlerde
bulunduğunu göstermiştir.Magnetik kutupların yer değiştirme eğrileri, çeşitli
kıtalar için farklıdır; bu farklılıklar bugün ayrı olan kıtaların bir zamanlar
bitişik olduğu varsayımıyla açıklanır.Örneğin, Avrupa ve Kuzey Amerika i-çin bu
eğriler, Kuzey Amerika'nın Triyas Döneminden (y. 225-190 milyon yıl önce)
günümüze değin, Av-rupa'ya göre 30° kadar batıya kaymış olduğunu ortaya koyar.
Okyanus
tabanının şekline ilişkin bilgilerin artması ve daha sonraları deniz dibi
yayılması kuramı (*) ile levha tektoniğinin (*) geliştirilmesi, kıtaların
kayması düşüncesini güçlendirdi.1960'ların başında ABD' li jeofizikçi Harry H.
Hess, okyanus ortası sıradağların sırtlarında,magma etkinlikleriyle yeni
okyanus ka-buğu oluşumunun sürmekte olduğunu ileri sürdü.Yermantosundan yukarı
doğru yükselen erimiş kayaç malzemesisoğuduktan sonra yeni bir magma
sokulmasıyla iki yana doğru itiliyor ve böylece okyanus taba-nı yatay doğrultuda,
sırtlardan öteye doğru hareket ediyordu.
1960'ların
sonlarında, başta Jack E. Oliver ve Bryan L. Isacks olmak üzere çeşitli ABD'li
araştırma-cılar, deniz dibi yayılması kuramını, kıtaların kayması varsayımıyla
bütünleştirerek levha tektoniği kuramı-nı geliştirdiler.Bu kurama göre, Yer'in
taşküre bölümü çok sayıda büyük levhadan oluşmakta ve bu levha-lar
yermantosunun yumuşak (kısmen erimiş halde) üstmanto (astenosfer) katmanının
üstünde yüzmektedir. Okyanus ortası sırtlar da, bazı levhaların kenarlarında
oluşmaktadır. Bu durumun görüldüğü yerlerde taşküre levhaları ayrılmakta ve
yükselen manto malzemesi uzaklaşan kenara eklenerek yeni okyanus tabanını
oluşturmaktadır. Levhalar sırtlardan uzaklaştıkça kıtaları da beraberlerinde
sürüklemektedir.
Bütün
bu etmenler dikkate alındığında, Amerika kıtalarının yaklaşık 200 milyon yıl
öncesine değin Avrupa ve Afrika ile bitişik olduğu ve bu kıtaların bugünkü Orta
Atlas Sırtlarındaki yarılmayla birbirlerinden uzaklaştığı
söylenebilir.Ayrılmanın başlamasıyla kıtalar yılda ortalama 2 cm kaymış ve bugünkü
ko-numlarını almıştır.Henüz tam kanıtlanamamış olmakla birlikte, tek bir kara
kütlesinin parçalanması ve bu parçaların kayması olayının bütün jeolojik çağlar
boyunca oluşan benzer bir dizi olayın yalnızca sonuncusu olduğu söylenebilir.
Kıtaların
Kayması, AnaBritannica
Bilgisayar
Destekli Haritalama Laboratuarı'nın bir köşesinde alelâde bir kutu. İçerisinde
14 jeolojik harita var ve 1 kg
ağırlığında.Fakat bu mütevazı kutu, dünya coğrafyasının son 250 milyon yıllık serüvenini
anlatıyor. Serüvenin kahramanı ise bir okyanus. Şaka değil, halen çıkarıp
kullanmakta olduğumuz petrole yataklık etmiş olan tropikal bir okyanus bu. Adı
TETİS. Fakat kapanmasıyla birlikte, sadece birer iç deniz olarak günümüze
ulaşan Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi dışında, ondan kalan başka hiçbir
canlı hatıra yok...
Dr. Ö. Faruk
Noyan
Proje
80'li yılların ortasında başladı. Pierre-Merie Curie Üniversitesi (Paris
6)'nden Profesör Jean Decourt, Luc Emmanuel Ricou ve Bruno Vrielynck'in öncülüğünde
bir grup jeolog, yerküre tarihinin son 250 milyon yılı üzerine yapılmış
dünyadaki bir çok noktalardaki ayrı araştırma (nokta-araştırma) sonuçları-nı
biraraya getirerek büyük bir sentezi gerçekleştirmeye girişti.124
araştırmacıyı, bugüne kadar denenme-miş bir çalışmanın etrafında biraraya
getiren projenin hedefi, Tetis'in fiziki coğrafyasını ortaya çıkarmaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder