Divan edebiyatında "gülden" bahsetmeyen şair yok gibidir. Divan
şairleri, şiirlerinde gül ile ilgili en ince hususları dahi göz ardı
etmemiştir.
Divan edebiyatında gülün ortaya çıkışıyla ilgili birçok rivayet vardır.
Folklora en çok konu olan rivayet şudur: Gülün rengi eskiden kırmızı
değilmiş. Bülbül güle âşıkmış. Gül, kendisi için yanıp tutuşan bülbüle
hiç yüz vermiyormuş. Bu duruma dayanamayan bülbül gidip gülün dalına
konuvermiş. Dikenler bülbülün gövdesine batınca akan kanlar gülün dibine
dökülmüş ve kanlar gülün köklerinden damarlarına sirayet etmiş.
Böylelikle gül, o günden sonra kırmızı açmaya başlamış. Utanan kişinin
yüzünün kızarıp gül rengini alması dolayısıyla gül daima utangaç ve haya
sahibi olarak ele alınır. Âşığın göz yaşları da gül renginde akar.
Divan şiirinde gül, mecâzî olarak "sevgili" mânasında kullanılmıştır.
Gül-bülbül aşkı dillere destandır. Gül, bülbülün sevgilisidir. Bülbülle
gül hiçbir zaman bir araya gelemez. Çünkü, gül, bülbüle karşılık vermez,
hattâ bülbülün feryat etmesi, gülden karşılık bulamadığı içindir. Şair
bunu şöyle dile getirir:
"Gel, gül, dedi, bülbül güle; gül, gülmedi gitti
Gül, bülbüle; bülbül, güle yâr olmadı gitti."
"Diken ise âşığın rakibidir. Ancak gül ile diken, iyilik ile kötülük
kolay ile zor, dost ile düşman vs. zıtlıkların timsalidir." Şair, dikeni
menzile ulaşmada aşılması gereken engelin veya cefa çekmeden sefânın
olamayacağını vurgulamak için kullanır.
Gül, nârindir; elden ele dolaşınca çabuk solar. Gül, çekicidir ve
geçicidir. Bu yönüyle dünyanın çekiciliğine ve geçiciliğine benzetilir.
Gül,
Cennet çiçeği olarak kabul edilir. Hz. İbrahim (as) ateşe atılınca
Allah'ın (cc) lütfuyla ateş, gül bahçesine dönüşmüştür inancı, gülün
değerine değer katmaktadır.
Gülün, Anadolu insanının nezdinde de özel yeri vardır. Nihat Sami Banarlı bir hatırasını şöyle nakletmektedir:
"Doğu Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden İstanbul'a, Ankara'ya ve başka
büyük şehirlere akın eden halkımız var. Bunlar ailece gelip
apartmanlarda kapıcılık, iç hizmetleri ve başka işler yapıyorlar.
Adlarını öğreniyorum. Bilhassa kadın adları dikkatimizi çekiyor: Gül,
Gönlügül, Yazgülü, Gülşah, Güldalı, Güldâne, Gülizâr, Kırgülü, Gülbeyaz
hattâ erkek adı olarak da bazen: Gülbey.
Bu güllü isimlerin, bu Anadolu'muzu gül bahçelerine çeviren güzel
adların, bu derece ısrarla niçin konulduklarını ben biliyorum. Ama yine
bilmezlikten gelerek soruyorum:
- Sizin oralarda gül bahçeleri çok olmalı... Köy evlerinin bahçelerinde çok mu çiçek yetiştirirsiniz?
Adı, Güldalı olan kadın cevap veriyor:
- Hayır beğ, bizim oralarda çiçek bahçesi ne gezer? Biz toprağı tarla diye kullanırız.
- Peki kızlarınıza bu kadar çok ve bu kadar güzel gül adlarını yoksa "gül"e hasret duyduğunuz için mi koyuyorsunuz?
- Hayır beğ, bizim hasret duyduğumuz başkadır. Bizim oralarda inanılır ki gül, Hz. Muhammed'in (sas) remzidir.
Remz kelimesini de biliyordu. Verdiği cevap, aslında benim beklediğim
cevaptı. İslâm dünyasında, bilhassa Müslüman Türkler arasında on dört
asırdan beri, tam bir gönül temizliğiyle ve büyük aşkla sevilen bu büyük
Peygamber'e (sas) alem olduğunu ve bilhassa Anadolu halkının, gül adını
bunun için koyduklarını nice şehirlilerimiz bilemez; ama köylümüz
bilir."
Tasavvuf edebiyatımızda gül, Hz. Peygamber'dir (sas), sevgilidir.
Özellikle kırmızı gül denince akla Hz. Peygamber (sas) gelir. Rivayet
odur ki, Mi'rac Gecesi, Hz. Peygamber'in (sas) mübarek vücudunda oluşan
terler, yeryüzüne düşünce kırmızı gül bitivermiştir.
Yunus Emre ne güzel dile getirmiş:
Gül Muhammed deridür, bülbül onun yâridür
Ol gül ile ezeli cihana bile geldüm
Mevlid Kandili'nde Müslümanların birbirine kırmızı gül hediye etmesinin
altında tamamen "Gül, Muhammed'in (sas) teridir." anlayışı yatmaktadır.
Eskiden çeşme başlarına yazılan Su Kasidesi'nde Fuzûlî, Hz. Peygamber'in
(sas) güzel yüzünün, güllerin en güzeli olduğunu söylemektedir:
Suya virsün bağ-bân gül-zârı zahmet çekmesün
Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâre su
(Bahçıvan boşuna zahmet çekmesin; gül bahçesini sele versin. Çünkü bin
tane gül bahçesini sulasa, senin yüzün gibi bir gül açılmaz, bir gül
yetiştiremez.)
Gül, çok kıymetlidir. Anadolu ve insanlık güle hasrettir. Çünkü gül
açılınca bahar gelir. Dünya ve ukbaya bahar getirecek olan gül, Hz.
Peygamber'dir (sas)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder