Karl Heinrich Marx (okunuşu: Karl Haynrih Marks)
(5 Mayıs 1818 Trier – 14 Mart 1883 Londra) 19.yy’da yaşamış filozof,
politik ekonomist ve devrimci. Komünizmin kuramsal kurucusudur. Birçok
politik ve sosyal konuda fikri olmakla beraber, en çok Komünist
Manifesto’nun (1848) giriş cümlesinde özetlediği tarih analiziyle
tanınır: “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları
tarihidir.”[1] Marx, bütün eski sosyoekonomik sistemlerde olduğu gibi
kapitalizmin de kendini yok etmeye yol açacak içsel dinamikler
yaratacağına inanırdı. Nasıl ki kapitalizm eskimiş feodalizmin yerini
aldıysa, sınıfsız bir toplum olan komünizm de “devletin proletaryanın
devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olmadığı” siyasal geçiş
sürecinden sonra onun yerini alacaktır.[2]
Marx, sosyoekonomik değişimlere belirli bir tarihsel zorunluluk
perspektifinden bakardı. Kapitalizm, yapısal durumunun dinamiği ve
çatışması sonucu yerini komünizme kesin olarak bırakacaktır:
“ Modern sanayiin gelişmesi, burjuvazinin ayaklarının altından bizzat
ürünleri ona dayanarak ürettiği ve mülk edindiği temeli çeker alır. Şu
halde, burjuvazinin ürettiği, her şeyden önce, kendi mezar
kazıcılarıdır. Kendisinin devrilmesi ve proletaryanın zaferi aynı ölçüde
kaçınılmazdır. „
—Komünist Manifesto [3]
Öte yandan Marx, bu değişimin organize bir devrimci hareketle
geleceğini söylerdi. Bu değişim, ancak uluslararası işçi sınıfının
birleşik hareketiyle meydana gelir: “Bize göre komünizm, ne yaratılması
gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir
ülküdür. Biz, bugünkü duruma son verecek gerçek harekete komünizm
diyoruz. Bu hareketin koşulları, şu anda varolan öncüllerden doğarlar.”
(- Alman İdeolojisi)
Marx yaşadığı dönemde dünya çapında ünlü bir isim sayılmasa da,
ölümünden kısa bir süre sonra düşünceleri dünya işçi hareketine yön
vermiştir. Marksist Bolşeviklerin Rusya’da Ekim Devrimi’ni
gerçekleştirmesi bunun en büyük örneğidir. 20.yy’da dünyada Marksist
düşüncenin uğramadığı ülke sayısı oldukça azdır. Marksizm, akademik ve
politik çevrelerde en çok tartışılmış konudur.
Yaşamı
Karl Marx,1839,çizim.Prusya Krallığı’na bağlı Trier kentinde yedi
çocuklu Yahudi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak Karl Heinrich Marx
adıyla dünyaya geldi. Babası Heinrich (1777–1838) Aydınlanma düşünürleri
Voltaire ve Rousseau’ya hayrandı. Prusya makamları, bir yahudiye hukuk
diploması vermeyeceği için Prusya resmi mezhebi Lutherciliği seçti,
Hristiyan oldu. Annesi Henrietta (1788–1863), kardeşleri Sophie,
Hermann, Henriette, Louise, Emilie ve Caroline ismindeydi.
Eğitimi
Marx, on üç yaşına kadar evde eğitildi. Trier gymnasium’dan mezun
olduktan sonra, 17 yaşında hukuk okumak için Bonn Üniversitesi’ne kayıt
yaptırdı. Marx’ın edebiyat ve felsefe okuma isteği babasının gelecekte
kendisine ekonomik anlamda bakamayacağı gerekçesiyle reddedildi. Sonraki
sene babası tarafından daha saygın bir üniversite olan Berlin’deki
Friedrich-Wilhelms Üniversitesi’ne yollandı. Bu dönemde Marx birçok şiir
ve hayat hakkında deneme yazmıştır, bu yazılarda üniversitedeki Genç
Hegelciler’in ateist düşüncesinin de etkisi görülür. 1841′de
“Demokritoscu ve Epikürcü Doğa Felsefesi Arasındaki Farklar” isimli
teziyle doktorasını verdi.
Marx ve Genç Hegelciler
Genç Hegelciler, Ludwig Feuerbach ve Bruno Bauer etrafında toplanmış
hocaları Hegel’i eleştiren bir grup felsefeci ve gazeteciden oluşuyordu.
Hegel’in metafizik çıkarımlarını eleştirmelerine karşın, teolojik
boyutundan koparttıkları diyalektik metodu dini ve politikayı analiz
etmekte kullanıyorlardu. Bu grubun bazı üyeleri post-Aristo felsefesi ve
post-hegelci felsefe arasında bir analoji çizer. Bunlardan biri Max
Stirner, Feuerbach ve Bauer’i Biricik ve Mülkiyeti (1845, “Der Einzige
und sein Eigenthum”) isimli kitabıyla eleştirir, bu ateistlerin soyut
kavramları şeyleştirerek dindar bir görünüm kazandığını söyler. Bir
Feuerbach takipçisi olan Marx, bu kitaptan etkilenerek Feuerbach
materyalizmini terk ederek, daha sonra epistemolojik kopuş denilecek
kırılmaya yaklaştı. Bundan sonra Stirner ve Feuerbach’ı eleştirdiği ve
tarihsel materyalizm kavramının temellerini attığı Alman İdeolojisini
(1846 Die Deutsche Ideologie) yazar, ancak bu kitabı yayımlayamaz.[4]
Marksizm
Proletarier aller Länder, vereinigt Euch!
Marks’ın eserleri
1844 Elyazmaları (1844)
Komünist Manifesto (1847-48)
Das Kapital (I.C 1867, II.C 1885, III.C 1894)
Gotha Programı’nın Eleştirisi (1875)
Sosyoloji ve Antropoloji
Genç Marx
Yabancılaşma
Sınıf bilinci
Burjuva
Proletarya
Meta fetişizmi
Komünizm
Kültürel hegemonya
İnsan doğası
Sömürü
Sosyalizm
Üretim ilişkileri
Ekonomi
Marksist ekonomi-politik
Üretim araçları
Üretici güçler • Meta
Değer yasası • Emek gücü
Artı emek • Artı değer
Değişim Değeri ve Kullanım Değeri
Ücret
Üretim biçimleri
Kapitalist üretim tarzı
Pre-kapitalist üretim biçimleri
Asya tipi üretim tarzı
Tarih
Emperyalizm
Ateizm
Sınıf savaşı
Proletarya diktatörlüğü
Sermayenin ilkel birikim süreci
Proletarya devrimi
Proletarya Enternasyonalizm
Dünya devrimi
Sürekli devrim
Felsefi
Diyalektik Materyalizm
Marksist felsefe
Tarihsel Materyalizm
Akımlar ve Eğilimler
Marksizm-Leninizm
Sol Komünizm
Troçkizm • Stalinizm
Maoculuk
Marksist hümanizm
Marksist otonomizm
Varoluşçu Marksizm
Yapısalcı Marksizm
Batı Marksizm
Post-Marksizm
Karl Marks’ı etkileyenler
Arthur Schopenhauer
Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Christian Johann Heinrich Heine
Ludwig Andreas Feuerbach
Max Stirner
Friedrich Engels
David Ricardo
Rus Devrimi
Georgi Plehanov
Vladimir Lenin
Julius Martov
Vissarion Grigorieviç Belinsky
Aleksandr Ivanoviç Gertsen
Leon Trotsky
Jozef Stalin
Nikolay Buharin
Alexei Rykov
Orta Avrupa
Karl Kautsky • Ferdinand Lassalle
Eduard Bernstein • August Bebel
Willhelm Liebknecht
Rosa Luxemburg • Karl Liebknecht
Franz Mehring • Clara Zetkin
Ernst Thälmann
Georg Lukács • Karl Korsch
Avusturya Marksizmi
Max Adler • Rudolf Hilferding
Karl Renner • Otto Bauer
Batı Avrupa v.s
Georges Sorel • Antonio Labriola
Antonio Gramsci • Palmiro Togliatti
José Carlos Mariátegui
Frankfurt Okulu
Max Horkheimer • Theodor Adorno
Herbert Marcuse • Walter Benjamin
Jürgen Habermas • Axel Honneth
Louis Althusser • Étienne Balibar
Nicos Poulantzas • Ernesto Laclau
Troçkist
Ernest Mandel • Tony Cliff
Praxis Okulu
Gilles Deleuze • Antonio Negri
Fredric Jameson • Alan Thornett
Terry Eagleton • Slavoj Žižek
Perry Anderson
1843 Ekim ayının son günlerinde Marx Paris, Fransa’ya gitti. 28
Ağustos 1844 tarihinde Fransanın ünlü bir kafesinde (Café de la Régence)
hayatının ve tarihin en önemli dostluklarından biri kurulur, Marx
Friedrich Engels ile tanışır. Engels’in Paris’e gelmesinin en önemli
sebebi Marx’la tanışmaktır, daha önce bir sefer 1842 yılında Marx’ın
çıkardığı Rheinische Zeitung gazetesinin ofisinde karşılamışlardır. [5]
Engels Marx’a en önemli eserlerinden birini gösterir “1844 Yılında
İngiltere’de İşçi Sınıfının Koşulları.[6]” Paris o dönemde İngiliz,
Alman ve İtalyan devrimcilere ev sahipliği yapıyordu, aynı şekilde Marx
da Arnold Ruge ile çalışmak için Paris’e gelmiştir, ikili
Deutsch–Französische Jahrbücher gazetesini Şubat 1944′te bir defa
çıkarabilir.[7]
Bu gazetenin başarısızlığından sonra Marx, Paris’teki en radikal
Alman gazetesine yazar, Vorwärts, hatta bu gazete Avrupa’daki en önemli
radikal gazete sayılabilir. Marx genellikle Hegel üzerine yazar, Yahudi
Sorunu Üzerine isimli makalesi için çalışır. Fransız Devrimi ve
Proudhon’u inceler[8], proleterya üstüne düşünmeye başlar.
Bauer’e bir cevap niteliği taşıyan ve Genç Hegelciler’e olan
mesafesini belirlediği Yahudi Sorunu Üzerine yayımlanır. Bu makale sivil
haklar ve insan hakları ve politik özgürleşme kavramlarının
eleştirisini içermekle birlikte, Yahudilik ve Hristiyanlık’a da sosyal
özgürleşme noktasından önemli eleştiriler getirir. Engels, Marx’ın
çalışma alanlarını işçi sınıfı nın durumu ve iktisat konularına
yoğunlaştırmasında yardımcı olur. 1844 Elyazmaları’nda bunun ilk
örnekleri yer alır, ancak bu yazılar 1930′lara kadar yayımlanmadan
kalır. Bu elyazmaları temel olarak kapitalizmde insan emeğinin
yabancılaşmasının olgusal analizini içerir.
Ocak 1985′te Vorwärts, Prusya Kralı Frederick William IV’e
gerçekleştirilen suikast girişimine olan desteğini açıkça belirtince
Marx ve arkadaşlarına Paris’i terk etmeleri emredilir. Engels’le
birlikte Brüksel,Belçika’ya geçerler.
Marx bundan sonra kendini Alman İdeolojisi’nde temellerini attığı
tarih çalışmasına ve tarihsel materyalizm görüşüne adar. Bu görüşün
temel savı “İnsanların varlığını belirleyen onların bilinci değil,
tersine onların bilincini belirleyen onların toplumsal varlığıdır.”
olarak özetlenebilir. Marx artık tarihi “üretim ilişkilerine bağlı
olarak” ele almaya başlar ve mevcut endüstriyel kapitalizmin kaçınılmaz
çöküşü üstünde çalışır. Bu dönem, daha sonra akademisyenlerin ayırdığı,
Feuerbach etkisi görülen Genç Marx’tan kopuş dönemidir.
1847 yılında yazdığı Felsefenin Sefaleti, Pierre-Joseph Proudhon ve
Fransız sosyalist düşüncesine bir eleştiri ve cevap niteliği taşır. 21
Şubat 1848 tarihinde, Komünist Birlik ve Avrupa’daki bazı komünist
grupların manifestosu olarak Marx ve Engels’in en ünlü çalışması
Komünist Manifesto yayımlanır.
1848 yılı Avrupa’da köklü devrimlerin başgösterdiği bir yıldır. Marx
yakalanır ve Belçika’dan sınır dışı edilir. Radikal hareketlerin
Fransa’da güçlenmesiyle Marx tekrar Paris’e davet edilir, geri dönerek
devrimci hareketlere tanıklık eder.
1849 yılında tekrar Almanya’ya (Cologne geri döner ve Neue Rheinische
Zeitung gazetesini çıkarmaya başlar. Bulunduğu sürede iki defa
mahkemeye verilir, ikisinden de beraat eder. Gazeteye baskının artması
sonucu Paris’e döner, buradan da yollanır ve en sonunda Londra’ya iltica
eder.
Londra Mayıs 1849′da ömrünün sonuna kadar kalacağı Londra’ya
yerleşir. 1851′de New York Herald Tribune gazetesinde muhabir olarak
çalışır. 1855′te oğlu Edgar’ı tüberkülozdan kaybeder.[9] Parasızlıktan
ve kötü yaşam koşullarından dolayı politik ekonomi üstündeki çalışması
çok ağır ilerlemesine rağmen 1857′de sermaye, özel mülkiyet, ücretli
emek ve devlet üstünde yazdığı 800 sayfalık çalışma vardır. 1858′de
çalışmalarını topladığı Grundrisse ancak 1939 yılında yayımlanacaktır.
Yayımlanan ilk ciddi iktisadı çalışması Ekonomi Politiğin Eleştirisine
Katkı adı altında 1859 yılında olur. Adam Smith ve David Ricardo’nun
teorilerini tartıştığı Artı-Değer Teorileri 1862-63 arası el
yazmalarından oluşur. Bu çalışma da ancak ölümünden sonra yayımlanır. Bu
iki çalışma da Kapital’in ön çalışmalarını ve çeşitli bölümlerini
içerir. 1867′de dev çalışması, kapitalist üretim sürecini analiz ettiği
Kapital’in ilk cildi yayımlanır. İkinci ve üçüncü cildi üstünde
çalışmalarını sürdürür ancak bu ciltler ölümünden sonra Engels
tarafından yayımlanabilir.
Karl Marx, 1861.Kapital’in dev bir araştırma ve analiz olması,
Marx’ın sürdüğü sefalet bu eserin tamamının yayımlanmasını
geciktirmiştir. Bunların dışında zamanının ve enerjisinin önemli bir
kısmını Birinci Enternasyonal’e ayırması da yazma sürecinin ağır
işlemesine sebep olmuştur. Kongrenin düzenlenmesinde aktif olarak görev
alan Marx, kongrede de Mikhail Bakunin önderliğindeki anarşist sol akım
ile ciddi fikir ayrılıkları ve çatışmalar yaşamıştır. 1872′de
gerçekleşen Lahey Kongresi’nde Bakunin’in Marx’ın fikirlerini otoriter
olarak değerlendirmesiyle iki grup arasında büyük çekişmeler yaşanmış,
sonunda Bakunin ve anti-otoriter çevreler kongreden ihraç edilmiştir.
Paris Komünü sırasında yaşananlar, bu kongredeki fikir ayrılıklarının da
önemli bir bölümü buradan kaynaklanır, Marx’ı da derinden etkilemiş ve
Fransa’da İç Savaş makalesiyle Paris Komünü’nü savunmuştur.
Marx’ın sağlığı son on yılda gittikçe bozulmaya başlamıştır, bu
yüzden önceki yıllarında gösterdiği üretkenliği sağlayamamıştır. 1875′te
yayımlanan Gotha Programı’nın Eleştirisi devrim stratejisi, proleterya
diktatörlüğü, kapitalizmden komünizme geçiş ve işçi sınıfı partisi
konularını ele alır. “Herkesten yeteneğine göre, herkese gereksinmesine
göre” prensibinin komünist toplumunun sloganı olması gerektiği bu
kitapta yer alır.
Aile hayatı
Karl Marx, 1882.Karl Marx, bir Prusya baronunun eğitimli kızı Jenny
von Westphalen ile evliydi. Marx ve Westphalen ailelerinin istememesi
yüzünden bu beraberlik önceleri saklı kalmıştır, ama daha sonra çift 19
Haziran 1843 tarihinde evlenmiştir.
Aile, 1850′li yıllarını yokluk içerisinde Londra’nın Soho semtinde
bulunan üç odalı bir evde geçirmiştir. Marx ve Jenny’nin bu yıllarda
dört tane çocuğu vardı, daha sonra Jenny üç çocuk daha doğurmuştur,
fakat yedi çocuktan sadece üç tanesi hayatta kalarak ergenliğe
erişebilmiştir. Manchester’da aile işini yürütmekte olan Engels, bu
yıllarda Marx’ın en büyük maddi destekçisidir. New York Daily Tribune’de
muhabir olarak çalışan Marx, buradan da bir miktar para almıştır. Aile,
Jenny’e 1856 yılında kalan miras sayesinde gene Londra civarında görece
sağlıklı bir yere taşınmıştır. Marx hemen hemen bütün hayatını kıt
kanaat geçirmiştir, yokluk peşini hiçbir zaman tam olarak bırakmamıştır.
Marx’ın çocuklarının isimleri şunlardır: Jenny Caroline (Longuet;
1844–1883); Jenny Laura (Lafargue; 1846–1911); Edgar (1847–1855); Henry
Edward Guy (“Guido”; 1849–1850); Jenny Eveline Frances (“Franziska”;
1851–1852); Jenny Julia Eleanor (1855–1898) ve Temmuz 1857′de henüz ismi
konulmadan hayatını kaybeden bir bebek.
Ölümü
Aralık 1881 de karısı Jenny’nin ölümünden hemen sonra Marx’ın da
sağlığı bozulmuş, son on beş ayını katar hastalığıyla geçirmiştir. Bu
hastalık bronşit ve plöreziye yol açmış, Karl Marx 14 Mart 1883
tarihinde hayatını kaybetmiştir. Öldüğünde uyruksuzdur[10]. Londra’daki
mezartaşının üst bölümünde Komünist Manifesto’nun son cümlesi büyük
harflerle yazar[11] :
“ Bütün ülkelerin işçileri, birleşin! ”
Alt bölümünde ise Feuerbach Üzerine Tezler’in 11. bölümünün sonu yer alır:
“ Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir. ”
Highgate Mezarlığı, LondraMezartaşı Büyük Britanya Komünist Partisi
tarafından, özgün haline de saygı gösterilerek alçak gönüllü bir
mimariyle, 1954 yılında bir anıt haline getirilmiştir[12]. 1970′de el
yapımı bir bombayla bu anıtı yok etmek amacıyla başarısız bir girişim
olmuştur.[13]
Cenazesinde Wilhelm Liebknecht ve Friedrich Engels gibi Marx’ın yakın
arkadaşları konuşma yapmıştır. Engels’in konuşması şu cümleleri
içerir[14]:
“ 14 Mart günü, öğleden sonra üçe çeyrek kala, yaşayan düşünürlerin
en büyüğü artık düşünmez oldu. Ancak iki dakika yalnız bıraktıktan
sonra, odaya girince, onu koltuğunda rahat rahat, ama sonsuzluğa dek,
uyumuş bulduk. ”
Engels ve Liebknecht dışında Charles Longuet ve Paul Lafargue de
cenazeye katılmıştı. Liebknecht Almanca, Longuet Fransızca birer konuşma
yapmış, Fransa ve İspanya’daki işçi partilerinden gelen iki telgraf
okunmuştur. Engel’in konuşmasıyla da toplam 11 kişi bulunan cenaze
töreni tamamlanmıştır.
Marx’ın kızı Eleanor da babası gibi komünist oldu ve onun çalışmalarının düzenlemesini yaptı.
Marx’ın görüşleri
Marksizm aynı zamanda bir praksis felsefedir. Ölümünden sonra Lenin,
Mao, Stalin ve Troçki gibi liderler Marksizmi çeşitli şekilde
yorumlamışlar ve bu yorumların sonucu ortaya koydukları hareketler
Leninizm, Maoizm gibi isimlerle adlandırılmıştır.
Felsefesi
Komünist Manifesto, el yazması.Marx’ın felsefesinin dayanak noktası
insanın doğası ve toplum içindeki yeridir. Hegelci diyalektiğin
yardımıyla insan doğasının değişmezliği kavramını reddeder. Burada
kastedilen insan doğası, fizyolojik ihtiyaçlar değil insanın toplum
içinde yarattığı hareket ve davranış biçimidir. Bunu da “tarihsel süreç”
ve “doğa” kavramlarını bir arada ele alarak yapar. Sosyal koşulların
davranışı belirlemesi, doğanın insanın davranışını belirlemesinden önce
gelir. Ama bu insan doğasının varlığını reddetmez, yabancılaşma teorisi
bunun üstüne kurulur. İnsan emeği kaçınılmaz olarak doğal bir kapasite
kapasite gerektirir ama bu da insan bilincinin aktif rolüne sıkıca
bağlıdır:
“ Örümcek, işini dokumacıya benzer şekilde gördüğü gibi, arı da
peteğini yapmada pekçok mimarı utandırır. Ne var ki, en kötü mimarı en
iyi arıdan ayıran şey, mimarın, yapısını gerçekte kurmadan önce, onu
imgesinde kurabilmesidir. „
—Kapital, 1. Cilt, Üçüncü kısım, 7. bölüm, 1. Kesim [15]
Marx’ın tarih analizi, tarım toplumlarında toprak ve kürek, sanayii
toplumunda madenler ve fabrikalar olarak sayılabilen yani bir malın
üretimi için doğrudan gerekli üretici güçler ve bu üretim araçlarını
kullanan insanların kurduğu sosyal ve teknolojik ilişkileri tanımlayan
üretim ilişkileri arasındaki ayrıma dayanır. Bu ayrım ve bağ üretim
biçimini oluşturur. Marx, Avrupa’da üretim biçiminin değişmesiyle
birlikte feodalizmden kapitalist üretim biçimine geçildiğini söyler.
Marx üretici güçlerin, üretim ilişkileriden daha önce geldiğini ve daha
hızlı değiştiğini söyler. Felsefenin Sefaleti çalışmasında bu durum
şöyle yer alır:[16]
“ Toplumsal ilişkiler, üretici güçlere sıkı sıkıya bağlıdırlar. Yeni
üretici güçler sağlamak için, insanlar, kendi üretim biçimlerini
değiştirirler; kendi üretim biçimlerini değiştirmek, yaşamlarını kazanma
yollarını değiştirmek için de, bütün toplumsal ilişkilerini
değiştirirler. Yeldeğirmeni size feodal beyli toplumu verir; buharlı
değirmen ise, sınai kapitalistli toplumu. ”
Marx toplumdaki sınıfların bu üretim biçimlerine bağlı olarak
oluştuğunu söyler. Bir sınıfı oluşturan insanlar kendi istekleri yahut
bilinçleriyle bir araya gelmiş değildir. Her sınıfın da kendi çıkarına
farklı bir isteği vardır, bu da toplumda çatışmaya yol açar. İnsanlık
tarihinin en kalıtımsal özelliği sosyal sınıfların çatışmasıdır:
“ Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir. ”
Marx insanların kendi emek gücü ve bunla olan ilişkisiyse de
ilgilendi. Yabancılaşma sorunu özellikle Genç Marx’ın ilgilendiği bir
alandır. Kapitalist sistemde insanın kendi doğasına yabancılaşmasıyla,
hem kendi emeğine hem üretim sürecine hem de sosyal ilişkilerine karşı
yabancılaşır. Kapital’de yerini daha ayrıntılı biçimde tanımladığı meta
fetişizmine bırakır.
Yanlış bilinç de Marksist terminoloji içinde önemli bir yere
sahiptir. İdeoloji kavramıyla oldukça yakından bağlantılıdır ve onu
olumsuzlar. Üretim araçlarına sahip sınıf, aynı zamanda kendi dünya
görüşünü de alt sınıflara pompalar. Böylece proleterya kendi çıkarının
nerede olduğunu göremez, düzeni değiştirme şansının olmadığını düşünür.
Olayları devrimci bir düşünceden uzak olan din veya insan çerçevesinden
görür. Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkı’da şöyle
der[17].
“ Dinsel üzüntü, bir ölçüde gerçek üzüntünün dışavurumu ve bir başka
ölçüde de gerçek üzüntüye karşı protesto oluyor. Din ezilen insanın içli
ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, tinin dıştalandığı
toplumsal koşulların tinini oluşturuyor. Din, halkın afyonunu
oluşturuyor. ”
Tarih anlayışı ]Marx’ın tarihsel materyalizm kuramı toplumun her
zaman ana olarak maddi koşullara göre, burada üretim ilişkileri ve buna
bağlı olarak ekonomi sistemin dinamiğidir, belirlendiğini iddia eder.
İnsanlar ilk olarak birbirleriyle “yaşamak için her şeyden önce içmek,
yemek, barınmak ve giyinmek” gibi gereksinmeleri karşılamak için
ilişkiye girer.[18] Marx ve Engels, Batı toplumlarının gelişmesini ve
geleceğini şu beş zincirleme aşamada tanımlar:
İlkel komünizm: Avcı ve toplayıcı dönemde, paylaşılan mülkiyete ve ilkel demokrasiye dayanan kooperatif aşiretler, kabileler.
Kölelik: Toplumun kabileden şehir devlete geçtiği, köleliğin, özel
mülkiyetin ve aristokrasinin doğduğu, tarımın yaygın olduğu dönem.
Feodalizm: Kralın da dahil olduğu aristokrasinin yönetici sınıf haline geldiği, dinin önemli bir yer tuttuğu üçüncü dönem.
Kapitalizm: Burjuva sınıfının yönetici, proletaryanın
da ezilen sınıf olduğu, parlamenter demokrasinin yaygın politik sistem,
piyasa ekonomisinin işlediği ve üretim araçlarına ağırlıkla özel
mülkiyetin sahip olduğu dönem.
Komünizm: İşçilerin devrim yaparak kapitalistleri kovduğu ve devletsiz, sınıfsız, mülkiyetsiz bir toplumun yarattıkları beşinci dönem.
Politik ekonomi
1973 basımı Das Kapital.Marx’a göre, insanın kendi emeğine
yabancılaşması (meta fetişizmine dönüşen sürec), kapitalizmin en
belirgin niteliğinden biridir. Kapitalizmden önce, Avrupa’da var olan
piyasalarda üreticiler ve tüccarlar mal alıp satardı. Kapitalist üretim
tarzının gelişmesiyle birlikte emeğin kendisi bir mal (meta) halini
almıştır. İnsan artık yaptığı ürünü değil, kendi emek gücünü belirli bir
ücret karşılığında anlaşarak satmaktadır. Emek gücü, insan yaratımı
özelliğinden bağımsızlaşarak, tamamiyle alınıp satılabilen sistemin
devamlılığını sağlayan bir araç haline gelmiştir. Emek gücünü satmak
zorunda olanlara proletarya, bu emek gücünü satın alan, genellikle mülk
ve üretim teknolojisine sahip kişilere de burjuva denir. Proleterler,
kapitalistlerden sayıca ve kaçınılmaz olarak fazladır.
Marx, endüstriyel kapitalistlerin tüccar kapitalistlerden ayrıldığını
söyler. Tüccar bir piyasadan bir malı alır ve diğer bir piyasada,
piyasadaki arz ve talep kanunlarına bağlı olarak, daha yüksek bir
fiyattan satar. Böylece bir arbitraj oluşturur. Öte yandan
kapitalistler, üretilen maldan bağımsız olarak emek piyasası ile piyasa
arasındaki farklılıktan yararlanır. Marx, her başarılı endüstrinin birim
maliyeti girdisi ile birim fiyatı çıkışı arasında fark bulunduğunu
söyler. Bu farklılık artı değer olarak adlandırılır ve bu artı değer
kaynağını işçinin ürettiği artı emekten alır, bu el konulan artı değer
kapitalist karın esas bölümünü oluşturur.
Marx ve Engels, Komünist Manifesto’da burjuvanin tarihte daha önceden
görülmemiş devrimci bir rol oynadığını söyler, ama bu kapitalist üretim
sürecinin yaşayacağı krizleri bütünüyle engelleyebilecek güçte
olduklarını göstermez. Teknolojinin sürekli gelişmesi, ekonominin
büyümeye endeksli olması ve karın arttırılması gereği kapitalizmi
periyodik krizlere mahkum eder. Bu büyüme, kriz ve tekrar büyüme süreci
sonunda ciddi bir krizle karşı karşıya kalacaktır, aynı zamanda bu
süreçte kapitalist sürekli zenginleşmeye çalışacak, işçi de gittikçe
güçsüzleşecektir (çünkü artı değeri oluşturan artı emektir). Sonunda
proletarya üretim araçlarına el koyacak ve herkese eşit biçimde
dağıtacaktır. Uzlaşmak ihtimali mümkün değildir, çünkü kapitalist
sistemde bu uzlaşmanın sınıf farklılığını ortadan kaldırma şansı yoktur.
Aksine kapitalistler önceki avantajlı durumunu devam ettirmek için
şiddete başvuracaktır. Bu geçiş sürecinde iyi organize olmuş devrimci
bir gücün ortaya çıkıp idareyi ele alması gerekir. Marx Gotha
Programı’nın Eleştirisi’nde şöyle yazar [19]
“ Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine
devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi
tekabül eder ki, burada, devlet proletaryanın devrimci diktatörlüğünden
başka bir şey olamaz. ”
Marx’ın etkilendikleri
G.W.F. HegelKarl Marx üzerinde etkili olanlar kısaca şöyle sıralanabilir:
Georg Wilhelm Friedrich Hegel diyalektik metodu ve tarih anlayışı, (Alman felsefesi)
Adam Smith ve David Ricardo politik ekonomisi, (İngiliz iktisadı)
Jean-Jacques Rousseau başta olmak üzere Fransız eşitlikçi ve sosyalist düşünce, (Fransız politikası)
Marx tarih ve toplumun bilimsel bir metodla birlikte ele alınması
gerektigine inanırdı. Marx’ın tarih anlayışı, tarihsel materyalizm
olarak tanımlanır Engels ve Lenin de bunu diyalektik materyalizm olarak
ele alır, Hegel’in gerçeklik ve tarihin diyalektik biçimde ele alınması
gerektiği düşüncesinden oldukça etkilenmiştir. Fakat Hegel’in düşüncesi
bu diyalektigin temeline idealizmi oturttuğundan dolayı, Marx tarafından
eleştirilmiştir, Engels Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’da Marx’a
atıfla şöyle yazar:[20] “Tarihte bir iç gelişme, zincirleme bir iç
bağlantı olduğunu tanıtlamayı deneyen ilk adam Hegel’dir, ve onun tarih
felsefesindeki birçok şey, bugün bize ne kadar tuhaf gelirse gelsin, onu
izleyenleri, hatta ondan sonra tarih üzerinde genel muhakemeler
yürütmeye kalkışanları kendisiyle kıyasladığımızda, temel anlayışının
yüce niteliği bugün de hayranlığa layıktır. Phénoménologie’sinde,
Estetik’inde, Felsefe Tarihi’nde, her yere tarihin bu yüce anlayışı
girer, ve her yerde konu, tarihsel tarzda, soyut olarak baş aşağı
edilmiş olsa da, tarih ile belirli ilişkisi içinde incelenir.” Popüler
ifadeyle Marx, baş aşağı duran Hegel’i ayakları üstüne koyar.
Marx’ın Hegel’in idealizmini reddetmesinde ve materyalist diyalektiği
benimsemesinde Ludwig Feuerbach da etkili olmuştur. Feuerbach ve
arkadaşları, Tanrı’nın insan yaratımı olduğunu söyler ve diyalektik
metodu teolojik boyutundan kopararak dini ve politikayı analiz etmekte
kullanır. Marx da bu dünyanın insanlardan herhangi bir “gerçek” şeyi
sakladığına katılmaz, aksine din ve idealizm tarihsel ve sosyal olarak
insanların kendi gerçek konumlarını açıkça görmesini engeller. Genç
Hegelciler’den koptuktan sonra Feuerbach’ı eleştirir fakat bu etkilenme
boyutunun olmadığı anlamına gelmez.
Marx, her ne kadar Jean Jacques Rousseau’ya nadir göndermeler de
bulunsa da, Rousseau özel mülkiyete ciddi biçimde ilk saldırıyı yapan ve
eşitlikçi düşünceye katkıda bulunan önemli bir filozoftur ve bu
konularda Marx’ın düşüncesini oluşturmasında etkili olmadığını söylemek
oldukça zordur. Marx ütopik olarak nitelendirmesine rağmen Charles
Fourier ve Saint-Simon gibi sosyalist düşünürlerin görüşlerinin önemini
de reddetmez: “Ama bu sosyalist ve komünist yayınlar, eleştirel bir öğe
de içerirler. Bunlar mevcut toplumun bütün ilkelerine saldırırlar. Bu
yüzden işçi sınıfını aydınlatacak en değerli malzemelerle doludurlar.”
(Komünist Manifesto)
Marx’ın etkisi [değiştir]Marx ve Engels’in çalışmaları, toplum ve
tarihin kompleks analizini sunan birçok başlıktan oluşur. Karl Marx’ın
görüşleri, özellikle ölümünden sonra, Marksizm genel başlığı altında
incelenir ve tartışılır. Ama Marksistler arasında Marx’ın yazılarının
nasıl yorumlanması ve varolan olaylara ve durumlara nasıl uyarlanması
gerektiği konusunda çeşitli ciddi tartışmalar vardır. Hatta bu
tartışmalar henüz Marx hayattayken ortaya çıkmıştır, Marx 1883 yılındaki
ölümünden önce hem Paul Lafargue hem de Fransız işçi lideri Jules
Guesde’yi “devrimci deyim tüccarı” olmakla suçlamıştır. Fransa partisi
reformist ve devrimci olarak ikiye bölündükten sonra, devrimcinin lideri
Jules Guesde Marx’tan emir almakla suçlanmış, Marx da Lafargue’ye “Eğer
Marksizm buysa, ben Marksist değilim” demiştir. (“Ce qu’il y a de
certain c’est que moi, je ne suis pas Marxiste”, bu söz Engels’in Eduard
Bernstein’e yolladığı 2-3 Kasım 1882 tarihli mektubunda geçer.)[21]
Karl Marx ve Friedrich Engels anıtı, Marx-Engels-Forum, BerlinGenel
olarak, Marksist sözü Marx’ın kavramsal dilini (“üretim biçimi”, “sınıf
savaşı”, “meta fetişizmi” gibi) kapitalist ve diğer toplumları anlamak
için kullanan ya da işçi devriminin komünist topluma geçişi sağlayan tek
araç olduğuna inanan kişiler için sarfedilir. Marx’ın kuramının
genelini ya da bir kısmını kabul edip bütün akıl yürütmelerini kabul
etmeyen kişilerin nasıl adlandırılacağı da tartışma konusudur.
Marx’ın ölümünden 6 yıl sonra ilk kongresi yapılan İkinci
Enternasyonal, politik hareket için önemli bir merkez oluşturdu. Büyük
işçi partilerinin, özellikle Marksist Almanya Sosyal Demokrat Partisi,
katılımıyla Birinci Enternasyonal’den daha başarılı oldu. Bazı üyelerin
Eduard Bernstein’in ortaya attığı evrimsel sosyalizm teorisine ilgi
duymaya başlaması ve patlak veren 1. Dünya Savaşı 1914′te bu
Enternasyonalin sona ermesine yol açtı.
Vladimir Lenin önderliğinde Marksist Bolşevikler’in Ekim Devrimi ile
Rusya’da iktidarı ele alması dünya çapında büyük bir yankı yarattı.
Moskova’da Mart 1919′da kurulan “Üçüncü Enternasyonalin amacı tüm
dünyada Komünist partilerin kurularak uluslararası proleter devrimine
yahut dünya devrimine yardım etmeleriydi.
Marx, komünist devrimin Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ileri
derecede sanayileşmiş ülkelerden başlayacağını düşünüyordu. Lenin ise
emperyalizm çağında “eşitsiz ekonomik ve siyasal gelişme yasasına” bağlı
olarak, Rusya’nın eski bir tarım ülkesi olmasına rağmen aynı zamanda
emperyalizmle ilişkili olarak endüstriyel sıkıntıları yaşayan bir ülkede
zincirin en zayıf halkasından kopacağını, böylece “geri kalmış” diye
tabir edilen bir ülkede devrimin gerçekleşmesinin olanaklı olduğunu, bu
toplumun yaktığı devrim ateşinin Avrupa’nın endüstriyel toplumlarına da
sıçrayacağını söyledi[22]
Marx ve Engels, Komünist Manifesto’nun 1882 tarihli Rusça baskısına yazdıkları önsöz bu konuda ışık tutucudur:
“ Şimdi sorun şudur: Büyük çapta zayıflamış olsa bile, gene de, ilkel
bir ortak toprak sahipliği biçimi olan Rus obşina’sı, doğrudan doğruya
komünist ortak mülkiyetin üst biçimine geçebilir mi? Ya da tersine,
ilkönce Batının tarihsel evrimini oluşturan aynı çözülme sürecinden mi
geçmelidir?
Buna bugün verilebilecek tek yanıt şudur: Eğer Rus Devrimi, Batıdaki bir
proleter devriminin habercisi olur, ve bunlar, böylelikle, birbirlerini
tamamlarlarsa, Rusya’daki mevcut ortak toprak sahipliği, komünist bir
gelişmenin başlangıç noktası olabilir.
”
Almanya, Chemnitz’de bulunan Karl Marx anıtı, bu şehir önceden Karl Marx
Şehri adıyla Doğu Almanya’ya bağlıydı.Marx’ın sözleri Lenin için bir
başlama noktasını oluşturdu, Troçki ve Eski Bolşevikler ile birlikte
yürüttüğü Rus devriminin “Batıdaki bir proleter devriminin habercisi”
olması gerektiği düşüncesi Komintern’in de amacıydı (dünya devrimi). Bu
bağlamda Komintern’in ilk kongredeki resmi dilinin Almanca olması ve
Lenin’in devrim sırasında yoğun olarak Alman ajanlığıyla suçlanması
tesadüf değildir.[23] Daha sonra Batı’da devrim hareketlerinin
başarısızlığa uğraması ve diğer devletlerin Sovyetler’e cephe almasından
sonra Stalin’in öne sürdüğü “tek ülkede sosyalizm” Sovyetler
Birliği’nde hakim görüş haline geldi. Stalin yönetimine muhalefetini
sürdüren Leon Troçki ve yandaşları Dördüncü Enternasyonal’i 1938 yılında
örgütledi.
Çin’de Mao Zedung Marx’a bağlıluğını dile getirmekle beraber komünist
devrimde öncü rolü sadece işçilerin değil köylülerin de
oynayabileceğini söyledi. Henüz köylü toplumlarda işçi sınıfı tam
oluşmadığı için feodalizme karşı gelen köylüler de komünist bir düzenden
yana tavır koyabilirdi. Marx’ın temel görüşlerinden farklı olsa da
Marksist-Leninist çizgiye daha yakın olan bu düşünceler Yeni Demokratik
Devrim teorisiyle dile getirmiştir. Mahir Çayan bu konuda şöyle der:
“Mao’nun bu katkısının özlerini ve temel unsurlarını Lenin’de de
görmekteyiz. Fakat Marksizm-Leninizmin bu son derece önemli iki ilkesi
(milli demokratik devrim ve proleter kültür devrimi), en mükemmel
şekillerini Mao’nun siyasi pratiği içinde almışlardır.”[24]
1923 yılında Almanya’da Marksistlerin kurduğu Toplumsal Araştırma
Enstitüsü de Marksist disiplininin eleştirisinde önemli bir rol
oynamıştır ve bu enstitünün bir düşünce akımı olarak ifade edilmesine
Frankfurt Okulu denmiştir. Theodor Adorno, Max Horkheimer, Walter
Benjamin, Herbert Marcuse, Jürgen Habermas önde gelen temsilcileri
arasında yer alır ve bu okulun genel yaklaşım biçimi eleştirel teori
olarak adlandırılır. Bu okul Ortodoks Marksizme karşı çıkmış ve sınıf
bilinci ve ekonomik belirlenimcilik konularında çarpıcı eleştiriler
getirmiştir. Bazı Marksistler de bu okulu Marksizmi pratiğinden
soyutlayıp sadece bir akademik disiplin alanına çekmekle suçlamışlardır.
Frankfurt Okulu’yla birlikte olmamakla beraber aynı dönemde yaşayan
Antonio Gramsci Marksizm’e önemli açılımlar kazandırmıştır.
Eleştiriler
Karl Marx ve Marksizm konusundaki eleştiriler çoğunlukla Sovyetler
Birliği pratiği üzerinde yoğunlaşır. Marx’ın kapitalizm ve ekonomik
analizi için yapılan eleştiri oranı komünizm ve Sovyetler Birliği
konusunda yapılan eleştiri oranının oldukça altındadır. Marx’ın ortaya
koyduğu artı değer, değişim değeri ve sermaye tanımları iktisatta doğru
kabul edilir.
Kapitalizm savunucularının birçoğu refahın üretimi ve dağıtımının
sosyalizm ya da komünizmden daha etkili ve adil olduğunu savunur. Marx
ve Engels’in belirttiği zengin ve fakir arasındaki uçurumun sadece vahşi
kapitalizm dönemine ait geçiçi bir sorun olduğu belirtirken, insan
doğasının kişisel çıkara ve sermaye biriktirmesine daha yakın olduğunu
kapitalizm dışında bir ekonomik sistemin bu duruma uygun olmadığını
söyler. Avusturya Okulu iktisatçıları da Marx’ın emek değer kuramını
eleştirir. [25]Ayrıca Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Berlin Duvarı’nın
yıkılışı Marksizmin popülaritesini ve dünya çapındaki marksist
görüşlerin etkisini azaltmıştır.
Friedrich Hayek Serfliğe Giden Yol kitabında sosyalist bir ekonomide
iletişim problemlerinin oluşacağını, Leninist dönemde de bunların
olduğunu ve bu problemlerin üretim sürecinde bir tıkanmaya yol açacağını
söyler. Hayek’in takipçileri de Leninist dönemde veya Britanya’da
1939′dan 1951′e kadar olan savaş demokrasisi döneminde oluşan kıtlıklara
dikkat çeker ve bunun adaletsizlik yarattığını ekler.
Bazı eleştiriler de tarihsel materyalizm kavramı konusunda toplanır.
Yazılı tarihteki olayların ve sınıfların üretim biçimlerinden
kaynaklandığını söyleyen bu görüşü eleştirenler “Üretim biçimi nereden
gelir?” biçiminde bir soru yöneltir. Murray Rothbard şöyle der “Marx
hiçbir zaman bu soruya bir yanıt vermeye çalışmamıştır, aslında
veremezdi de çünkü teknolojik değişimleri ya da teknoloji devletini bir
insana, bireye atfederse bütün sistemi çöker. Böyle bir durumda insanlık
bilinci ya da birey bilinci üretim biçimini belirleyen faktör olur ve
başka bir yol da mümkün değildir.” [26] Ancak Marx Ekonomi Politiğin
Eleştirisine Katkı da şöyle der:”Varlıklarının toplumsal üretiminde,
insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli
ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici
güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.” [27] Marx
burada bu üretim biçimlerinin insanın “kendi iradelerine bağlı olmayan”
bir biçimde geliştiğini söyler ve bu gelişmenin sosyal doğasını açıklar.
JENNY’YE
I
Jenny! Gülerek sorarsın
Neden şarkılarım “Jenny’ye”,
Yalnız senin için yüreğim hızla çarparken
Şarkılarım yalnız senin için ağlarken
Yürekleri yalnızca senden esinlenirken
Her hece söylerken yalnız senin adını
Alırken her ses yalnız senden tınılarını
Soluklarım Tanrıça’dan atmazken adımını.
Çünkü sevgili adın öyle tatlı çınlıyor,
Bana neler söylüyor onun uyacıkları,
Dopdolu, çeşit çeşit sesler yankılanıyor,
Uzaklarda titreşen Ruhlara gider sanki,
Altın telli Sitern’in dalgalanan uyumu,
Bilinmeyen, güpgüzel, tılsımlı birşey gibi.
II
İşte! Binlerce cilt doldurabilirim,
“Jenny” yazarak yalnız her satırına,
Gizleniverir yine düşünceler, duygular,
Sonsuz yapı, mutlak İstenç, dizeler arasına,
Taptatlı dizeler ki yumuşacık özlerler,
Bütün ışımaları Esîr pırıltısını,
Kutsal sevinci, korkunç kederin acısını,
Benim olan tüm Yaşam ve Bilginin tadını.
Yukarlardaki yıldızlarda okuyabilirim,
Zefir’den yankılanıp geri gelir o bana,
Kuduran dalgaların uğultusundan gelir.
Evet, nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara -
AŞK JENNY’DİR, JENNY DE AŞKIN ADI.
1836
Karl MARX
Çeviren : Barış PİRHASAN
MATEMATİK BİLGELİĞİ
I
Herşeyi özetleyip indirgedik imlere,
Kesin matematik imlerle artık Uslamlama.
Tanrı bir noktaysa eğer, silindir sayılamaz,
İnsan – üstü otururken, kafa üstü duramaz.
II
a Sevilense eğer ve b de Seven,
Öç tutarım gömleğimin on keresiylen
Ki a ile b toplandığında
Sevişen bir Çift çıkar ortaya.
III
Ölç çizgilerle Dünyanın dört yanını,
Yine de boşaltmazsın onun Canını.
a’yla b’yle kavgalar yatışsaydı eğer,
Ne işe yarardı Mahkemeler.
Karl MARX
Çeviren : Barış PİRHASAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder