EVLİLİK
Evlilik yaşı (TMK madde 124): Erkek veya kadın 17 yaşını doldurmadıkça
evlenemez. Diğer hukuki işlemler için asgari yaş sınırı 18’dir. Ancak,
hâkim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple 16 yaşını
doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak
buldukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir. Yargıç kararını
verirken, kişilerin evlilik için gerekli ruhsal ve bedensel olgunluğa
sahip olup olmadıklarına dikkat eder.
BOŞANMA / AYRILIK KARARI / AYRI YAŞAMA / VELAYET / MALLARDA TASARRUF YETKİSİ
Boşanma: Medeni Kanuna göre kadın ve erkek için boşanma nedenleri
farklılık göstermez, her iki taraf için de aynıdır. Boşanma nedenlerini
şöyle sıralayabiliriz:
a) Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir (madde
161). Zina eylemi (sadakatsizlik) nedeniyle geçimsizliğe dayanarak
boşanma davası açmak mümkündür. Dava açma hakkı olan eşin, zina olayını
öğrendiği günden başlayarak altı ay içinde, ve zinanın yapıldığı
tarihten itibaren her durumda dava açmaya hakkı vardır. Beş sene geçince
dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Erkeğin zinasını düzenleyen 441. madde, Anayasa’nın 10. maddesine yani
“kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırı bulunarak 27.12.1997’de iptal
edildi. Kadının zinasını düzenleyen TCK 440. madde de 23.06.1998
itibariyle iptal edildi. Böylece, zina ceza gerektiren bir suç olmaktan
çıkarıldı. Artık zina sadece Medeni Kanuna göre boşanma sebepleri
arasında yer alan bir fiil.
b) Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya
kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir
davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir (madde 162).
Boşanma nedenini öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve her durumda,
boşanmaya yol açan olayın meydana geldiği günden itibaren beş sene
içinde dava açmayan eşin dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
Cana kastın anlamı açıktır: Bir kimse için yaşamsal tehlike doğuracak
nitelikteki eylemler diyebiliriz. Pek kötü davranma kavramı içine ise
bir çok olay ve eylem girebilir. Örneğin, dövmek, eziyet etmek, zorla
cinsel ilişki kurmak, ağır hakaretlerde bulunmak gibi. Onur kırıcı
davranışın yorumu asıl olarak yargıca bırakılmıştır. Örneğin, kocanın
kadının çalıştığı işyerine veya katıldığı kurs yerine gelip ona hakaret
etmesi onur kırıcı bir davranış olarak kabul edilir.
c) Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat
sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten
beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir (madde 163).
“Küçük düşürücü” suçlar, yüz kızartıcı olan ve olmayan suçları kapsayan
geniş bir kavramdır. Bu eylemler belirli bir sınırlamaya tabi değildir
ancak örneklersek; hırsızlık, dolandırıcılık, ırza geçmek, fuhuşa
zorlamak, adam öldürmek bu tür suçlar arasında sayılabilir. Bu ve
benzeri birçok durumda boşanma davası açmak mümkündür.
“Haysiyetsiz bir yaşam süren,” örneğin sarhoş gezip olay çıkaran, ya da
“küçük düşürücü suçlar” işleyen, örneğin hırsızlık yapan bir kocaya
karşı açılan davada, boşanma kararının verilmesi için durumun diğer eş
için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirmiş olması gerekmektedir.
Bu gerekçelerle her zaman boşanma davası açılabilir. Bir zaman sınırlaması yoktur.
d) Eşlerden biri, evlenmenin kendisine yüklediği görevleri yerine
getirmemek için eşini terk ettiği veya haklı bir neden olmaksızın evine
dönmediği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş (dört ay ayrı yaşama,
iki ay da ihtardan sonra eve dönmeyi bekleme süresidir) ve devam etmekte
ise, terk edilen eş boşanma davası açabilir. Diğerini evi terketmeye
zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın eve dönmesini engelleyen eş de
terk etmiş sayılır (madde 164).
Davaya hakkı olanın isteği üzerine hakim, diğer tarafa, iki ay içinde
eve dönmesini ihtar eder. İhtar, gerektiğinde ilanen (gazete ilanıyla
olduğu gibi) yapılır. Ancak, ayrı yaşama süresi dört ayı doldurmadıkça
ihtar kararı verilmesi istenemeyeceği gibi, ihtar kararının karşı tarafa
ulaşmasından itibaren iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz.
Medeni Kanun’a göre eşler evlerini beraber seçerler, kendilerine
yapılacak olan bütün tebligatlar bu adrese yapılır ve hukuken işleyecek
süreler bu tarihten itibaren işler. Bununla birlikte, evli bir kadın
isterse ayrı bir ev tutarak orada yaşayabilir, kimse onu kocasıyla
beraber yaşadığı eve dönmeye zorlayamaz. Ancak kocası onun evine
dönmesini isterse ona resmi bir yazı göndererek “terk” nedeniyle boşanma
davası prosedürünü başlatabilir.
e) Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş
için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı
resmi sağlık kurulu raporuyla tesbit edilmek koşuluyla bu eş boşanma
davası açılabilir (madde 165).
f) Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden
beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri
boşanma davası açabilir (madde 166).
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise,
davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz,
hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin
devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar
kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Madde 166 dışında saydıklarımız özel boşanma nedenleridir. Madde 166 ise
genel boşanma nedenidir. “Terk” dışında kalan bütün diğer boşanma
nedenleri, aslında genel boşanmanın kapsamına da girmektedir. Bunun yanı
sıra, boşanmaya yol açabilecek bir çok neden bu maddenin kapsamına
girer; sevgi ve saygının bitmesi, kadının gelirinin zorla elinden
alınması, aşağılama, eşin suç işlediğini ihbar ederek cezalandırılmasına
yol açmak gibi. Ancak madde 166 dışındaki boşanma maddeleriyle dava
açıldığı taktirde, boşanma daha hızlı ve daha kesin olarak gerçekleşir.
Genel boşanma maddesi ile dava açmak, hakimin takdir yetkisini
artırmakta, davaların uzamasına neden olmaktadır.
Yine bu maddeye dayanarak, evliliği bir yıldan fazla sürmüş olan
tarafların, her konuda anlaşmaları ve mahkemede hazır bulunmaları
halinde, tanık dinlenmesine de gerek olmadan tek celsede boşanmaları
mümkündür.
Bu maddeye göre; boşanma nedenlerinden herhangi birine dayanarak açılmış
olan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleşmesinden
itibaren üç yıl geçmesi halinde, hangi nedenle olursa olsun ortak hayat
yeniden kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar
verilir.
Kadının boşandığı erkekle tekrar evlenmesi veya evlenmeden bir araya gelmesi konusunda hiç bir kısıtlama yoktur.
Ayrılık kararı / Ayrı Yaşama Medeni Kanun madde 170’e göre “Boşanma
sebebi ispatlanmış olursa hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir.”
Boşanmak için mahkemeye başvurulmuş ise ve hâkim tarafların
barışabileceklerini düşünüyorsa ayrılık kararı verebilir ama ayrılık
istemi ile mahkemeye başvurulmuş ise boşanmaya karar verilemez (madde
170).
Boşanma nedenlerinden birine dayanarak ayrılık kararı için mahkemeye
başvurulabilir, bu takdirde yargıç bir yıldan üç yıla kadar ayrılık
kararı verebilir. Bu ayrı yaşama kararından sonra taraflar hâlâ bir
araya gelmemişlerse, bir tarafın isteği ile boşanmaya karar verilir
(madde 171-172).
Velayet
Çocuğun velayeti TMK’ya göre ana-baba ayrımı yapılmaksızın her iki
tarafa aittir. Evlilik dışı doğan çocukların velayeti annenindir.
Hiç de eşitlikçi olmayan bir anlayış içeren, taraflar arasında çocuklara
ilişkin bir anlaşmazlık çıkması halinde, örneğin çocuğun nasıl bir
okulda okuması gerektiği, hangi dini seçeceği gibi bir konuda
uyuşulamaması halinde, kanunda babanın oyunu geçerli kılan eski Medeni
Kanun’daki 163’üncü madde kaldırılmıştır.
Taraflardan birinin ölümü halinde, velayeti sağ kalan taraf tek başına kullanma hakkına sahiptir.
Boşanma durumunda hâkim, hangi tarafın çocuğa daha iyi bakabileceğine
inanıyorsa velayeti o tarafa verir. Bu konuda erkeğin ya da kadının her
hangi bir üstünlüğü yoktur. Çocuğun kendisine verilmediği taraf mali
gücüne göre çocuğun bakım ve beslenme giderlerine katılmak zorundadır
(iştirak nafakası ödeyerek). Velayet hakkına sahip olmayan tarafla
çocuğun bireysel ilişkisinin nasıl olacağına da, tarafların anlaşmaları
ya da anlaşamamaları hallerine göre—ancak her durumda çocuğun
menfaatlerini gözeterek—hâkim karar verir (madde 182).
Ana veya babanın yeniden evlenmesi velayetin kaybedilmesini gerektirmez (madde 349).
Boşanma halinde kız çocuğun babaya, erkek çocuğun anneye verileceği gibi
yaygın bir inanış vardır, ancak bu sadece bir rivayet olup, hiç bir
geçerliliği bulunmamaktadır. Türkiye genelindeki uygulamalara bakacak
olursak, boşanma durumunda çocukların velayeti daha çok anneye verilir.
Ayrıca “küçük düşürücü suçlar veya haysiyetsiz yaşam sürme”ye dayalı
boşanma davalarında, yargıç kusurlu olduğu kabul edilen tarafa çocuğun
velayetini veremez.
Mallarda tasarruf yetkisi
Madde 199, sırf kadına nafaka veya tazminat ödememek için mevcut
mallarını başkalarına devretme yoluna giden, boşanmaya kararlı kocalara
karşı bir önlem getirmektedir. Bu maddeye göre, eşlerden birinin
tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına karar verme yetkisi hakimdedir. Hakim
ayrıca taşınmaz mallarla ilgili olarak tasarruf yetkisinin
kısıtlanmasına kendiliğinden de karar verebiliyor. Böylece başkalarının
üstüne ev yaparak, başkalarına devrederek, eşlerin birbirlerinden mal
kaçırmaları engellenmiş oluyor.
MAL REJİMİ / NAFAKA / MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
Mal Rejimi: Mal rejimi, evlilik süresince malların nasıl tasarruf
edileceğini (idare, harcama), ve boşanma veya ayrılık durumunda bu
malların eşler arasında nasıl paylaşılacağını düzenler.
Yasal Mal Rejimi: Yasal mal rejimi, kendiliğinden ve genel olarak
geçerli olan mal rejimidir. Yeni Medeni Kanun’un 1 Ocak 2002’de
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yasal mal rejimi Edinilmiş Mallara
Katılma Rejimi olmuştur.
YENİ MEDENİ KANUNA GÖRE MAL REJİMLERİ
Yeni Medeni Kanunda dört çeşit mal rejimi vardır a) Edinilmiş mallara
katılma b) Mal ayrılığı c) Paylaşmalı mal ayrılığı d) Mal ortaklığı.
Başka bir mal rejimi seçilmediği takdirde, edinilmiş mallara katılma
rejimi kendiliğinden geçerlidir. Diğerleri seçimlik rejimdir.
Mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı ve mal ortaklığı rejimleri,
tarafların noterde yapacakları bir “Mal Rejimi Sözleşmesi” ile
seçilebilir ve ortaklığa girecek mallar burada belirlenir. Ayrıca
taraflar evlenme başvurusu sırasında da hangi mal rejimini seçtiklerini
yazılı olarak bildirebilirler (madde 205). Bu gibi bir durumda, evlenme
başvurusu yaparken kadının neye imza attığını iyi bilmesi çok önemlidir.
Edinilmiş mallara katılma rejimi kendiliğinden geçerli mal rejimi olduğu
için, evlilik sırasında herhangi bir sözleşme yapmaya gerek olmaksızın
bütün evlilikler için geçerlidir; diğer üç seçenek ile yasaya girmiş
olan mal rejimleri ise, eşlerin evllik sırasında veya sonradan seçimi
üzerine uygulanabilmektedir.
Edinilmiş mallara katılma rejiminde iki çeşit mal vardır. 1. Edinilmiş mallar
2. Kişisel mallar
Kişisel mallar bölüşülmeyecek, sadece evliliğin başından beri edinilmiş
olan mallar boşanma veya ölüm durumunda eşler arasında eşit olarak
bölüşülecektir. Eşler bir sözleşmeyle kişisel mallar listesine ekler
yapabilirler. Eşlerden biri, mal devrederek, hediye verip bağış yaparak
diğer eşin payını azaltmaya çalışmışsa bile, yargıç paylaştırma yaparken
bu malları hesaba katar. Ölüm halinde ise sağ kalan eş önce evlilik
sırasında edinilen malların payına düşen yarısını alacak, miras kalan
yarım paydan ise diğer mirasçılarla birlikte payına düşeni alacaktır.
Ayrıca, sağ kalan eş istediği taktirde, evlilik sırasında oturduğu ev ve
kullandığı eşyanın mülkiyetinin kendisine verilmesini isteme hakkına
sahiptir.
Bölüşüme girmeyecek olan kişisel mallar:
*Evlilik öncesinde edinilmiş mallar
*Miras payları
*Hibe yoluyla elde edilen şeyler
*Manevi tazminat alacakları
*Eşlerden birisinin sadece kişisel kullanımına yarayan eşya (giysi, spor aletleri, vs)
Bölüşüme girecek edinilmiş mallar:
*Çalışarak, emek vererek elde edilen gelirler
*Sosyal yardım kuruluşlarından edinilen gelirler
*Ödenen tazminatlar
*Kişisel malların gelirleri (örneğin miras yoluyla kalmış evin kira geliri)
*Edinilmiş malların yerine geçen değerler (örneğin bir evin satılması yoluyla elde edilmiş gelir, ya da sigorta parası)
Mal ayrılığı rejiminde her bir eş yasal sınırlar içerisinde kendi mal
varlığı üzerinde yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarını korur. Bu
kural ilk bakışta kulağa hoş gelebilir çünkü bu durumda herkes neye
sahip ise onun sahibi olmaya devam eder. Ama bu durum çoğunlukla
kadınların aleyhine işlemektedir. Zira kadınlar para, mal, mülk vb. –
kendilerine ait olsa bile – erkeklerin üzerine kaydetmeye ses
çıkarmamakta, çoğunlukla da buna zorlanmaktadırlar. Bu da kadının
boşanması durumunda yoksullaşmasına veya bu yoksulluğu yaşamamak için
evde şiddete boyun eğmesine neden olmaktadır.
Ayrıca kadın ev dışında çalışmadığı takdirde—ki kadınların büyük
çoğunluğu evlenmeden önce dışarıda bir işleri olsa bile evlendikten
sonra işlerinden ayrılıp bütün vakitlerini evlerine, çocuk ve
kocalarının bakımına, temizliğine ve beslenmelerine ayırmaktadırlar—
erkek dışarıda çalışıp para kazandığı için alınan her şey erkeğin
üzerine kaydedilmektedir. Kadının evdeki çalışmasının parasal bir
karşılığı olmadığı için bu durum kadının boşanma durumunda, hiç bir şeye
sahip olmadan, ömür boyu bedavaya çalışmış olması, ayrıca Türkiye
koşullarında hiçbir sosyal güvencesi kalmaması anlamına gelir.
Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi tarafların isteği üzerine kurulması
gereken seçimlik bir mal rejimidir. Buna göre, ayrılık veya ölüm halinde
eşler arasında eşit olarak paylaştırılacak mallar şunlardır: rejimin
kurulmasından sonra edinilen ailenin ortak olarak kullandığı ve
yararlandığı mallar ile ailenin geleceğini güvence altına almaya yönelik
yatırımlar.
İlk bakışta adil gibi görünen bu rejim, istismara açıktır. Nelerin
ailenin ortak kullanımına, nelerin de işyeri veya ticari kullanıma ait
olduğu belirsizdir. Ayrıca yukarıdaki önemli notta belirtilen
hususlardan “Paylaştırmada işletmelerin ekonomik bütünlüğü gözetilir”
maddesi burada da geçerlidir. Örneğin eşinden mal kaçırmak isteyen bir
koca, ortak konut dışında evler alarak, boşanma durumunda bu evlerin
ticari amaçlı olduğunu söyleyerek paylaşıma dahil edilmemesini
isteyebilir. Aynı şekilde tarımla uğraşan bir koca, traktörünün paylaşım
dışı tutulmasını isteyebilir. Böyle durumlarda bir malın kendisine ait
olduğunu iddia eden taraf bunu kanıtlamak zorundadır.
Mal ortaklığı rejiminin kabul edilmesi halinde, eşler kişisel sayılan
mallar dışında kalan ve mal ortaklığına giren mallara ve gelirlere
ortaklaşa sahip olurlar ve hiçbiri hissesine bağımsız olarak tasarruf
edemez (harcama yapamaz). Eşlerin kişisel mallarının gelirleri de genel
mal ortaklığı rejimine dahildir.
Eşlerden birinin:
*kendi payına ait malvarlığı borca batmış veya haczedilmişse,
*Diğer eşe ait malvarlığını tehlikeye atmışsa,
*Evlilik birliğine ait mallar üzerinde bir tasarruf işlemi yapması haksız bir sebeple engelleniyorsa,
*Diğerine malvarlığı, geliri, borçları veya ortaklık malları hakkında bilgi vermiyorsa,
*Ayırt etme gücü sürekli yoksa, O zaman diğer eş mal ayrılığı rejimine
geçilmesini isteyebilir. Eşlerden herhangi birinin yerleşim yeri
mahkemesi yetkili olur.YÜRÜRLÜK YASASININ 10. MADDESİ
Eski Medeni Kanun’da kendiliğinden geçerli olan rejim mal ayrılığıydı.
Malları tapunun ve belgenin kimin üzerine olduğuna göre ayıran bu rejim,
(Türkiye’de tapuların sadece %8’inin kadınların üzerine olduğu göz
önüne alındığında) boşanma veya ölüm durumunda kadının aleyhine
işliyordu. Kadın hareketi yıllarca daha eşitlikçi bir mal paylaşımını
öngören ve böylelikle eşlerin evlilik birliğine kattıkları emeği de göz
önüne alan, “edinilmiş mallara katılma” rejiminin kendiliğinden geçerli
rejim olması için çaba harcadı.
1 Ocak 2002’de yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun ile, kadın hareketi
çabalarının meyvelerini toplamaya başladı. Edinilmiş mallara katılma
rejimi kendiliğinden geçerli rejim oldu. Ancak, Meclis’te son dakikada
yapılan bir hamleyle, yasa bir darbe aldı. Mal rejiminin uygulanmasına
ilişkin YÜRÜRLÜK YASASI’nın 10. maddesine göre, edinilmiş mallara
katılma rejimi, 1 Ocak 2002’den itibaren geçerli sayılıyor ve bu
tarihten sonra edinilen malları kapsıyor.
Bu tarihten önce evlenmiş eşler, yasayı evliliklerinin başından itibaren
geçerli kılmak için, birlikte notere gidip bu rejime geçmek
istediklerini belirten bir sözleşme yapmak zorundalar. Ve böyle bir
sözleşme yapmak için sadece 31 Aralık 2002’ye kadar süreleri var. Kadın
hareketi, maddenin bu şekilde geçmemesi için çok çaba sarfetti ancak
Meclis’in kararlı direnişini aşamadı.
SONUÇ:
*EVLİLİK İÇİNDE, 1 OCAK 2002’DEN SONRA EDİNİLEN MALLAR EŞİT PAYLAŞIMA
TABİ. EVLİLİĞİN BU TARİHTEN ÖNCEKİ BÖLÜMÜNDE EDİNİLMİŞ MALLAR İSE:
*31 ARALIK 2002’YE KADAR SÖZLEŞME YAPILIRSA YENİ REJİME, YANİ EŞİT PAYLAŞIMA TABİ
*SÖZLEŞME YAPILMAZSA ESKİ REJİME TABİ Oysa kadın hareketinin önerdiği ve
desteklediği gibi, yeni mal rejimi EVLİLİK TARİHİNDEN İTİBAREN geçerli
olsaydı, ne böyle bir eşitsizlik, ne de böyle bir kargaşa söz konusu
olacaktı.
Nafaka : Boşanma durumunda, genel olarak kadının mağduriyetini
hafifleteceği varsayılan maddi karşılıklardan en çok bilinen ve
uygulananı nafaka.
Boşanma davası devam ederken, mağdur olan kadın ve varsa çocukların
geçimini sağlamak üzere, hakim, talebe bağlı olmaksızın tedbir
nafakasına karar verir. Tedbir nafakası, dava tarihinden itibaren
bağlanıp dava sonuçlanana kadar devam eden bir nafakadır (madde 169).
Tedbir nafakasının dava sonrasında yoksulluk nafakasına dönüşmesi talep
edilebilir. Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan eş, kusuru daha
ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında
süresiz nafaka isteyebilir (madde 175). Buna yoksulluk nafakası diyoruz.
Ancak eski Medeni Kanun’a göre erkeğin kadından yoksulluk nafakası
talep edebilmesi için, kadının refah içinde olması gerekirken bu madde
“eşitlik” adına kaldırılmıştır. Yoksulluk nafakasının, istenirse her ay
değil toptan ödenmesine de karar verilebilir (madde 176).
Velayet kendisine verilmemiş olan taraf, mali gücü oranında, çocuğun
geçim ve eğitim-öğrenim masraflarına katılmakla yükümlüdür. Çocuk lehine
bağlanan bu nafakaya da iştirak nafakası adı verilir.
Ayrıca az bilinen bir uygulama daha vardır. Medeni Kanun’un 364.
maddesine göre “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan
annesine, babasına, çocuklarına ve kardeşlerine nafaka vermekle
yükümlüdür.” Zor durumda olan, boşanma nedeniyle ailesinin sırt
çevirdiği bir kadın, bu maddeyi kullanarak aile veya kardeşlerinden
nafaka talep edebilir.
Maddi-manevi tazminat (madde 174): Maddi tazminat talep edebilmek için
“mevcut veya beklenen bir yararın boşanma nedeniyle zedelenmiş olması”
gerekmektedir. Manevi tazminat talep edebilmek için ise boşanmaya yol
açan olaylar nedeniyle “kişilik haklarının saldırıya uğramış olması”
gerekiyor. Yani, dayak, kötü muamele, hakaret, istek dışı cinsel
ilişkiye zorlama, tecavüz, zina, itibarın zedelenmesi, sosyal çevrede
yaşayamaz duruma gelmek vb. koşullarda manevi tazminat talep etmek
mümkün.
Evlenme koşulları (TMK madde 124, 125, 126, 127): Ayırt etme gücüne
sahip olmayanlar evlenemez. Küçük, yasal temsilcisinin izni olmadıkça
evlenemez. Kısıtlı, yasal temsilcisinin izni olmadıkça evlenemez.
Kişi vesayet altında ise ve vasisi izin vermiyor ise kişi mahkemeye
başvurarak izin isteyebilir. “Hâkim, haklı sebep olmaksızın evlenmeye
izin vermeyen yasal temsilciyi dinledikten sonra, bu konuda başvuran
küçük veya kısıtlının evlenmesine izin verebilir,” (madde 128). Evlilik
izni için ikametgahın bulunduğu “Sulh Hukuk Hakimliği”ne başvurulur.
Akıl hastaları evlenmelerinde tıbbî sakınca bulunmadığı resmî sağlık
kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemez (madde 133). Bir yandan bu
madde “normal” yaşam sürebilecek olup da tıbben sorunu olmayan kişilerin
evlenme haklarının önünü açıyor olsa da, uygulamada kadınlar açısından
sorunlarla karşılaşmak mümkün. Eskiden akıl hastalarının evlenmeleri
kanunen tamamen yasakken bile, resmi olmayan nikahlarla bir akıl hastası
zorla/görücü usulüyle bir kadınla evlendiriliyor, kadın istemeden de
olsa bu kişinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyordu. Bu madde ile
kadına haksızca ve rızası olmadan bindirilen bu yükün resmileştirilmeye
çalışılması söz konusu olabileceğinden, dikkatli olmak gerektiğini
düşünüyoruz.
Zorla evlendirme (madde 149, 150, 151) ve zamanında başvuru (madde 152):
Hiç kimse zorla evlendirilemez. Kişi küçük de olsa öncelikle kendi izni
alınır.
Kişi yasanın evlenmek için aradığı yaştan büyük ise nikâh memurunun
önünde hayır diyebilir ve kimse kendisini evet demeye zorlayamaz.
Zorlandığı durumda savcılığa suç duyurusunda bulunabilir.
Bir genç kız zorla evlendirilmiş ise; i) Cinsel birleşmeyi reddebilir.
Eğer zor kullanılarak bu birleşme yapılmaya zorlanırsa savcılığa suç
duyurusunda bulunabilir.
ii) Zorla evlendirildiği için TMK’nın 149, 150 veya 151. maddelerine
dayanarak evliliğin iptali davası açabilir. Bu dava evlenme tarihinden
itibaren 5 yıl içerisinde açılmalıdır (madde 152).
Başlık parası: Başlık parası erkeğin evleneceği kadının babasına ödediği bir miktar paradır.
Başlık parası yasal değildir ve bu konudaki sözlü anlaşmaların hiç bir geçerliliği yoktur.
Çeyiz: Çeyizle ilgili herhangi bir yasal düzenleme yoktur ancak kadın
getirdiği eşyayı kanıtlaması halinde ayrılırken bu mallarını geri
alabilir. İspat için faturalar, belgeler veya tanıklar gerekebilir.
Ancak bazı Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi, geleneklerin icap
ettirdiği şekilde “çeyiz” olarak adlandırılan takı ve eşyaların kadına
ait olduğu kabul edilmektedir. Nişanlanma ve evlilik sırasında kadına
hediye edilen şeyler kadına aittir. Dava yoluyla dahi kadından geri
alınamaz.
Evlilik öncesinde “mihir” senedi hazırlanmışsa, bu senette belirtilen
malların kadına ait olduğu yasalarca da kabul edilmektedir.
Evlenme sözleşmesi: Nikah i. Resmi Nikah
*Birbiriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar (madde 134).
*Nikah kıymaya resmi memurlar yetkilidir. Belediye bulunan yerlerde
nikah belediye başkanı veya onun bu işle görevlendirdiği vekili
tarafından kıyılır (madde 134).
*Köylerde evlenme isteği “köy ihtiyar heyetine” bildirilir ve nikah muhtar tarafından kıyılır.
*Yabancı ülkelerde evlenecek kişilerin her ikisinin de Türkiye vatandaşı
olması durumunda, bulunulan ülkenin makamı, memuru veya Türkiye
*Konsoloslukları yetkilidirler. Taraflardan birinin yabancı olması
durumunda bulunulan ülkenin yasalarına göre evlilik yapılır ve Türk
hukukuna aykırı olmamak kaydı ile bu evlilik, Türkiye’de de geçerlidir
*Türkiye’de ise bir Türk vatandaşı bir yabancı uyruklu ile yetkili bir
Türk makamı, memuru önünde evlenebilir. Yine ikisi de yabancı ise bir
Türk yetkili memuru, makamı önünde evlilik sözleşmesi yapılır
(Evlendirme Yönetmeliği madde 12). ii. Dini Nikah; (TMK madde 143),
(TCK, madde 237/3-4)
*Dini nikah ancak resmi nikah kıyıldıktan sonra kıyılabilir (TMK, madde
143). Resmi nikah yapmadan sadece dini nikah yapmak veya resmi nikahtan
önce dini nikah yapmak suçtur (TCK, madde 237/3-4). Bu maddeye göre
resmi nikahın kıyıldığını gösteren resmi belgeleri görmeden nikah
kıyanlar da kıydıranlar da cezalandırılır.
*İmam nikahı kadına yasalar karşısında her hangi bir hak tanımaz. Kadın
eşinden ayrıldığı takdirde nafaka talep edemez, mirasta pay sahibi
olamaz.
“Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce
yönetirler” (TMK madde 186). Yeni Medeni Kanun, “aile reisliği”
kavramını ortadan kaldırmıştır.
Soyadı: Mayıs 1997’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
yasaya göre, kadın kocasının soyadının önünde, evlilik öncesi soyadını
da kullanabilmektedir.
ESKİ KANUN
Evlilik birliğinin reisi kocadır. Koca ortak ikametgâhı seçer
YENİ KANUN
Eşler oturacakları konutu beraber seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler
Çalışma 1990 yılına kadar, yasa (TMK madde 159) evli kadınlara, ev
dışında çalışabilmek için kocalarından izin alma zorunluluğu
getirmekteydi. 1980’lerden sonra başlayan kadın hareketinin çabalarıyla
bu madde 29.11.1990 tarihli Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilince
bu zorunluluk ortadan kalktı.
Kasım 2001’de kabul edilen yeni Medeni Kanun’un ilk tasarısında bu
kararın iyice somutlaştırılması ve yasada, “Eşlerden her biri, meslek
veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir” şeklinde bir
madde yer alması öngörülmüştü (madde 192). Ancak erkek egemen anlayışın
çabalarıyla madde değiştirilerek, “Eşlerden her birinin meslek ve iş
seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve
yararını göz önünde tutacağı…” şeklinde, kadınların zararına esnetilmesi
muhtemel bir cümle eklendi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder