19. Y.Y. OSMANLI DEVLETI’NDE ISLAHAT ÇABALARI VE OSMANLI DEVLETININ SONU
a-Nizam-i Cedit
Iyi bir egitim görmüs olan III. Selim bu baris döneminden
faydalanarak, devlet içinde, özellikle askerî alanda, islahatlar yapmak
istiyordu. Bu maksatla, Nizâm-i Cedit adi verilen ilk islahat
hareketiyle, yeni bir ordu kurdu(1793). Yeniçeri Ocagi’ni
kaldiramayacagini bildiginden, öncelikle Nizâm-i Cedid denilen bu orduyu
batili tarzda düzenleyip, basarisini kanitlamak gerekliydi. Ancak
bundan sonra Yeniçeri Ocagi lagvedilebilirdi. Fakat kendileri aleyhine
ortaya çikan gelismelerden endise duyan Yeniçeriler, bazi devlet
adamlarini da yanlarina çekerek yeniliklere karsi çiktilar ve isyan
ettiler. Üstelik bu arada Napolyon Bonapart, bir orduyla Misir’i isgale
baslamisti (1798). Osmanlilar, Rusya, Ingiltere ve Sicilya’nin da
menfaatlerine dokunan Fransiz isgaline karsi harekete geçti. Ehramlar
savasiyla, Misir’i ele geçirip, kuzeye yönelen Bonapart, Akka’da Osmanli
savunmasini geçemedi (1799). Kusatmayi kaldiran Napolyon geri dönerken,
yerine biraktigi ordu komutanlari da maglûp edildiler. Neticede
Fransizlar Misir’i terk etmek zorunda kaldi(1801). Fransa’yi barisa
zorlayan önemli bir sebeplerden birisi de, Akdeniz’de Rus ve Türk
donanmalarinin is birligi yapmalari, Ingiltere’nin Fransiz savas ve
ticaret gemilerini taciz etmesiydi. Fransa’nin Akdeniz ve Orta Dogu’daki
ticarî menfaatlerinin zedelenmesi onlari barisa zorlamaktaydi.
1802′de imzalanan anlasmayla Fransa bölgede yine ticaret yapma güvencesi
almis ve kapitülâsyon hakkini elde etmistir. Bu olayi bahane ederek
Akdeniz’e inen Rus donanmasi, Osmanli donanmasiyla birlikte Fransa’nin
elindeki bazi adalari ele geçirmis idi. Fakat halk, ebedî düsman olarak
gördügü Rusya ile is birligi yapilmasina büyük tepki göstermis ve bunun
sonunda III. Selim’e ve islahatlarina karsi cephe genislemisti. Üstelik
Napolyon’un, Orta Dogu’da Araplara yönelik propagandasinin da etkisiyle
bölgede bazi isyanlar çikmisti. Böylece Bulgaristan ve Sirbistan’da
çikan isyanlara bir de Suriye’de ve Hicaz’da çikan isyanlar eklenmis
oluyordu. Vehhabiler ayaklanarak, 1803-1804′te Mekke ve Medine’yi ele
geçirmislerdi. Osmanlilarin tekrar Fransa ile yakinlasmalari, Ingiliz ve
Ruslari harekete geçirmis ve sonunda Rusya Eflak ve Bogdan’i isgal
etmisti. Bu savas sürerken Nizâm-i Cedit’in Rumeli”ye de
kaydirilmasindan memnun olmayan isyancilar Sehzade Mustafa’nin tahrik ve
tesvikiyle birleserek Ikinci Edirne Vak’asi denilen büyük bir ayaklanma
baslatmislardi (1806). Neticede Istanbul’da patlak veren Kabakçi
Mustafa Isyani III. Selim’in sonunu hazirladi. Saraya giren isyancilar
III. Selim’i tahttan indirerek yerine IV. Mustafa’yi tahta geçirdiler
(29 Mayis 1807). Nizâm-i Cedid lagvedildi. Fakat III.Selim’e bagli olan
Ruscuk bayraktari Mustafa, yenilik taraftarlariyla birleserek, karsi
darbede bulundu. Amaci III. Selim’i yeniden tahta çikarmakti. IV.
Mustafa’nin, sabik padisahi öldürttügünün ögrenilmesi üzerine, kardesi
II.Mahmut basa geçirildi (28 Temmuz 1808).
Alemdar Mustafa Pasa sadareti üslenerek, III. Selim’in baslattigi
islahatlari devam ettirmeye çalisti. Nizâm-i Cedit’i, Sekbân-i Cedit adi
ile yeniden canlandirdi. Ancak ulemayi ve yeniçerileri memnun edemeyen
Alemdar Mustafa Pasa, 1809′da çikan bir isyanda öldü.
II.MAHMUT VE ISLAHAT HAREKETLERI
II.Mahmut devri (1808-1839), hem gerçeklestirilen yenilik hareketleri
ile hem de etnik ve siyasî isyanlariyla Osmanli Devleti’nin yol
ayrimina girdigi bir dönemi ifade eder. II.Mahmut, öncelikle orduyu
bastan asagi düzenlemek ile ise basladi. Yeniliklere karsi çikan
Yeniçeri Ocagi bir nizamname ile ortadan kaldirildi. Vak’a-yi Hayriye
olarak adlandirilan bu köklü degisiklikle (15-16 Haziran 1826), yeni bir
ordu olusturuldu. Ancak yeniçeriler bu düzenlemeye boyun egmeyerek
isyan ettiler. Sadrazam’in sarayini basan yeniçeriler sadrazamin ve
islahatçilarin baslarini istediler. Ancak At Meydani’nda toplanan
yeniçeriler dagitildi, ocaklari bombalandi. Böylece Avrupa tarzinda yeni
bir ordunun kurulmasi yönündeki en büyük engel ortadan kaldirilmis
oluyordu. II. Mahmut hükûmet teskilâtinda da degisikliklere giderek
kabine ve nezaret (bakanlik) usulünü benimsedi. 1836 yilinda Dahiliye ve
Hariciye Nazirliklari kuruldu. Avrupa devletleri ile A.B.D ile ticarî
anlasmalar yapildi. Iktisadî ve adlî sistemde degisikliklere gidildi.
Avrupa tarzinda egitim veren rüstiyeler, Harbiye ve Tibbiye okullarinin
açilmasi vb. gibi egitim alaninda da islahatlar gerçeklestirildi.
Fakat, kimi seklî, kimi öze yönelik bu yenilikler devletin içinde
bulundugu zorluklari asmasina yetmedigi gibi, Osmanli cografyasindaki
parçalanma II.Mahmut döneminde daha da hissedilir hale geldi.
SIRP VE YUNAN ISYANLARI
Fransiz Ihtilâli’nin getirdigi milliyetçi fikirlerle temellendirilen
ancak, daha ziyade arkasinda Rusya ve diger Avrupa devletlerinin tesvik
ve tahriki olan etnik ve mahallî isyanlar bu dönemde alevlendi.
III.Selim zamaninda isyan eden Sirplar, 1812 Bükres Antlasmasi ile bazi
imtiyazlar almalarina ragmen, yeniden ayaklandilar. Yeniçeri Ocaginin
kaldirildigi tarihlerde Sirplarla kismî bir anlasmaya varildi. Ancak
1830′da bir hatt-i serif ile Sirbistan’in Osmanli hâkimiyetinde bir
prenslik olarak varligi kabul edildi. Rusya’nin XIX. yüzyila girerken
Osmanliya karsi sürdürdügü savaslarin altinda Balkanlari ve özellikle
Rumlari Osmanli Devleti’nden koparmak yatiyordu. Nitekim Odessa’da
yeniden örgütlendirilen Etnik-i Eterya adli cemiyetin baskanligina Yunan
Isyani sirasinda Çar I.Alexsandre’in yaveri Prens Ipsilanti
getirilmisti. Yapilan plana göre Yunanistan, Yanya ve Tuna civarinda
isyanlar çikarilacakti. Ipsilanti 1821′de Romanya’ya geçerek
Ortodokslari ayaklandirmaya çalisti fakat basarili olamadi. Çar,
Türklere yenilerek Macaristan’a kaçacak olan Ipsilanti’yi desteklemekten
vazgeçti. Bu sirada Mora’da da Patras baspiskoposu isyan etmisti (25
Mart 1821). 1822′de Yunanlilar bagimsiz olduklarini ilân ettiler,
Mora’da ve adalarda çok sayida Türk’ü katlettiler. Rusya ve Avrupa bu
isyani gayriresmî yollardan desteklemekteydiler.
Girit ve Mora valiliginin kendisine verilmesini II.Mahmut’a kabul
ettiren Mehmet Ali Pasa bu isyani bastirmakla görevlendirildi. 1822′de
Girit’e, 1824-25′te Mora’ya girildi. Bu gelisme karsisinda Rusya, Fransa
ve Ingiltere aralarinda anlasarak (1827), Yunanistan’in özerk bir
prenslik olarak kabul edilmesi hususunda Osmanlilari sikistirmak
istediler. Türkler bu olayi iç islerine müdahale olarak kabul edip,
teklifi reddetti. Bunun üzerine Osmanli ve Misir donanmasi Navarin’de,
bir kaza sonucu(!), yok edildi. Üç ülkeyle iliskiler kesildi ve 1828′de
Rusya, müttefiklerinin destegiyle Osmanli Devleti’ne savas ilân etti.
Rus ordusu doguda Erzurum’u ele geçirdi. Batida ise Edirne isgal edildi.
Padisah, Prusya, Fransa ve Ingiltere elçilerini araya sokarak, Londra
Protokolünü kabul edecegini bildirdi. Böylece Edirne Antlasmasi(1829) ve
ardindan Londra Konferansi (1830) imzalandi. Antlasma ile Prut iki ülke
arasinda sinir oluyor, Eflâk, Bogdan ile Sirbistan’in özerkligi kabul
ediliyordu. Girit’in Osmanlilarda kalmasi sartiyla Yunanistan’in
bagimsizligi da tasdik ediliyordu.
MEHMET ALI PASA iSYANI VE MISIR MESELESI
Mora’nin elden çikmasiyla, oglu Ibrahim’in Mora valisi olma ümidini
kaybeden Misir Valisi M.Ali Pasa, II.Mahmut’tan, yardimlarina karsilik,
Suriye’nin idaresini istedi. Bu istegin reddedilmesi üzerine M.Ali Pasa
harekete geçti ve Filistin ile Suriye’ye girdi (1831). Akka ve Sam, oglu
Ibrahim tarafindan ele geçirildi. Ibrahim Pasa, kisa zamanda Anadolu’ya
kadar ilerledi.
Konya yakinlarindaki savasta Osmanli ordusunu yenilgiye ugratti. Her
birinin ayri hesabi oldugu büyük devletler, telâslanarak araya girmek
istediler. Fransa ve Ingiltere’nin anlasamamasi üzerine, Rusya durumdan
faydalandi. Zor durumdaki II.Mahmut, Rus ordusunun ve donanmasinin
Istanbul yakinlarina gelmesine müsaade etti. Rusya’nin kârli çikmasindan
endiselenen Fransa ve Ingiltere, II.Mahmut ile anlasma yapmasi için
M.Ali Pasa’ya baski yaptilar. Neticede Kütahya Antlasmasi imzalandi
(1833). Bu anlasmayla, Mehmet Ali Pasa, Misir ve Girit’ten baska Sam ve
oglu Ibrahim de, Cidde valiligi yani sira Adana’yi uhdelerine
alacaklardi. Rusya, yardimlarina karsilik II.Mahmut ile Hünkar Iskelesi
Antlasmasi diye bilinen bir anlasma yaparak, Istanbul’daki durumunu
kuvvetlendirmeyi basardi (1833). Anlasmaya göre Osmanli Devleti’nin
toprak bütünlügünün garantisi ve gereginde Osmanlinin yardimina
kosulmasi karsiliginda Rusya, Bogazlarin bütün yabanci savas gemilerine
kapatilmasini kabul ettiriyordu. II.Mahmut, Kütahya anlasmasindan memnun
degildi. Bu sebeple M.Ali Pasa’ya karsi yeniden harekete geçti. Fakat
Osmanli ordusu Nizip’te bir kez daha yenildi (1839). Üstelik Kaptan
Pasa, Osmanli donanmasini Misir’a teslim etmisti. Bu arada II. Mahmut
ölmüs ve yerine I.Abdulmecit geçmisti (1839-1861).
MISIR MESELESI’NIN ÇÖZÜMÜ VE BOGAZLAR MESELESI
Rusya’nin Hünkar Iskelesi Antlasmasina dayanarak duruma tek basina
müdahale etmesini uygun bulmayan Ingiltere ve Fransa yeniden devreye
girdiler. Avusturya ve Prusya’nin da katilmasiyla Londra’da bir
konferans toplandi (1840).
Toplantida Mehmet Ali Pasa’nin veraset yoluyla Misir valiligine sahip
olmasi karsiliginda, Suriye’den ve elinde tuttugu Osmanli donanmasindan
vazgeçmesi istendi. Konferans kararlarini M.Ali Pasa’nin tanimamasi
üzerine Ingiltere Suriye limanlarini donanmasi ile topa tuttu. Nihayet
M.Ali Pasa durumu kabul etti. I.Abdulmecit de iki ferman yayimlayarak
onun valiligini onayladi. Ardindan Ingiltere kendileri aleyhine olan
Hünkar Iskelesi Antlasmasi’nin yürürlükten kaldirilmasini öngören
uluslararasi bir konferansa ev sahipligi yapti. Londra Antlasmasi ile
(Temmuz 1841), Istanbul ve Çanakkale bogazlari’nin baris zamaninda savas
gemilerine kapali tutulmasinin kararlastirildigi bir Bogazlar
Sözlesmesi imzalandi. Böylece Ingiltere, Rusya’nin elinden inisiyatifi
almis oluyordu. b-Tanzimat Dönemi Daha önceleri gerçeklestirilmeye
çalisilan Islahat Hareketleri, Osmanli Devleti’nin kendi iradesiyle
uygulamaya çalistigi, içte ve distaki basarisizliklarini önlemeye
yönelik yenilikleri ifade etmekteydi. Ancak Avrupa ve Rusya’nin
mütemadiyen iç islerine müdahale etmesi, Osmanli Devleti’ni, kendi
inisiyatifi disinda, yeni tedbirler almaya zorlamaktaydi. Özellikle
gayrimüslim unsurlari bahane eden devletlerin müdahalelerine firsat
vermemek için idarî ve hukukî düzenlemelere gidilmesi düsünülmekteydi.
Hariciye Naziri Mustafa Resit Pasa’nin hazirladigi düzenlemeler,
I.Abdülmecit tarafindan tasdik edilmisti. 3 Kasim 1839′da I.Abdülmecit
“Gülhane Hatt-i Hümayunu”nu ilan ettirdi. Bu fermanda, dini ve irki ne
olursa olsun Osmanli tebaasindan olan herkesin esit olmasi, herkesin
yasalara göre yargilanmasi, varligi ölçüsünde vergilendirilmesi ve
askerlik süresinin 4-5 yili geçmemesi gibi hükümler yer aliyordu. Ayrica
Osmanli Devleti bu dönemde Avrupa tarzina öykünen idarî düzenlemelerde
de bulundu. Bu sekilde Avrupa devletlerinin en azindan bazilarinin,
Osmanli Devleti’nin toprak bütünlügüne saygisinin kazanilmasi
hedeflenmekteydi. Fakat gelisen siyasî olaylar, bunun o kadar kolay
olmayacagini gösterecektir.
SARK MESELESi VE KIRIM SAVASI
Tanzimat döneminde nispeten saglanan baris ortami, Rusya’nin
müdahalesiyle tekrar bozulmaya basladi. Balkanlarda panislavist bir
politika izleyen Rusya, ayni zamanda “Kutsal yerler sorunu”nu ortaya
atarak, dogrudan dogruya Osmanli Devletinin varligini hedef almaktaydi.
Avrupalilar tarafindan “Sark Meselesi”, önceleri Osmanli Devleti’nin
toprak bütünlügünün saglanmasi seklinde düsünülürken, daha sonra bu
topraklarin paylasimi sorunu hâline dönüstürüldü. Çünkü Osmanli Devleti
artik bir “hasta adam” idi. Ancak R.Mantran’in da ifade ettigi gibi,
hasta, kendisini iyilestirmeyi amaçlamayan doktorlarin insafina
kalmisti. Onlar, Avrupa’nin hasta adaminin mirasini paylasma
telâsindaydi.
Küçük Kaynarca antlasmasi’ndan sonra Osmanli topraklarindaki
Ortodokslar’in haklarini koruma rolünü üstlenen Rusya, Kudüs merkezli
“kutsal yerler”in korunmasi ve idaresi hususunu da gündeme getirdi.
Fransizlarla imzalanan kapitülâsyonlarda, Lâtin din adamlarina Kudüs
Kilisesi üzerinde bazi haklar taninmisti.
1808′den itibaren Rusya’nin baskilari neticesinde onlarin yerini
Ortodoks papazlar almaya basladi. Fransa’nin ve Rusya’nin 1850-51′de
Bab-i Ali’ye bu durum hakkinda yaptiklari müracaatlar, kurulan
komisyonlarda degerlendirildi ve bazi kararlar alindiysa da hiçbirini
memnun edemedi. Bunun üzerine Çar I.Nikola, Ingiltere’ye Osmanli
Devleti’ni aralarinda paylasmayi teklif etti ve Ingilizlerin
sessizligini korumasi üzerine de askerlerini Baserebya ve Lehistan’a
çikartti. Rus elçisi Mençikof’un asiri tavizler içeren teklifini
reddeden I.Abdülmecit, Ingilizlere yakin olan Mustafa Resit Pasa’yi
sadrazamliga getirdi. Ruslar 26 Haziran 1853′te, Prut’u geçerek, Eflâk
ve Bogdan’i istilâ ettiler. Osmanli Devleti, Fransa ve Ingiltere ile
ittifak anlasmasi imzaladi. Bu ittifaka Avusturya ve Italyan birligini
kurmaya çalisan Piyemento hükûmeti de katildi. Ittifak donanmasi
Çanakkale’de mevzilenmisti. Durumdan endiselenen Rusya, askerlerini geri
çekmeye basladi. Müttefikler, Rusya’nin Karadeniz’deki gücünü ortadan
kaldirmak için, Kirim’a yöneldiler. Ruslarin en büyük üssü olan
Sivastopol, bir yil süren bir kusatmanin ardindan ele geçirildi (1855).
Bu sirada tahta oturan II.Alexandre, baris yapmayi kabul etti.
Müttefiklerin yani sira Prusya’nin da katildigi Paris Antlasmasi ile (30
Mart 1856), taraflar isgal ettikleri bölgelerden çekilecek,
Osmanlilarin toprak bütünlügü ve Bogazlarin statüsü, Avrupa’nin
“kefilligi” altinda korunacakti. Osmanlilarin Avrupa Konseyi’ne dahil
edilmesi karsiliginda ise, sultan yeni bir islahat fermani irat
edecekti. Bu madde ve Karadeniz’in tarafsizliginin kabulü, savasin
galibi durumundaki Osmanlilardin aleyhine idi. Nitekim, Eflâk ve
Bogdan’in birlesmesi ve Sirbistan’a yönelik yeni haklar da Paris
Antlasmasiyla tescil edilmisti. c-Islahat Fermani :
Henüz Kirim Savasi sürerken, Viyana’da bir araya gelen Ingiltere, Fransa
ve Avusturya, Hristiyanlarla Müslümanlar arasindaki farkliliklarin her
alanda ortadan kaldirilmasini öngören bir fermani sultanin
yayimlamasini, baris için ön sart kosmuslardi. Paris Antlasmasi müzakere
edilirken, müttefiklerin bu istekleri I.Abdülmecit tarafindan yerine
getirildi ve Islahat Fermani ilân edildi (18 Subat 1856). Tanzimat’la
kabul edilen hususlarin esas alindigi bu fermanla, Müslümanlarla
Hristiyanlar arasinda esitlik saglandigi Avrupa’ya garanti edilmis
oluyordu. Ayrica iç hukuk alaninda ve ticaret hukukunda da yenilikler
getiriliyor, Ceza ve medenî hukukun bir bölümü, dinî esaslardan
arindiriliyordu. Aslinda Tanzimat süreciyle baslayan bu degisiklikler,
idari yapilanmada da kendisini hissettirmistir. 1868′de Sura-yi Devlet
ve Divan-i Ahkam-i Adliye kurularak buralarda hem Hristiyanlar hem de
Müslümanlar görevlendirilmistir. Islahat Fermani ile getirilen
düzenlemelerin uygulanmasi daha çok I.Abdülaziz’in tahta çikmasi
(1861-1876) ile gerçeklesebilmistir.
Paris Antlasmasina imza koyan devletler, anlasma maddesinde de yer
aldigi için Islahat Fermani’ni, Osmanli Devleti’ne müdahale etmede bir
koz olarak kullanmislardir. Nitekim Fransa, Dürzilerin Katolik
Marunilere saldirmasini bahane ederek Lübnan’a asker çikarmis ve 1871′e
kadar orada kalmistir. Karadag’da çikan bir anlasmazlik yine büyük
devletlerin araciligi ile halledilmistir (1862). Güçlü devletler
tarafindan tesvik ve tahrik edilen Balkanlardaki Hristiyan topluluklari,
çikardiklari isyanlar bastirilsa dahi, Osmanli Devleti’nden yeni haklar
elde etmeyi basaracaklardir. Örnegin Sirplar ve Bulgarlar yeni haklar
elde etmis, Eflâk ve Bogdan’in Romanya adi altinda birlesmeleri kabul
edilmistir. Muhtariyet haklari genisletilen Misir’da, Ingiliz-Fransiz
nüfuz mücadelesi kizismis, III. Napolyon’un tesebbüsü üzerine, Abdülaziz
istemedigi hâlde Süveys Kanali projesini kabul etmek zorunda kalmis ve
kanal 1869′da büyük bir törenle açilmistir.
I.MESRUTIYET DÖNEMI
Avrupa devletleri ve özellikle Rusya’nin kiskirttigi topluluklar,
bagimsizliklarini ilân etmek için harekete geçmekteydiler. 1866′da Girit
Isyani çikti. Yunanistan’a baglanmak amaciyla baslayan isyan
bastirilmasina ragmen, Avrupa devletleri araya girerek sultanin Girit’e
yeni bir statü vermesini sagladilar (1868). Rusya tarafindan olusturulan
komitalar vasitasiyla Bulgarlar ayaklandirildi. Onlara da genis haklar
verildi (1870). Fakat bununla yetinmeyen Bulgarlar, Bosna ve Hersek’teki
karisikliklarin ardindan yeniden ayaklandilar (1875-76).
Bulgar isyani sert biçimde bastirildi. Fakat bu sirada Genç Osmanlilar,
Abdülaziz’e baslattiklari muhalefeti, mücadeleye dönüstürdüler. Nihayet
Mithat Pasa’nin öncülügündeki yenilikçi idareciler Abdülaziz’i tahttan
indirerek yegeni V.Murat’i basa geçirdiler(30 Mayis 1876). Ancak
hastaligi sebebiyle üç ay sonra o da tahttan indirilerek, Kanun-i
Esasi’yi ilân edecegini beyan eden kardesi II.Abdülhamit Osmanli tahtina
çikarildi.
Bu arada Rusya’nin Osmanli Devleti’ne baski kurmasini kendi menfaatine
aykiri gören Ingiltere, Balkanlardaki bunalimi görüsmesi için
Istanbul’da uluslar arasi bir konferans toplanmasini saglamisti.
Istanbul Konferans çalismalarini sürdürürken II.Abdülhamit Mesrutiyet’i
ilân etti (23 Aralik 1876). Kurulacak Meclis-i Mebusan’da bütün
topluluklar temsil edilebilecekti. Parlâmenter monarsi, Istanbul
Konferansi’nin toplanis sebebini tamamen ortadan kaldirmasina ragmen,
konferansa katilan devletler, Balkan topluluklarinin bagimsizliklarini
istediklerinden bir sonuca varilamadi. Osmanli Devleti’nin çagrilmadigi
Londra’da toplanan bir baska konferansta, büyük devletler isteklerini
tekrarladilar. Rusya, Osmanli Devleti’ne alinan kararlari kabul ettirmek
için savas ilân etti.(Nisan 1877). Tarihimizde “93 Harbi” diye bilinen
1877-1878 Osmanli Rus Harbi, askerî ve siyasî bakimdan önemli sonuçlar
dogurmustur.
Kanun-i Esasi’nin kabulü ile açilan Genel Meclis, padisah tarafindan
seçilen Ayan Meclisi ve halk tarafindan seçilen Mebusan Meclisi’nden
ibaretti. Londra Konferansi’ndan önce çalismaya baslayan bu meclis,
hükûmet tarafindan sunulan teklif ve kanun tasarilarin karara baglayarak
ilk dönem çalismalarini tamamlamisti. Ancak 93 Harbi’nin sürdügü
sikintili zamanlarda meclisteki azinlik mebuslari çalismalari sekteye
ugrattigi gibi, bunalimin artmasini da sagliyorlardi. Nitekim Gazi Osman
Pasa’nin büyük bir kahramanlik göstererek 5 ay savundugu Plevne’yi asan
Ruslar, Yesilköy’e kadar ilerlemislerdi. Dogu’da ise ancak Erzurum
önlerinde durdurulmuslardi. Meclis savasin gidisatindan hükûmeti ve
padisahi sorumlu tutarak, siyasî tansiyonu yükseltmekteydi. II.
Abdülhamit, devletin ileri gelenleri ve bazi mebuslarla yaptigi
toplantidan bir sonuç alamayinca, Kanun-i Esasi’nin kendisine verdigi
yetkiyi kullanarak, etnik yapisinin karisikligi sebebiyle çalismalari
aksayan meclisi kapatti (14 Subat 1878). Bu I.Mesrutiyet’in sonu
demekti.
BERLIN KONGRESI VE BALKANLARDAKI GELISMELER
Istanbul önlerine kadar gelmis olan Rusya ile Yesilköy (Ayastefanos)
Antlasmasi imzalandi (3 Mart 1878). Bu anlasmayla, sözde Osmanli’ya
bagli Dobruca, Dogu Makedonya ve Trakya’yi içine alan Büyük Bulgaristan
Prensligi kuruluyor; Romanya, Sirbistan ve Karadag bagimsizliklarina
kavusuyordu. Ancak, 2.Abdülhamid hanin büyük siyasi dehasiyla Avrupayi
ayaklandirmis, Rusya’nin genislemesinden rahatsizlik duyan Avrupa
devletlerinin araya girmesiyle bu anlasma hükümleri yürürlüge giremedi.
Ingiltere donanmasini harekete geçirdi. Osmanli Devleti ile yaptigi bir
anlasmayla Kibris’a yerlesti ( 4 Haziran 1878). Araya giren Bismark,
ülkesinde bir konferansa ev sahipligi yaparak hem muhtemel bir savasi
önlemek hem de Almanya’nin menfaatlerini korumak istiyordu. Nitekim
Osmanli Devleti, Ingiltere, Fransa, Avusturya, Almanya, Italya ve
Rusya’nin da katildigi Berlin Kongresi 13 Temmuz 1878′de imzalanan bir
anlasmayla son buldu. Bu anlasma, artik Rusya’nin yani sira, diger
devletlerin de parçalamaya çalistiklari Osmanli’dan, kendi paylarini
alma anlasmasiydi. Berlin ve Ayestafanos antlasmalarinda öngörüldügü
gibi, Sirbistan, Karadag ve Romanya’nin bagimsizligi onaylandi.
Bulgaristan üç bölüme ayrildi. Bulgaristan Prensligi haricinde müstakil
bir Dogu Rumeli eyaleti olusturuldu. Girit’in statüsüne benzer bir
statüyle Makedonya, Osmanli Devleti’nin elinde kaldi. Yunanistan Tesalya
ve Epir’in bir bölümünü aldi. Bosna-Hersek, Avusturya tarafindan isgal
edildi. Rusya, Kars, Ardahan ve Batum’a sahip oldu. Berlin Kongresi,
büyük devletlerin Osmanli Devleti’ni paylasma ve ortadan kaldirma
arzularinin bir neticesi idi. Balkanlarda büyük devletlerin
inisiyatifiyle ortaya çikan küçük devletçikler, bölgede o dönemden
günümüze kadar ulasan siyasî ve etnik çatismalarin piyonlari olmaktan
öteye gidemediler. Nitekim Avusturya’nin ve Rusya’nin Balkanlarda
nüfuzlarini artirmalari, Balkan Savaslari ve I.Dünya Savasi’nin
çikmasina yol açacaktir.
Berlin Kongresi’nin sonuçlari kisa zamanda ortaya çikmaya baslamisti.
Balkanlardan bir pay alamayan Fransa, önceden nüfuz sahasina dahil
ettigi Cezayir ile Tunus arasindaki sinir problemini bahane ederek,
Tunus’u isgal etti (1881). Fransa ile Ingiltere arasinda çekismeye sahne
olan Misir’da, Hidiv Ismail Pasa’ya karsi baslatilan bir askerî
ayaklanma ile ortaya çikan durum Istanbul’da görüsülürken, Ingilizler
Iskenderiye’yi topa tuttu. Osmanlilarin karsi çikmalarina ragmen
Ingilizler Misir’i ele geçirdiler(1882). Bulgaristan Prensligi, Dogu
Rumeli’de çikan isyani degerlendirerek (1885), bölgeyi kontrolü altina
aldi. Osmanli Devleti Rusya’nin baskisi sonunda, Kircaali ve Rodop
disindaki Dogu Rumeli Valiligi’nin Bulgar Prensligi’nin idaresine
geçmesini kabul etmek zorunda kaldi (1886). Ikinci Mesrutiyet’in ilâni
sirasinda ise Bulgarlar bagimsizliklarini ilân ettiler (1908). Bulgar,
Yunan ve Arnavutlarin hak iddia ettigi Makedonya’da çikan olaylar
Osmanli kuvvetleri tarafindan bastirildi. Fakat, Rusya ve Avusturya
devreye girerek Osmanli hâkimiyetindeki Makedonya’da, ülkelerinden iki
gözlemcinin görev yapmasini sagladilar (1893). Megalo Idea adini verdigi
Bizans’i diriltme çabasindaki küçük Yunanistan, 1896′da çikan isyani
bahane ederek Girit’i ilhaka yeltendi (1896). Osmanlilar Dömeke Meydan
Savasi ile Yunanlilari büyük bir bozguna ugrattilar (1897). Fakat Rusya
ve Avrupa devletlerinin müdahalesi ile Istanbul’da toplanan bir
konferans ile Girit’te valiligine Yunan kralinin oglunun getirildigi
özerk bir yönetim kurulmasi, adanin fiilen Yunanistan’a birakilmasi
anlamina geliyordu.
93 Harbi’nden sonra sun’i bir Ermeni Meselesi ortaya çikarilmisti.
Osmanli Devleti’ne bagliliklari sebebiyle “millet-i sadika” olarak
adlandirilan Ermeniler, önceleri Dogu Anadolu’yu ele geçirmek isteyen
Rusya ve ardindan Ingiltere tarafindan kullanilmaya basladilar. Hinçak
ve Tasnak tedhis örgütlerini kurarak, Istanbul ve tasrada terör yaratan
bazi Ermeniler özellikle Ingilizler tarafindan destekleniyorlardi.
Dogu’da hiçbir zaman çogunluk olamayan Ermenilere kurdurulacak bir
devlet ile Rusya Akdeniz ve Orta Dogu’ya sizabilecekti. Ingiliz
himayesindeki bir Ermeni devleti ise aksine bunu önleyebilirdi. Her iki
tarafinda kullandigi Ermeniler 1889′dan itibaren tedhise basladilar.
Van, Erzurum ve Bitlis’te çikan olaylar bastirildi. Ardindan baskentte
Osmanli Bankasi’na kanli bir baskin yaparak bankayi isgal ettiler.
II.Abdülhamit’e yönelik bir suikast tesebbüsünde bulundular. I.Dünya
Savasi ve Istiklal Harbi yillarinda da Ermeniler devlet aleyhine
faaliyetlerini devam ettirmislerdir.
II. MESRUTIYET DÖNEMI
I.Mesrutiyet’in kaldirilmasindan sonra II.Abdülhamit içte ve dista
meydana gelen olumsuz gelismelerin de etkisiyle, hassas ve planli bir
yönetim sergilemeye baslamisti. Mesrutiyet taraftarlari da buna karsilik
muhalefetlerinin dozunu artirmislardi. Osmanlilik fikrinin temsilcisi
olan Sadrazam Midhat Pasa 1881′de ölüm cezasina çarptirilmis, sonra
affedilerek, Arabistan’a sürgüne gönderilmis ve 1883′te öldürülmüstü.
Ali Suavi, Ziya Pasa ve Namik Kemal gibi kisiler de sultan aleyhine
faaliyetlerini sürdürüyorlardi.Balkanlardaki çalkantilarin yani sira
Osmanli Devleti iktisadî açidan da çok zor durumda idi. Devlet iç ve dis
borçlarini kapatabilmek için batililarin elindeki Osmanli Bankasi ile
malî bir anlasma imzalamak zorunda kalmisti (1879 ve 1881). Buna göre
banka mali yardimlari karsiliginda, devletin bazi gelirlerini
devraliyordu. Ingiliz ve Fransizlarin kontrolünde bu maksatla kurulan
Düyun-i Umumîye Idaresi Osmanli ülkesini âdeta bir sömürge hâline
getirecektir. Genç Türkler veya Jön Türkler adi verilen ve yurt disinda
ve içinde faaliyet gösteren vatan hainleri ve koyu bir Mesrutiyet
taraftarlari, Istanbul’da Ittihad-i Osmani dernegini kurmuslar ve bu
dernek 1894/95′te Ittihat ve Terakki Cemiyeti adini almisti. Selanik’te
Enver ve Niyazi Pasalar gibi subaylarin da katilmasiyla güçlenen
Ittihatçilar, Osmanli devletini ancak Kanun-i Esasî’nin yeniden
kabulünün kurtarabilecegini düsünüyorlardi. Kolagasi Niyazi Bey ve ona
katilan Enver Bey’in Resne’de isyan ederek daga çikmalari üzerine
II.Abdülhamit anayasayi yürürlüge koyarak II.Mesrutiyet’i ilân etti ((23
Temmuz 1908).
17 Aralik 1908′de meclis yeniden açildi. Yapilan seçimlerde Ittihat ve
Terakki Firkasi basari saglamisti. Ancak bu gelismeler esnasinda
Bulgaristan bagimsizligini elde etmis ve Girit meclisi Yunanistan’a
ilhak karari almisti.
Isgal altindaki Bosna Hersek ise Avusturya tarafindan fiilen ilhak
edilmisti (5 Ekim 1908) Millî bir politika izlemeyi amaçlayan
Ittihatçilar, olumsuz gelismelerin de etkisiyle gittikçe otoriter bir
idare olusturmaya baslamislardi. Bazi Avrupa devletlerinin de
kiskirtmasiyla isyan ettiler. II.Abdülhamit olaylari önleme imkani
oldugu halde kardes kaninin dökülmesini arzu etmediginden isyancilara
karsi çikmadi. Bunun üzerine Mahmut Sevket Pasa komutasindaki ordu
Selanik’ten yola çikti. Ve büyük bir isyan baslatti.Isyani çok kolay
bastirabilecek olan II.Abdülhamit,kardes kaninin dökülmesini
istemediginden isyancilara karsi çikmadi ve isyancilar tarafindan
tahttan indirildi. (27 Nisan 1909) ve kardesi V. Mehmet Resat yerine
getirildi.Burada büyük sahsiyet ve büyük devlet adami 2.Abdülhamidi
Rahmetle aniyoruz.Ülkeyi çok kötü sartlarda büyük basariyla idare eden
büyük devlet adami 2.Abdülhamid bir gün mutlaka Dünya savasinin çikip
Avrupa ülkelerinin birbirlerine girecegini biliyordu ve bütün
siyasetlerini buna göre planlamisti.Ama kendini bilmez bazi Ittihatciler
koskoca Osmanli devletini birkaç hayalleri ugruna Dünya savasina
katarak Osmanli Imparatorlugunun yokolmasina vesile oldular.
V.Mehmed (1909-1918) devlet idaresinde inisiyatifi Ittihatçi hükûmete
birakmisti. Yeni iktidar zamaninda da felâketler birbirini takip etti.
Osmanli Devleti hizla dagilma devrine girmekteydi.
TRABLUSGARP SAVASLARI
Osmanlilarin iç isleri ve Balkanlardaki gelismelerle ugrasmasini
firsat bilen Italyanlar, Avusturya’nin Bosna-Hersek’i ilhak etmesi
(1908), Arnavutlarin isyani (1910) gibi olaylardan da cesaretlenerek,
pastadan pay alabilmek için Trablusgarp’a asker çikardi. (Eylül 1911).
Italyan donanmasi denizden, Ingilizler ise Misir’i ellerinde
bulundurdugundan karadan, Osmanlilarin bölgeye asker göndermesini
imkânsiz hâle getirmisti. Bu sebeple Osmanli hükûmeti gizlice Türk
subaylarini bölgeye göndererek mahallî bir direnisi örgütleme yolunu
seçmisti. Osmanli ordusu Italyanlara karsi büyük basarilar kazandi.
Savasi kazanamayacagini anlayan Italya, Osmanlilari barisa zorlamak için
Oniki Ada’yi isgal etti. Ancak bundan ziyade Balkanlarda baslayan savas
Osmanlilarin barisi imzalamaya zorladi. Usi Antlasmasi ile Italyanlar
isgal ettikleri yerleri muhafaza ettiler (1912)
BALKAN SAVASLARI
Türk-Italyan Savasi’nin basladigi sirada Balkan devletleri aralarindaki
anlasmazliklari bir tarafa birakarak, Osmanli Devleti’ne karsi bir
ittifak olusturdular. Rusya’nin mimarliginda gerçeklesen Bulgar-Sirp
ittifakina daha sonra Yunanistan ve Karadag da katildi (1912). Karadag
ile baslayan savasa 18 Ekimde diger Balkan devletleri de istirak etti.
Bu sirada Osmanli askerleri, subaylarin bir kisminin politik
çekismelerle mesgul olmasindan dolayi daginik bir hâldeydi. Bunun
sonucunda Balkan devletleri, Osmanlilar karsisinda kendilerinin de
beklemedigi bir zafer kazandilar. Yunanlilar Ege adalarini ele
geçirdiler. Sirplar Kumanova’da üstünlük sagladilar. Sirplarin denize
çikmalarini önlemek için Avusturya’nin destegi ile Arnavutluk
bagimsizligini ilan etti (28 Kasim 1912).
Bulgarlar ise Edirne’yi ele geçirerek Çatalca’ya kadar ilerlediler. (19
Kasim 1912). 16 Aralikta Londra’da baslayan görüsmeler bir ara
iktidardan düsen Ittihatçilarin yeniden is basina gelmesi üzerine
kesilmisti. Nihayet Mayis ayinda Londra Antlasmasi imzalanarak I.Balkan
Savasi sona erdi. Gelibolu Yarimadasi hariç Trakya, Bulgaristan’a
verildi. Makedonya’nin büyük bir kismi Yunanistan ve Sirbistan arasinda
paylasildi. Özellikle Makedonya’nin paylasimi Bulgarlari rahatsiz
etmekteydi. Sirbistan ve Yunanistan, Bulgarlara karsi ittifak olusturdu.
Bu ittifaka Romanya da katildi. Bulgaristan ile bu ittifak savasa
girince, durumdan faydalanmak isteyen Osmanli Devleti de Bulgar
isgalindeki topraklari geri almak için harekete geçti. Kirklareli ve
Edirne kurtarildi. II.Balkan Savasi, taraflarin imzaladigi Bükres
Antlasmasi ile sona erdi (1913). Bulgaristan ile imzalanan Istanbul
Antlasmasi ile, Meriç nehri iki ülke arasinda sinir oldu.
Bulgaristan’daki Türklerin haklari belirlendi (29 Eylül 1913).
Yunanistan ile imzalanan Atina Antlasmasi ile ise Girit’in Yunanistan’a
birakilmasi kabul edildi (14 Kasim 1913). Büyük devletler bu
anlasmalardan sonra Çanakkale Bogazi yakinlarindaki Bozcaada ve Imroz’u
Osmanlilara geri verdiler. Balkan Savaslari, Balkanlardaki Türk
varliginin büyük bir kiyima ugramasina sebep olmustur. Yüz binlerce Türk
savaslar sirasinda ve sonrasinda aç ve yokluk içinde buradan göç etmek
zorunda kalmistir.
I.DÜNYA SAVASI VE OSMANLI DEVLETi’NIN YIKILISI
Sadrazam Mahmut Sevket Pasa’nin öldürülmesi ile (21 Haziran 1913),
Ittihat ve Terakki Firkasi, hükûmetin idaresini tamamen ellerine
geçirmisti. Enver, Talat ve Cemal Pasalar, Osmanli Devleti’nin iç ve dis
politikasini belirlemede en etkili nazirlardi. Balkan savaslarindan
sonra, ordu ve donanmayi güçlendirmek isteyen hükûmet, Avrupa
devletlerinden mühendisler ve askerî uzmanlar getirtmekteydi. Osmanli
Devleti, dis siyasetini de, dengeleri gözeterek yeniden belirlemek
ihtiyacini hissetmekteydi. Emperyalist devletler, nüfuz alanlarini
korumak veya genisletmek maksadiyla siyasî, askeriî ve iktisadî açidan
ittifaklar olusturmaktaydi. Ingiltere ve Fransa’ya nazaran sömürgecilige
geç baslayan Almanya, Afrika, Avrupa ve Orta Dogu’da nüfuz sahasini
genisletmek istiyor ve Osmanli Devleti’ne bu maksatla yakin durmayi
yegliyordu . Avusturya-Macaristan Imparatorlugu da, Balkanlarda
Panislâvizmi gerçeklestirmeye çalisan Rusya’ya karsi Almanlarla is
birligi içindeydi. Ingiltere ve Fransa tarafindan pay edilmis Kuzey
Afrika’da gözü olan Italya da bu ittifaka yakindi. Dolayisiyla Almanya
önderligindeki Üçlü Ittifak’in (Almanya, Avusturya-Macaristan ve Italya)
dogal rakibi, Ingiltere’nin öncülügündeki Fransa ve Rusya’dan olusan
Üçlü Itilâf (Anlasma) devletleri idi. Avusturya-Macaristan Veliahti
Ferdinand’in, Sirbistan ziyareti esnasinda bir Sirp tarafindan
öldürülmesi (28 Haziran 1914), bu iki cepheyi sicak savasa sokmaya
yetti. Daha sonra Romanya, Japonya ve ABD Itilaf Devletleri, Bulgaristan
ve Osmanli Devleti ise Ittifak devletleri safinda bu savasa girdiler.
Osmanli Devleti savastan önce Ingiltere ve Fransa’ya yakin bir politika
izlemek istedi. Ancak Enver pasa ve sözde Osmanli idaresini ellerinde
bulunduran Ittihad ve Terakki cemiyeti yapmis oldugu büyük hatalarla
Osmanli devletini Birinci Dünya Savasina sokmuslardir. Özellikle Enver
ve Talat Pasalar, Osmanli Devleti’nin yeniden silkinmesi ve
kaybettikleri topraklari kazanabilmesi için Almanya’nin yaninda yer
almayi uygun buluyorlardi. Hükûmet baslangiçta tarafsiz kalmayi tercih
etmisti. Almanlarin II.Abdülhamit devrinden itibaren Osmanli Devleti’nin
yenilesme çabalarina katkida bulunmasi ve bu maksatla gönderdikleri
askerî ve sivil uzmanlarin varligi, Itilaf Devletleri’nin, Osmanli
Devleti’nin tarafsiz kalamayacagi süphesini artiriyordu. Bu tutum,
dolayisiyla Almanya yanlilarinin tezini kuvvetlendirmekteydi. Enver ve
Talat Pasa’nin öncülük ettigi bu grup, Almanlarin yaninda savasa
girmekle, Kafkaslar, Balkanlar ve Ege’de kaybedilen topraklarin geri
alinabilecegi ve Osmanli Devleti’ni nefes alamaz hâle getiren
kapitülâsyonlar ve düyun-i umumîden kurtulunabilecegini öne
sürmekteydiler. Nitekim Almanya’ya ait Goben ve Breslav zirhlilarinin
Türk bayragi çekilerek, Rus limanlarini bombalamasi, Osmanli Devleti’nin
Almanya safinda savasa girmesine vesile olacaktir (1 Kasim 1914).
Osmanli Devleti I.Dünya Savasi’nda tam yedi cephede mücadele etti;
Kafkasya, Kanal, Hicaz ve Yemen, Irak, Suriye ve Filistin, Galiçya ve
Çanakkale. Bütün cephelerde Osmanli askerleri büyük bir kahramanlik
örnegi gösterdiler. Ancak, yedi cephede birden savasi sürdürmek, zor
sartlar içerisinde bulunan Osmanli Devleti için çok güçtü. Enver
Pasa’nin kumanda ettigi Kafkas Cephesi’nde Osmanlilar büyük zayiat
verdiler. Dogu Anadolu ve Trabzon düstü. Kanal (Süveys) cephesinde ise
Cemal Pasa, Fransiz ve Ingilizlere basariyla direndi. Hicaz ve
Yemen’deki Osmanli birlikleri, destek görmemelerine ragmen, kutsal
yerleri korumak ugruna, harbin sonuna kadar Serif Hüseyin ve Ingilizlere
karsi koydular. Basra’ya çikan Ingilizler Kuttü’l-Amare’de büyük bir
bozguna ugradilar. Komutanlari General Townshend esir edildi (29 Nisan
1916) Ancak, 1918′de yeni birliklerle saldiran Ingilizler, ihanet eden
Arap kabilelerinin de yardimiyla Basra’da oldugu gibi, Suriye’de de
saldirilarini artirdilar.Osmanlilar, en büyük direnmeyi Çanakkale’de
gösterdiler. Itilaf Devletleri 19 Subat 1915′den itibaren muazzam bir
donanma ve yüz binlerce askerle saldiriya geçtiler. 18 Mart’ta Itilaf
donanmasina ait pek çok gemi batirildi. Ardindan Gelibolu
Yarimadasi’ndaki Settü’l-Bahir ve Ariburnu’na asker çikararak, karadan
da saldiriya geçtiler. Anzak ve Hint birliklerinin de katildigi kara
savaslari, tam bir ölüm kalim savasi oldu. Itilaf Devletleri geri
çekilmek zorunda kaldi.
Bütün dünyaya ögretilen “Çanakkale Geçilmez” sözü, 250 bin Türk
evlâdinin sehit kaniyla yazilan bir büyük destan oldu. Itilaf
Devletlerinin Çanakkale bozgunu, Rusya’nin yardim alma ümitlerini suya
düsürmüs ve bunun neticesinde gerçeklesen Bolsevik Ihtilâli, Çarlik
Rusyasi’nin sonu olmustur. Rusya’nin savastan çekilmesi üzerine 7 Aralik
1917′de imzalanan anlasmayla Dogu cephesinde Türk-Rus Savasi sona
ermistir.
Osmanli Devleti, I.Dünya Savasi’nda yedi düvele karsi muhtesem bir
mücadele sergilemistir. Ancak 29 Eylül 1918′de Bulgaristan’in teslim
olmasi Osmanlilar ile Almanya arasindaki irtibatin kesilmesine yol
açmistir. Müttefiklerinin savastan yenik ayrilmasiyla birlikte
Osmanlilar da ateskes anlasmasini imzalamak durumunda kalmislardir.
Ittihat ve Terakki Firkasi’nin hükûmetten çekilmesinin ardindan kurulan
Ahmet Izzet Pasa baskanligindaki hükûmet, Bahriye Naziri Rauf Bey
baskanligindaki bir heyeti Limni’nin Mondros limanina göndermis ve
Mondros Ateskes Anlasmasi’nin imzalanmasiyla (30 Ekim 1918), Osmanlilar
resmen savastan çekilmislerdir. Ateskes anlasmasiyla Itilaf Devletleri,
Osmanli ülkesini isgal etme hakkini elde etmislerdir. Bu durum, Osmanli
Devleti’nin fiilen paylasilmasi demekti.
Nitekim, Ingiliz, Fransiz, Italyan birlikleri bu anlasmaya dayanarak
Anadolu’da isgallere baslamislar, Asirlarca Osmanlinin hâkimiyetinde
yasayan Yunanlilar da, agabeylerinin müsaadesiyle Izmir’e asker
çikarmislardir (15 Mayis 1919). Isgallere karsi Anadolu halkinda büyük
bir infial yaratmis ve, düsmana karsi “Milli Mücadele” baslamistir.
Itilaf Devletlerinin Sevr Anlasmasi’ni Istanbul hükûmetinin imzalamak
(10 Agustos 1920), zorunda kalmasi Milli Mücadele’nin güçlenmesinden
endise eden düsmanlarin bir an önce Osmanli varligini ortadan kaldirmayi
amaçlamalarindan baska bir sey degildi. Fakat bu anlasma hükümleri
hiçbir zaman uygulanamadi. Halkin açtigi Milli mücadele iradesi,ve
savasi bu oyunlari bozdu. Istiklâl Harbi’nin kazanilmasiyla Türkiye
Cumhuriyeti Devleti kurulmus oldu. Yeni Türk devleti 1 Kasim 1922′de
saltanati kaldirdi. Dolayisiyla bu tarih 622 yil devam eden Osmanli
Devleti’nin de resmen sonu oluyordu.
19.YÜZYIL ISLAHATLARI
Alemdar Mustafa Paşa ve 2.Mahmut’un Padişah olması:
Kabakçı Mustafa isyanı sonucunda Rusçuk ayını Alemdar Mustafa Paşa
İstanbul’a gelerek tekrar 3.Selim’i tahta geçirmek istemiş fakat 3.Selim
öldürülmüş oluğundan 2.Mahmut’u hükümdar yapmıştır.2.Mahmut tahta
çıktığında Alemdarı sadrazamlığa getirmiştir.(1808)
Alemdar Mustafa Paşanın Islahatları:
Rumeli ve Anadolu’da ki ayanlarla Sened-i İttifak
(1808)imzalamıştır.Ayanlarla devlet arasında kurulacak ilişkilerde esas
olacak prensipler belirlenmiştir.
Önemi:
Sened-i İttifakla Osmanlı devletinde ilk kez padişah kendi dışında başka
bir gücün varlığını kabul etmiştir.Ve ilk kez Osmanlı padişahlarının
yetkileri kısıtlanmıştır.Alemdar Sekban-ı Cedid ordusunu kurmuştur.Fakat
bu durum Yeniçerileri rahatsız etmiş ve isyan edip Alemdar’ı öldürerek
Sekban-ı Cedid’i kaldırmışlardır.
2.MAHMUT DÖNEMİ ISLAHALARI
A)İdari Alanda
Divan-ı Hümayun kaldırılarak yerine Nezaretler(Bakanlıklar) kurulmuştur.
Tımar ve zeamet kaldırılarak devlet memurlarına maaş bağlanmıştır.
Askerlik işlerini düzenlemek için Dar-ı Şura-ı Askeri.Mülkiye işlerini
düzenlemek için Dar-ı Şura-ı Bab-ı Ali ve 1838 ve Meclis-i Vala-i
Ahkam-ı Adliye kuruldu.Bu meclisler danışma niteliğinde kararlar almaya
yetkiliydiler.Padişah kararları onaylarsa yürürlüğe giriyordu.
İdari birim olarak muhtarlıklar kurulmuştu.
Posta teşkilatı düzenlenmiştir.
Ülke dışı seyahatlerde pasaport uygulamasına başlanmıştır.
Ölen yada azledilen devlet memurlarının mal varlığına devletin el koyması demek olan Müsadere kaldırılmıştır.
Sağlık teşkilatı için önemli olan karanana ilk kez uygulanmıştır.
Memurların kılık kıyafeti yeniden düzenlenmiş ve fes,ceket,pantolon resmi kıyafet olarak kabul edilmiştir.
İller merkeze bağlanmıştır.Merkezi dinlemeyen valilerle mücadele edilmiştir.
B)Askeri Alanda
Sekban-ı Cedid Ordusunun sonra bu orduya benzer Eşkinci Ocağı kurulmuş
fakat Yeniçeriler isyan ederek bu orduya da son vermişlerdir.
Yeniçeri Ocağının Kaldırılması
Yeniçerilerin savaşlardaki yetersizliklerinden,halk arasındaki
taşkınlıkları ve devlet idaresine karışmaları üzerine halkın ve ulemanın
desteğiyle Yeniçeri Ocağı kaldırılmıştır.(1826)
Yorum:Yeniçeri Ocağının kaldırılması ile ıslahatların önündeki önemli
bir engel kaldırılmış,padişahların ülke içindeki otoriteleri tekrar
artmıştır.
Yeniçeri Ocağının Avrupa usulünde Asakır-ı Mansure-i Muhammediye adıyla
yeni bir ordu kurulmuştur.(Bölük,tabur,alay şeklinde düzenlenen
ordudur.)
Seraskerlik(Başkomutanlık)makamı oluşturulmuştur.Eyaletlerde ortaya
çıkan boşluğu doldurmak için 1834 yılında Redif birlikleri kurulmuştur.
1836’da Anadolu ve Rumeli de Müşirlikler kurulmuş ve Redif birlikleri
bunlara bağlanarak,müşirler hem idari hem de askeri yetkiler
üstlenmiştir.
İlk defa nüfus sayımı yapılmıştır.(1831)(Nüfus sayımı askeri nitelikte olmuştur.Yalnızca erkekler sayılmıştır.)
Mehteran Bölüğü kaldırılıp Mızıka-ı Hümayun kurulmuştur.
C)Kültür ve Eğitim Alanında
İlk kez Avrupa tarzı eğitim kurumları açılmıştır.
1826’da Tıphane-i Amire (Askeri tıp oklu) açılmıştır.Daha sonra Mektep-i
Maarif-i Adliye(Devlet memuru yetiştirmek için) Mektep-i Ulum-ı
Harbiye,Mektep-i Bahriye açılmıştır.Enderun kapatılmıştır.
1828 yılında kurulan Mektep-i Rüşdiye Nezareti ile Osmanlı devletinde
eğitim-öğretim yeni boyutlar kazanmıştır.Bu gelişme Osmanlı toplumunda
bir probleme sebep olmuştur.Osmanlı eğitimin de dünya görüşleri eğitimi
anlayışı ve yöntemleri tamamen ters iki kutbun doğmasına yol
açmıştır.(Kültür çatışması ortaya çıkmıştır)
Askeri İdadi (Askeri Lise)açılmıştır.
Takvim-i Vekayi adıyla ilk resmi gazete yayınlanmıştır.
Avrupa tarzı müzik serbest bırakılmıştır.
İlk kez yabancı dil okulu açılmıştır
Avrupa’ya ilk kez öğrenci gönderilmiştir.
İlköğretim zorunlu hale getirilmiştir.
D)Ekonomi Alanında
Yabancı mallara karşılık yerli malların kullanımı teşvik edilmiştir.
Müslüman tüccarları teşvik amacı ile vergiler azaltılmıştır.
1838 Balta Limanı Antlaşması ile İngiltere’ye ticari imtiyazlar verilmiştir.
Bu antlaşma ekonomik ıslahatlara büyük darbe vurmuştur.
TANZİMAT FERMANI(1839)
Padişah Abdülmecit döneminde Mustafa Reşit Paşa tarafından
hazırlanmıştır.Devleti çöküntüden kurtarmak Mısır sorununda Avrupa’nın
desteğini almak ve önceki ıslahatların eksikliklerini gidermek için ilan
edilmiştir.
Esasları;
Müslüman ve gayr-ı Müslim bütün tebanın ırz,namus,can ve mal güvenliği devlet garantisinde olacak.
Mahkemeler açık olacak,hiç kimse yargılanmadan cezalandırılmayacak.
Kanun önünde herkes eşit sayılacak.
Vergiler gelire göre toplanacak.
Herkes malının sahibi olacak,varislerine miras bırakabilecek.
Askerlik işleri düzenlenecek,askerlik vatan hizmeti şeklinde olacak.
Rüşvet ve iltimas kalkacak.
Yorum:
Osmanlı ülkesinde anayasacılık ve demokrasi faaliyetlerinin başlangıcıdır.
Her gücün üzerinde kanun gücü olduğu kabul edilmiştir.
Mülkiyet hakkı devlet garantisine alınmıştır.
Batılılaşma hareketleri hız kazanarak Avrupa’ya daha iyi anlayan aydınlar yetişmiştir.
Avrupa tipi hukuk kuralları yerleşmeye başlamış ve yeni mahkemeler
açılmıştır.Bu durum hukuk birliğinin bozulmasına neden olmuştur.
Bu ferman halkla padişah arasındaki dayanışma sonucu değil padişahın iradesine bağlı olan tek taraflı bir gelişme olmuştur.
Bu fermanı Osmanlı devleti Avrupa baskısı olmadan kendi isteği ile ilan etmiştir.
ISLAHAT FERMANI(1856)
Paris konferansı sırasında Avrupa devletlerinin Osmanlının içişlerine
karışmasını engellemek amacıyla ilan edilmiştir.Devletin bu fermanın
getirdiği esaslara gereksinimi yoktu.
Esasları;
Halka din ve vicdan hürriyeti tanınacak.
Gayr-ı Müslimler küçük düşücü ifadeler kullanılmayacak.
Azınlıklar devlet memuru olabilecek.İl meclislerine de girebilecek.
Askerlik için nakdi bedel kabul edilecek.
Vergisini ödedikten sonra yabancılar da mülk edinebilecek.
Mahkemelerde herkes dinine yemin edebilecek.
Vergiler herkesin gelirine göre toplanacak.
Tarım ve ticaret yeniden düzenlenecek.
Yorum:
Müslüman halka yeni bir şey getirmemiş gayr-ı Müslimlerin haklarını daha da genişletmiştir.
Hiçbir fark gözetmeden Osmanlı toplumunu kaynaştırmak amaçlanmıştır fakat başarılı olunamamıştır.
İltizam sistemi kaldırılmıştır.
Fermana rağmen Avrupa devletleri Osmanlı devletinin içişlerine karışmıştır.
1.MEŞRUTİYET(1876)
Tanzimat fermanı ile Avrupa’yı daha iyi anlayan aydınlar aydınlar
yetişmiştir.Genç Osmanlılar adını alan bu grup meşrutiyet ve anayasanın
yürürlüğe konarak çöküşün önleneceğini savunmuşlardır.Balkan Bunalımı
sırasında başlayan muhalefet hareketi ile Abdülaziz sonrasında
meşrutiyeti ilan edeceğine söz veren 2.Abdülhamit hükümdar
olmuştur.İstanbul Konferansı sırasında Kanun-ı Esasi ilan edilerek
meşrutiyet yönetimine geçilmiştir.
Kanun-ı Esasi’ye Göre;
Yasama görevi Ayan ve Mebusan meclisine aittir.Ayan meclisi üyelerini padişah Mebusan meclisi üyelerini halk seçer.
Hükümet padişaha karşı sorumludur.
Padişahın meclisi kapama,zararlı gördüğü kişileri sürgüne gönderme yetkisi vardır.
Anayasada mülkiyet ve dilekçe hakkı kişi,din,basın,eğitim ve öğretim özgürlüğü gibi temel hak ve hürriyetler yer almıştır.
Dayak ve işkence yasaktır.
Mahkemeler herkese açık olacaktır.
Yürütme görevi padişah başkanlığındaki vekiller Heyetine (bakanlar kurulu’na)aittir.
Kanun teklifini sadece hükümet yapabilir.Meclis ise uygun görürse onaylar
Yorum:
Türk tarihindeki ilk anayasadır.
Halk ilk kez padişahın yanında yönetime katılmıştır.
Halk ilk kez seçme,seçilme ve temsil edilme yetkisini kullanmıştır.Böylece Anayasal ve Demokratik düzene geçilmiştir.
1877 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı sebebiyle meclis kapatılmış
Kanun-ı Esasiye askıya alınmıştır.Böylece 1.Meşrutiyet dönemi sona
ermiştir.
2.MEŞRUTİYET (1908)
1878 yılında meclisin kapatılmasından sonra 2.Abdülhamit’e karşı
oluşturulan muhalefet ortamında İttihat ve Terakki Cemiyeti
kuruldu.Makedonya da başlayan isyan sonucu 23 Temmuz 1908 de
2.Meşrutiyet ilan edilmiştir.İsyanın Makedonya’ya çıkmasında Berlin
antlaşmasıyla Makedonya da ıslahat yapılması etkili olmuştur.İngiltere
ve Rusya arasında yapılan Reval görüşmelerinde bu olayda çabuklaştırıcı
etkiye sahiptir.
2.Meşrutiyet Döneminde Kanun-ı Esasi’de Yapılan değişiklikler
Hükümet meclise karşı sorumludur.
Basına geniş bir özgürlük verilmiş sansür kaldırılmıştır.
Siyasi partiler kurulmuştur.(çok partili sistem)
Padişahın yetkileri en fazla bu dönemde sınırlanmıştır.
Hükümet üyelerini sadrazam seçmeye başlamıştır.
Antlaşmaları meclis onaylamaya başlamıştır.
Kızlar için Yüksek Öğretim Kurumları açılmıştır.
2.Abdülhamit döneminde dış borçları ödeyebilmek için Duyun-u Umumiye
(Genel borçlar) İdaresi kurulmuş,Avrupa tarzında birçok okul açılmış ve
Osmanlı medeni kanunu denen Mecelle hazırlanmıştır.
31 Mart Olayı
2.Meşrutiyetin ilanından sonra çıkan karışıklıkları bahane eden yenilik
aleyhtarları isyan ederek Meşrutiyet idaresine son verilmesini
istemişlerdir.Bunun üzerine merkezi Selanik’te olan Hareket Ordusunun
yardımıyla bastırılan 31 Mart Olayından sonra 2.Abdülhamit tahttan
indirilmiş 5.Mehmet Reşat padişah olmuştur. Not:31 Mart Vakası Osmanlı
tarihinde görülen tek siyasi ve rejime karşı çıkarılan ilk isyandır.
OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ
OSMANLI HAKİMİYET ANLAYIŞI
Osmanlı Devletinde yönetim İslam Hukukuna dayanırdı.İslamla çelişmemek
şartıyla Padişah Örfi Kanunlar koyabilirdi.Bu kanunlar fermanla
ilgililere duyurulurdu.
Osmanlılarda diğer Türk devletlerinde olduğu gibi,”Devlet hanedanın
ortak malı sayılırdı” ancak 1.Murat bu anlayışı değiştirmiş,Tahta
geçebileceklerin sayısını azaltmak böylece taht kavgalarını önlemek veya
kısıtlamak maksadıyla “Devlet ,Padişahın ve oğullarınındır” hükmünü
getirmiştir.Ayrıca Fatih
Kanunname-i Ali Osman ile tam merkeziyetçi bir yönetim
oluşturmuştur.16.yüzyılda 1.Ahmed “Ekber ve Erşed” sistemini yani
ailenin yaşça en büyüğü ve akıllısının padişah olması usulü uygulanmaya
başlamıştır. 19.yy.da Batıdaki gelişmelere uygun olarak Tanzimat
fermanıyla padişahın yetkileri sınırlandırıldı.Meşrutiyetle birlikte
yönetimde meclisin de yer alması usulü getirildi,ama padişahın Tanrı
tarafından verilen yönetim hakkı hiç tartışılmadı.Osmanlılarda Padişah
olma hakkı erkek çocuklarındır,Padişah’ın erkek çocuklarına “ŞEHZADE”
denirdi,Şehzadelerin yetiştirilmesine önem verilir,küçük yaşta devlet
tecrübesi kazanması için sancaklara yönetici olarak tayin
edilirdi,yanlarına da “Lala” denilen devlet adamları verilirdi.Bu usul
1.Ahmed döneminde değiştirilmiş “Kafes Usulü” getirilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder