Maya Mitolojisi Ve Yaratılış Efsanesi
Mayalar,diğer Amerika halklarından (İnkalar ve Aztekler) düşünce,sanat,din bakımından çok üstündüler.15.
ve 16. yüzyıllar arasında yaşamışlardı.Yaklaşık 110 tane şehirleri
vardı.Dinlerine dair biraz daha değinecek olursak,Mayaların yüzü aşkın
tanrısı olduğunu söyleyebiliriz.Bugün, bunların yaklaşık kırk tanesi
biliniyor.Aşağıda, önemli tanrıları inceleyeceğiz.Her dinde olduğu
gibi,Maya dininde de bir yaratılış hikayesi vardır.Mayaların Yaratılış Efsanesi ise Maya Mitolojisine göre aşağidaki gibidir;
Maya dininin yaratılış efsanesini,Popol
Vuh isimli bir kutsal kitaptan öğreniyoruz.Popol Vuh, bugüne kadar
bulunan en büyük Maya belgesidir.Popol Vuh, 17.yüzyıl civarında
çevrilmiştir.Yaratılış efsanesi,dünya
yaratılmadan önceki şeyleri anlatarak başlar:Başlangıçta sonsuz
karanlığın içinde yalnızca yukarıda gökyüzü, aşağıda deniz
vardı.Hareket edecek ya da gürültü yapacak hiçbir şey olmadığı için
sakin ve sessizdiler.Yeryüzü henüz sulardan yükselmemişti.Otlar ve
ağaçlar, taşlar, mağaralar ve koyaklar, kuşlar ve balıklar, yengeçler,
hayvanlar ve insanlar daha yaratılmamıştı.Kükreyecek ya da gürleyecek
hiçbir şey yoktu, çünkü yalnızca yukarıda boş gökyüzü ve aşağıda sakin
deniz vardı.Daha sonra yaratıcılardan bahseder:
Suyun içinde yeşil ve mavi tüylerin altına yaratıcılar gizlenmişti.Bu
büyük düşünürler suyun içinde sessizce konuştular.Evrende gecenin
sonsuz karanlığında yalnızdılar.Birlikte ne olacağına karar
verdiler.Birlikte yeryüzünün sulardan ne zaman yükseleceğini, ilk
insanin ve tüm diğer canlı türlerinin ne zaman doğacağını,bu canlı
varlıkların yaşamak için ne yiyeceklerini ve şafağın dünyayı soluk ışık
seline ilk ne zaman boğacağını kararlaştırdılar…Evet,yaratıcılar dünya
yaşamını yaratmayı kararlaştırdılar.Sonra da yaratılış
başladı:Yaratıcılar,”Boşluk dolsun! Deniz çekilsin ve yeryüzü ortaya
çıksın!Dünya,uyan! Böyle olsun !” Ve yeryüzünü yarattılar.Yaratıcılar
yaptı bunu.O uçsuz bucaksız, sessiz ve durgun deniz birden canlandı!(ki
bu bana mısır mitolojisini hatırlattıı) Denizden dağlar yükseldi (bu
da Ben ben tepesini çağırıştıryor) ve toprak ortaya çıktı. Vadiler,
ovalar oluştu. Topraktan da ağaçlar çıktılar.Hatta Popol Vuh bize bu
ağaçların çam ve selvi ağaçları olduğunu söylüyor. Neyse, sonra da
dağlar delindi ve buralardan tatlı sularakmaya başladı. Yaratıcılar çok
sevinçlilerdi. Yarattıkları toprağın üzerine çıktılar. Ancak
etraflarını biraz dolaştıktan sonra: Yaratıcılar sordular,”Yarattığımız
ağaçların altında yalnızca sessizlik mi olsun istiyoruz? Vahşi
hayvanlar, kuşlar ve yılanlar yaratalım.Böyle olsun!” dediler. Sonra
tasarılarını hayata geçirdiler. Geyikler yarattılar, geyikler
çayırlarda, otlaklarda, nehir kıyılarında yaşadılar. Kuşlar yarattılar,
kuşlar ağaçların dallarında yuva yapıp neşeyle şarkılar söylediler.
Ancak gene istedikleri şeyler vardı:”Konusun,seslenin ve bağırın, her
biriniz yapabildiğiniz kadar. Bizim adimizi söyleyin, bizi övün ve bizi
sevin.”Fakat kuşlar ve hayvanlar bunu yapamazlardı. Çığlık atabilir,
tıslayabilir veötebilirlerdi ancak yaratıcıların adlarını
söylemezlerdi! Bunun üzerine yaratıcılar yeni bir yaratık yapmaya karar
verdiler. Bu yeni yaratık,yaratıcısını bilecek,onun adını söyleyecek,
ona tapacak ve onu sevecekti.Diğer bütün yaratıklardan üstün olacaktı
ve hayvanları kesip onların derilerinden,etlerinden yararlanabilecekti.
Çamurlu toprağa şekil verdiler, ona hayat üflediler: (kii bu biçok
dinde kabul görmüş ortak bi tez)fakat bu malzeme çok
yumuşaktı.Hareketsiz ve zayıf bir yaratık oldu meydana
gelen.Konuşabiliyorsa ama hiç kimse dediklerine anlam veremiyordu.
Yaratıcılar bu çamur-adamdan hoşlanmamışlardı. Onu yokettiler. Sonra
yeni yaratıkları tahtadan oymayı denediler. Gerekçeleri tahtanın sağlam
ve dayanıklı olmasıydı. Sonra, bu yaratığa hayat üflemeden, nasıl bir
şey olacağını bilmeden başkalarını da yaptılar. Şekillerini sevmişlerdi
büyük ihtimalle. Neyse, bu yaratıkları canlandırdı yaratıcılar ve
seyretmeye koyuldular: Tahtadan canlılar yasadı ve çoğaldılar,ama hiç
kimse dediklerine anlam veremiyordu ve içlerinde, yüzlerinde ruh,
elleri ve ayaklarında kuvvet yoktu.Ciltleri sari ve kuruydu, altında
besleyecek kan dolaşmıyordu.Dört ayakları üzerinde anlamsızca dolaştılar
ve yaratıcılarını düşünmediler.Ne yazık ki bu tahta-adamlar, iki
ayakları üzerinde yürüme yeteneğini bilmelerine rağman,hayvanları
taklit ede ede dört ayaklı yaratıklara dönüşmüşlerdi. Yabanıl ve kaba
olmuşlardı ve yaratıcılarını tanımak istemiyorlardı.
Konuşmuyorlardı.Sonra, “Tahtadan yapılmış yaratıklar yasayıp çoğalmak
için yeterince iyi değil” diye bağırdı yaratıcılar.Ve bu tahtadan
yaratıkları yok etmeye karar verdiler. Gökte özsuyundan büyük bir sel
oluşturdular ve yeryüzüne döktüler. Yeryüzü karanlıkla örtüldü ve
aralıksız bir kara yağmur yağdı. Güçsüz kalınca, düşmanları tahta
yaratıklara saldırdılar.Büyük küçük hayvanlar onlara saldırdı.Sopalar
ve taslar, tabaklar ve çömlekler onlara saldırdı.Aç bıraktıkları ve
eziyet ettikleri köpekler simdi dişleriyle yüzlerini
parçaladılar.Öğütmek için kullandıkları taslar simdi onları
öğüttüler.Ocak ateşi üzerinde yaktıkları kap kacaklar simdi yüzlerini
yaktılar.Bir kartal üzerlerine geldi ve gözlerini oydu. Bir yarasa
üzerilerine geldi ve kafalarını kopardı.Bir Jaguar üzerlerine atladı ve
kemiklerini kırıp dağıttı.Umutsuzca yaşamları için savaşan tahta
yaratıklar evlerinin çatılarına tırmanmaya çalıştılar ama evler
yıkıldılar ve onları yere attılar. Dallarında güvenliğe kavuşmak için
ağaçlara tırmanmaya çalıştılar ama ağaçlar onları salladılar ve yere
attılar. Mağaralara girmeye çalıştılar ama mağaralar kapandılar ve
onlara sığınak olmayı reddettiler. Birkaçı dışında tahta yaratıkların
tümü yokolmuştu. Diğerleri şekilsiz yüzler ve çeneleriyle sağ kaldılar
ve onların soyundan gelenlere maymun adı verildi.Daha sonra yaratıcılar
mısır unundan un-adamlar yapmaya giriştiler:
Böylece dört
İlk Ata yaratıldı.Yaratıcılar gövdelerini mısır unundan
yaptılar.Öğütülmüş sarı ve beyaz mısırdan içecekler yaptılarve bunlar
yeni yaratıklarına kas ve et oldu ve bunlarla birlikte güç vermek için
onları beslediler.Ve Yaratıcılar memnun oldular. ” Biz düşündük ve
tasarladık” dediler “ve yarattığımız kusursuz oldu!”
Bu dört
İlk Ata insan gibi görünüyor ve konuşuyordu. Çekici, akıllı ve
bilgeydiler. Çok uzakları görebiliyorlardı. Dağlar ve vadiler, ormanlar
ve çayırlar, okyanuslar ve göller, ayaklarının altındaki yeryüzü ve
başlarının üstündeki gökyüzü onlara doğalarını açtılar. Dört İlk Ata
dünyada görülecek herşeyi gördüklerinde, gördüklerinin değerini
anladılar ve yaratıcılarına teşekkür ettiler:
“Bizi yaratıp
sekil verdiğiniz için size teşekkür ederiz” dediler.”Bize görme, duyma,
konuşma, düşünme ve yürüme yetenekleri için size teşekkür ederiz.Büyük
ve küçük,uzak ve yakın herşeyi görebiliyoruz.Herşeyi biliyoruz ve size
teşekkür ediyoruz!”
Ancak yaratıcılar gene memnun
değillerdi. Onların çok bilge olmalarından hoşlanmadılar. Onların da
kendileri gibi tanrı olabilme ihtimalini düşünüp korkuya kapıldılar.
Çözüm yolunu da buldular:Gözlerine sis üflediler ki yalnızca
yakınlarında olanları görsünler. Sonra, bilgeliklerini kaybeden İlk
Atalar üzüldüler.Tanrılar onları seviyordu, ancak onların iyiliği ya da
kendi çıkarları için insanın bilgeliğini yok etmişlerdi.İlk Ataların
üzüntülerini azaltmak için onlara eşleri yarattılar, yani kadını.Daha
sonra da:Yaratıcılar İlk Atalar ve Analara benzeyen birçok insan daha
yaptılar.İnsanlar karanlıkta yasayıp çoğalıyorlardı,çünkü Yaratıcılar
daha ne güneşi,ne ayı,ne de yıldızları,herhangibir ışık biçimi
yaratmışlardı.Hem açık hem koyu tenli, hem varlıklı hem yoksul ve
farklı diller konuşan çok sayıda insan doğuda birarada
yaşıyordu.İnsanlar,karanlığın sıkıcı olduğunu anladıklarında tanrılara
yalvardılar. Onlardan ışığı yaratmalarını istediler. Bunu üzerine
tanrılar güneşi, ayı, şafağı, yıldızları yarattılar: Güneş sulardan
yükseldi ve altın ısınlarını yeryüzüne saçtı.Büyük veküçük hayvanlar
koyakların serin gölgesinde ve nehir kıyılarında ayağa kalktılar ve
doğan güneşe yüzlerini döndüler.Jaguar ve puma kükredi ve yılan
tısladı.Kuşlar kanatlarını açtılar ve şarkı söylemeye başladılar.
İnsanlar tütsüler yakan ve kurbanlar sunan rahiplerin çevresinde dans
ettiler.Çünkü Yaratıcılar dünyayı ışıkla aydınlatmışlardı ve
kusursuzdu.Her neyse,konuyu dağıtmadan Maya tanrılarını incelemeye
başlayalım.Tanrı Kukulkan. Kukulkan, Mısır Mitolojisindeki Thoth gibi,
bilgi tanrısıydı. Kendisine Quetzalcoatl, Viracocha,Ahau Kin veya Tüylü
Yılan da denilirdi. Dört ana elementin de tanrısıydı. Dört ana
elementin simgesi olan canlıların da tanrısıydı.
Hava — Akbaba
Toprak — Mısır
Ateş — Kertenkele
Su — Balık
Efsaneler,Kukulkanın
Doğu ufkunda belirip, denizden geldiğini söylüyor.Atalarına
dokumacılıktan tarıma, astronomiden mühendisliğe dek birçok şey öğreten
bu tanrının fiziksel özellikleri ise,Mayaların tasvirine göre,
Mayaların aksine, beyaz tenli, açık renk gözlü, açık renk saçlı, uzun
boylu bir tanrı. Elinde de sürekli bir asa taşıyor. Bu dönemde
Mayaların daha hiç birbeyaz adam ile karşılaşmamış olduğu
düşünüldüğünde, bu tanımlama oldukça ilginç geliyor insana.
Üstelik,Kukulkanın uzun bir de sakalı var Mayalarda hiç olmayan bir şey
bu, çünkü genetik olarak sakalları çıkmıyor!
Mam, ilk suyu
döken tanrıça diye de adlandırılır. Kukulkan’ın eşidir. Dokumacılık
sanatının yaratıcısıdır. Kahraman ikizler İxbalanque ve Hunaphu’nun
büyükannesiydi. İxbalanque ve Hunaphu hakkında bir efsane anlatmak
istiyorum;Dünya ve canlıların yaratılmasından kısa bir süre önce,
İxbalanque ve Hunaphu (kahramanlar ya) yeraltı dünyası tanrısına meydan
okurlar. Ancak tanrıya giden yoldaki bazı tuzaklardan
kurtulmalıdırlar. Birçok tuzağı geçtikten sonra yarasa dolu bir odaya
girmek zorunda kalırlar. Orada ölüm vampiri, Hunaphu’nun kafasını
koparır. Sonra yeraltı tanrıları bu kafa ile bir çeşit top oyunu
oynarlar.İxbalanque, tanrılara çaktırmadan Hunaphu’nun kafasını bir
tavşanla değiştirir.Tanrılar tavşanı atınca, tavşan koşmaya başlar ve
kaçar. Tanrılar da şaşırır, tavşanın peşinden giderler.
İxbalanque,kardeşinin kafasını yerine takarak onu canlandırır. Yeraltı
tanrıları geri döndüklerinde iki kardeşin de sağ olduğunu görünce çok
sinirlenirler. Kahraman kardeşler de yeraltı tanrılarına saldırdılar,
onları alt ettiler. Kötü tanrıların egemenliklerini yitirmesiyle
evrendeki düzen rahatça kurulabilmiştir.
Mayalar bu top
oyununu oynuyorlardı. Amaçları bu efsaneyi anmaktı. Oyuna oyun gibi
değil de, kutsal bir tören gibi bakılıyordu.Çünkü oyunun çok derin
anlamları vardı ve oyundan sonra tanrılara kurbanlar verilirdi.
Kurbanlar genelde kaybeden takım olurdu. Kauçuk top ile oynanan bu
oyunun amacı, topu kalça, omuz, dizde sektirerek oyun alanındaki
deliklerden geçirmekti.Bu oyunu basketbolun atsıymış gibi görebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder