Ben Türk Ordusunun
yabancısı bir adam değilim; ben ordu ile küçük rütbelerden beri içten
teması olan bir askerim. Ben, hadiselerin akışı ile ordunun içinde
subay, nihayet komutan olarak iş görmüş ve kanaatime göre başarılı olmuş
bir komutanım. Türk Ordusunun, onun faziletini, kıymetini ve bu ordu
ile neler yapılabileceğini bizim kadar anlayan az olmuştur. (1926,
Ankara) (Falih Rıfkı ATAY, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, İstanbul, 1955,
s. 13)
· Benim, ordularımızı sevk ettiğim ve yönelttiğim hedefler, esasen
ordularımızın her erinin, bütün subaylarının ve komutanlarının
düşüncelerinin, vicdanlarının, azimlerinin, ideallerinin yönelmiş
bulunduğu hedefler idi… Bütün millete hiç tereddütsüz ve gönül
rahatlığıyla arz edebilirim ki, Cumhuriyet Orduları; Cumhuriyeti ve
kutsal topraklarını güvenle koruma ve savunma kudretindedir ve hazırdır.
(1925, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II. Ankara, 1952, s.
240)
· Orduyu asıl düşman karşısında görmek lazımdır. Bunu ise bir millete
herhangi bir zamanda gösterebilme imkanı yoktur. Bunu muharebe sahasında
görmek fırsatını bulabilecekler azdır. Bunlardan yoksun bulunanlara,
millet ordusunun kuvvetini, kudretini, göstermek için genellikle bir
takım göz alıcı hareketler, askeri usuller kabul edilmiştir. Bu usuller
ve bunların gösterileri bir takım göz kamaştırıcı ve gönül alıcı
görevlerdir. Bir ordunun esas disiplinini bu gösteri şekillerine göre
değil, arazi şartlarına uydurması mecburiyeti anlaşıldığı günden beridir
ki, ordunun eğitim ve öğretim programlarının gerçek hareket noktası
tespit edilmiştir…Bu çocuklar asker oldukları zaman, onların muharebe
meydanlarında başarılı olmaları için lazım olan eğitim ve öğretime
özellikle önem vermeliyiz. (A. ÂFETİNAN, Atatürk Hakkında Hatıralar ve
Belgeler, Ankara, 1959, s. 87)
· Hiçbir zaman saldırgan olmayı düşünmemiş olan ve fakat daima haksız
taarruza uğrayacağını hesabeden bir milletin ordusu olarak, ordumuz uzun
bir seferden sonra hemen diğer bir sefere başlayacakmış gibi maddi ve
manevi yönden hazır bulunmalıdır. (1924, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri, C. I, Ankara, 1997. s. 351)
· Yedek subay demek bu milletin zaten aydın sınıfına , eğitim görmüş
sınıfına aldığı vatan evladı demektir. Bu vatan evladı ilim ışığıyla
memlekete, yerine getirmeye zorunlu olduğu hizmetten başka, vazifeden
başka, bir de orduya giriyor. Düşmana göğüs gererek, askerlik vazifesini
de yerine getiriyor. Bunlar ilim ve bilgi sahibidirler. Memleket
bunlara her zaman muhtaçtır. Hele ordu içinde muharebe meydanlarında bin
türlü ölüm mücadelesi yaparak tecrübe kazanmış, cürret ve cesaretlerine
dayanıklılık vermiş olan bu memleket evlatları tercihen, en yararlı
olabilecekleri yerlerde kullanılmalıdır. Bundan dolayı gerek kahraman
ordumuzun bütün subayları ve gerek onların aralarındaki yedek subaylar
tamamen emin ve rahat olmalıdırlar ve millet bunlara karşı vazifesini
hakkıyla yapacaktır. (1923, İzmit) ( Arı İNAN, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Ankara, 1982, s. 123)
· Askerlik hayatını öyle bir okul haline koymalıdır ki, hem vatanı
savunabilecek derecede askerlik sanatını öğrensin ve hem de memleketine
döndüğü zaman bütün köy için ve köy halkı için ve hayatı için faydalı
olabilecek şeyleri öğrensin . (1923, İzmit) (Arı İNAN, Gazi Mustafa
Kemal Atatürk’ün 1923 Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Ankara, 1982, s. 54)
· Taarruz ve hücumda kıtaların sevk ve idaresinin kontrol altında
tutulması sırasıyla, bütün kıta komutanlarının emirlerinin ve nüfuzunun
etkili olmasıyla ve bu da askerin her an kontrol altında tutulması ile
mümkündür. (1916, Silvan) (ATATÜRK, Arıburnu Muharebeleri Raporu,
Ankara, 1968, s. 86)
· Subay, yalnız askere savaş vasıtalarını öğreten ve ona harpteki
vazifesini gösteren bir insan değildir. O, insani ve milli hisleri de
işler ve gereğinde düşman karşısında silah kadar tehlikeli bir duruma
getirir. Bizim askerimiz kışlaya işlenecek bir ham madde olarak gelir.
Kışladan ayrıldığı zaman da geldiğinden çok farklı bir durumda ayrılır.
Kazanmış, yükselmiş, kuvvetlenmiş olarak evine döner. Kışla bizde sadece
bir harp öğretim yeri değil, aynı zamanda bir kültür ocağı, bir sanat
okuludur ve böyle olmakla da memlekete yaptığı hizmet ölçülemeyecek
kadar büyüktür. (E. Ziya KARAL, Atatürk’ten Düşünceler, Ankara, 1981, s.
112)
· Asıl sanat eğitimi yaptıracak gerçek öğretmen yetiştiriciler,
birbirinden yüksek olan komutanlardır. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK,
Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 10)
· Kıtası tamamen emir ve komutası altında bulunmayan kıta komutanı
hizmet etmiyor demektir. (1916, Silvan) (ATATÜRK, Arıburnu Muharebeleri
Raporu, Ankara, 1968, s. 91)
· Komutanlar kıtalarının moral durumlarını bizzat içlerine girmek
suretiyle anlamalı. Bu şekilde daha güvenle emir verilebilir. Üst
rütbedekiler emirlerinde olanlarla konuşmalı, serbest söz söylemeye
alıştırılmalı. Bu tutum faydalı ve gereklidir. (1918, Viyana) (A.
ÂFETİNAN, M. K. Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Ankara, 1983, s. 22)
· Bir kuvveti meydana getiren insanlar, genel hayatları, fikirleri,
hareket serbestileri ezilmemiş, gürbüz, neşeli erlerden ve subaylardan
oluşursa böyle bir birlikte bizzat akıl kullanarak kendiliğinden iş
görme özelliği çok fazla görülür. (1918, İstanbul) ( M. K. ATATÜRK,
Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 21-22)
· Muharebe için düşmanı ordugahımızda beklemek olmaz, onu uzaktan
karşılamak en iyisidir. Düşman az ise yetişebilenlerimiz onu durdurur
veya püskürtür. Çok ise bütün çarpışanlar yetişinceye kadar düşmana ateş
açarak onun hareketini ağırlaştırır ve gerekirse geri çekiliriz . Fakat
ileri gitmek, beklemekten iyidir. Hiçbir şey yapamazsak düşmanı görür,
kuvvetini anlar, meraktan kurtuluruz. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK,
Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 22)
· Son asır ordularını oluşturan personel, eskiden olduğu gibi hemen
hepsi kendi gönül rızası ile askerlik hizmetine girenlerden ibaret
olmayıp, milletin bütün kişileri askerlik hizmeti ile yükümlü
tutulmuştur. Arzusu olanda olmayanda askerlik hizmetini yapmaya
mecburdur. Bu şekilde kurulmuş olan ordularda, eski zaman ordularında
olduğu gibi, üstler aşırı derecedeki insiyatifi ölçülü bir sınıra
indirgemek, onu disiplin ve idare altında bulundurmak düşüncelerinden
kurtulmuştur. Çünkü bu günkü ordularda barışta uzun yıllar uygulanan
sıkı disiplin bir çoklarında hareket kabiliyetini kendiliğinden boğuyor.
Bu sebeple bugünkü üstler, astlarda insiyatif uyandırmak için onları
uyarmak özellikle, muharebede teşvik ve ümitlendirmek
mecburiyetindedirler…
· Bir orduyu meydana getiren her rütbe sahibi, genel olarak her kişi,
yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır. Bu makineyi
işleten her organı, her parçasını harekete geçiren kuvvet buharla
çalışan motor değildir. O tahrik vasıtası ordu makinesini meydana
getiren yaşayan organların zihinleridir. Kuvvet ve kanlarındaki ruhtur.
Zihinlerde bilgi, muhakeme, idrak ve kavrama olmazsa makine durur ve
hiçbir kuvvet onu işletemez. Böyle bir makinenin çalıştırılabilmesi için
herhangi bir veya birkaç makinistin sanat ustalığı da yeterli ve
yararlı olamaz. Çünkü bu durgun beyinlerde teşekkül etmiş kütleler, taş,
demir ve odun yığınlarından da hareketsizdir. (1918, İstanbul) (M. K.
ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 26)
· Ordunun vazifesi, vatanı çiğnemek isteyen düşmana karşı ayağa
kalkmaktır. Bu kalkış, elbette, yerinde durmak için değil, düşmana
atılmak için olursa kalkılmış olduğuna değer. (1918, İstanbul) (M. K.
ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 56)
· Gerek komutanların ve gerek erlerin bizzat düşüncelerini işleterek
kendiliklerinden iş görebilecek meziyette yetiştirilmiş olduklarına
kanaat edilmeden, bir askeri kıt’anın, bir ordunun güvenilir ve
dayanılır bir kuvvet olarak tanınması gaflettir, felakettir . (1918,
İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan İle Hasbıhâl, Ankara, 1981,
s. 59)
· Bir birlik ve özellikle subaylar topluluğu yalnız iyi örnek olacak
önderlerle yetiştirilir. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve
Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 45)
· Memleketimizin ellide biri değil, her tarafı yıkılsa, her tarafı
ateşler içinde bırakılsa, biz bu toprakların üstünde bir tepeye
çıkacağız ve orada savunma ile uğraşacağız. (1920, Ankara) (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s.
82)
· Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk
olunamaz. (1921, Polatlı) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK. Atatürk Araştırma
Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 419)
· Zaferin sırrı, orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik
kurallarını yol gösterici olarak almaktır. (1922, Bursa) (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s.
47)
· Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür.
(1923, Kütahya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma
Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 169)
· Gelecekte de, çetin denemelerde değerini ortaya koymaya hazır
komutanlarımızın yüksek yeteneklerini korumak ve artırmak, yurt
korunması ve savunması için gereken bütün araçları aralıksız sağlamak
zorunluluğumuzu hiçbir gün savsaklayamayız. (1924, Ankara) (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s.
354)
· Zafer, “zafer benimdir” diyebilenin, başarı, “başaracağım” diye
başlayanın ve “başardım” diyebilenindir. (1925, Konya) (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s.
214)
· Türk milleti ordusunu çok sever, onu, kendi idealinin harisi telâkki eder.
(1931, Konya) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 303)
· Tarihte yarılmamış ve yarılmayan cephe yoktur. (1927, Ankara)
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr.
Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s. 318)
· Efendiler, komutanlar, askerliğin görev ve gereklerini düşünür ve
uygularken, beyinlerini siyasi görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan
kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen başka görevliler
bulunduğunu unutmamalıdırlar. (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK.
Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara,
2000, s. 336)
· Komutanların, emirleri altına verilen millet evladını, memleket
vasıtalarını, düşmana ve ölüme doğru sürerken, düşündükleri tek nokta,
milletin kendilerinden beklediği vatan görevini ateşle, süngüyle ve
ölümle yerine getirerek sonuç almaktır. (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk,
AKDTYK. Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz,
Ankara, 2000, s. 336)
· Lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle
askerlik görevi yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik
sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla
karşılaşmaları kaçınılmazdır. (1927, Ankara) (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK.
Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara,
2000, s. 336)
· Gerçek bilgiyi verebilecek asıl okul birliklerdir. (1918, İstanbul)
(M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 50)
· Muharebede yağan mermi yağmuru o yağmurdan ürkmeyenleri ürkenlerden
daha az ıslatır. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile
Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 50)
· Zaferi, milletimizin azim ve iman gücü ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi ordularının süngüleri kazanmıştır. (1922, Bursa) (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s.
45)
· Türk Milleti’nin yüce ideallerinin gerçekleşmesi
için kahraman asker evlatları hep önde gidecektir. (1931, Konya)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II,
Ankara, 1997, s. 302)
· Türk Milleti, hakkını,
haysiyetini, şerefini tanıtmaya kadirdir. Türk vatanının bir karış
toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar. (1924, Kayseri)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II,
Ankara, 1997, s. 212)
· Eğer mensup olduğum milletin şanı ve şerefi varsa, ben de şanlı ve
şerefliyim…şan da, şeref de milletimindir. İçinizden biri çıkar da, sırf
şan ve şeref için koşar, milletinden koparsa biliniz ki başınıza
beladır. Millet bu gibilere asla izin vermemelidir. (1923, Uşak) (Ulus
Gazetesi, 10 Kasım 1939)
· Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir.
· Ordumuz; Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek
için sarf etmekte olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız
güvencesidir.
· Büyük milli disiplin okulu olan Ordunun; ekonomik, kültürel, sosyal
savaşlarımızda bize aynı zamanda en lüzumlu elemanları da yetiştiren
büyük bir okul haline getirilmesine, ayrıca itina ve dikkat edileceğine,
şüphem yoktur. (1937, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk
Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 420)
· Memleketimiz şu iki şeyin memleketidir: Biri çiftçi diğeri asker.
Biz çok iyi çiftçi ve asker yetiştiren bir milletiz. İyi çiftçi
yetiştirdik, çünkü topraklarımız çoktur. İyi asker yetiştirdik, çünkü o
topraklara kasteden düşmanlar fazladır…bundan sonra da daha iyi çiftçi
ve asker olacağız. Lakin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi
başkalarının hırsı, şanı, şöhreti ve keyfi için değil; yalnız ve yalnız
bu aziz topraklarımızı korumak içindir. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s.
135)
· Ordumuzdaki subay ve yüksek komuta heyeti birbirlerine karşı büyük bir
sevgiyle, hürmetle emniyet ve güvenle bağlıdır ve üstten aldıkları emri
bir namus meselesi gibi kabul ederek ifa ederler. (1922, Ankara)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I,
Ankara, 1997, s. 271)
· Dünyanın hiç bir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.
· Sizin gibi komutanları, subayları, er ve erbaşları olan bir milletin
yabancı eller altında köle olması mümkün değildir. (1921, Ankara)
(Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma
Merkezi, C. IV, Ankara, 1991, s. 436)
· Askerlik hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel
idare edilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm. (1922, Ankara)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I,
Ankara, 1997, s. 270)
· Memleket evlatlarını, vatanın savunması için ölüme sevk etmek
sorumluluğunu üzerine alan ve aynı zamanda onların önünde göğsünü düşman
kurşunlarına geren subaylardır, komutanlardır. (1923, Ankara)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I,
Ankara, 1997, s. 340)
· Bu milletin evlatlarının fedakarlıkları, kahramanlıkları için kıyaslanacak örnek bulunamaz…
· Böyle evlatlara ve böyle evlatlardan oluşan ordulara sahip bir millet
elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır.
Böyle bir milleti bağımsızlığından mahrum etmeye kalkışmak boş bir
hayaldir. (1921, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk
Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 197-198)
· Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ordusu; insanca, bağımsız yaşamaktan
başka amacı olmayan milletiyle aynı ülküyü paylaşan ve sadece milletinin
emrinde olan öz evlatlarından oluşan saygıdeğer ve kuvvetli bir
topluluktur. (1922, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk
Araştırma Merkezi, C. I, Ankara, 1997, s. 261)
· Ordumuz babalarına ve atalarına layık evlatlardan meydana geldiğini
göstermiştir. Bundan sonra ordumuzu daha mükemmel hale getireceğiz. Bu
da ordunun refah ve saadetini sağlamakla olacaktır. Subaylarımızı hayat
kaygısı içinde bırakmak asla doğru olmaz. Hayat dediğimiz zaman savaş
meydanlarında terk edeceğimiz hayatı kastetmiyorum. Bizim subaylarımız
savaş meydanlarında hayatlarını büyük bir olgunluk ve iftiharla vermeye
hazırdırlar. Hayattan amacım gerek kendilerinin, gerekse ailelerinin
dert ve sıkıntılardan kurtularak refahlarını temin etmektir. Etmeyen bir
millet en önemli noktada hata yapmış demektir. Fakat milletimiz
subaylarının, askerlerinin ve devlet makinesini işleten memurlarının
refahını elbette dikkate alacaktır. (1923, İzmir) (Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 94)
· Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek
taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem
şudur : Milleti savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz
diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Lakin, milletin
hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir. (1923, Adana)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II,
Ankara, 1997, s. 128)
· Savaş, nihayet meydan savaşı sadece karşı karşıya gelen iki ordunun
çarpışması değildir. Milletlerin çarpışmasıdır. Meydan savaşı
milletlerin bütün varlıklarıyla, bilim ve teknik alanındaki
seviyeleriyle, ahlaklarıyla, kültürleriyle kısacası bütün maddi ve
manevi güç ve nitelikleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir
sınav alanıdır. Bu alanda, milletlerin gerçek güç ve kıymetleri ölçülür.
Sonuçta yalnız maddi güçlerin değil, bütün güçlerin özellikle ahlaki ve
kültürel gücün üstünlüğü kesinlikle ortaya çıkar. Bu sebeple meydan
savaşında yenilen taraf milletçe ve memleketçe, bütün maddi ve manevi
varlığıyla yenilmiş sayılır. Böyle bir sonucun ne kadar feci
olabileceğini tahmin edersiniz. Yok oluş sadece savaş alanındaki orduya
ait olamaz. Aslında, ordunun mensup olduğu millet feci sonuçlara uğrar.
Tarih, birtakım boş hayallerle, başlarındaki hükümdarların, hırslı
politikacıların oyuncağı durumuna düşen istilacı orduların, istilacı
milletlerin uğradığı bu çeşit feci sonuçlarla doludur.
· Türk Vatanı’nı ele geçirmek fikrini, Türkü esir etmek hayalini
genel, büyük bir ideal haline getirmeye çalışanların layık oldukları
kötü sondan kurtulamadıklarını gözlerimizle gördük… Kendilerine bir
milletin geleceği emanet edilen adamlar, milletin kuvvet ve kudretini
yalnız ve ancak yine milletin gerçek ve ulaşılabilir çıkarları yolunda
kullanmakla yükümlü olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar.
Bu adamlar düşünmelidirler ki, bir memleketi ele geçirmek; o memleketin
sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele
geçirilmedikçe, bir milletin azmi ve iradesi kırılmadıkça, o millete
egemen olmanın imkanı yoktur. (1924, Dumlupınar) (Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 184)
· T ürkiye Cumhuriyeti sadece iki şeye güvenir. Biri millet kararı,
diğeri en elim ve güç şartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla
layık olma niteliğini kazanan ordumuzun kahramanlığı ; bu iki şeye
güvenir.
Bu ordular tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklar, fedakarlıklar
göstermiştir. Şanlı zaferler kazanmıştır. Millet ve memleketin gerçekten
minnet ve teşekkürüne hak kazanmıştır.
· …Türkiye en zayıf zannedildiği bir zamanda ordusu sayesinde en
kuvvetli olduğunu ispat etmiştir. Ordumuz vatan içinde zafer
kazanmıştır. Bu durum Türkiye’nin olağanüstü gücünün, yüce
kararlılığının ve ölmez varlığının en belirgin delilidir. Düşmanın vatan
içine girmiş olması düşman lehine birçok durum ve sebepler doğurur.
Bütün bu güçlükleri aşarak düşmanı vatan içinde yenmek, ortadan
kaldırmak başlı başına bir varlık, büyük bir kuvvet eseridir. Vatan
içinde yenilginin sonucu son derece kötüdür, tehlikelidir. Bu gerçeği
doğrulayan yakın ve uzak tarihi örnekler çoktur.
· … Hepimiz için asıl olan, ulusun, vatanın güvenliği ve her türlü
endişe ile korkudan uzak olmasıdır. Yurdu savunmak ve ulusun yüksek
çıkarlarını korumakla yükümlü olan komutanlar, sahip oldukları bütün
kuvvetleri ve bütün araçları en önemli hedefler üzerine toplamalıdır.
· … Arazinin ve birtakım durumların, şartların, olağanüstü fırsatların
savaşın sonucu üzerindeki etkileri inkar edilemez. Fakat daima arzu
edilen emniyet ve güvence, sayıca üstünlük ve değerdir. Türkiye bütün
düşman devletlere karşı kazandığı maddi ve manevi zaferlerle ölmez bir
varlığa sahip olduğunu ispat etti…benim için ordumuzun değerini ifade de
tek karşılaştırma şudur : Türk ordusunun bir birliği dengini mutlaka
yener, iki katını durdurur. Şimdilik bundan fazlasını istemiyorum. Çünkü
fazlasını milletimizin yaratılıştan sahip olduğu cengaverlik zaten
sağlamaktadır. Fakat bu değeri mutlaka korumak lazımdır. Bunu, askeri
bir esas, bir kural olarak gözönünde tutmalıdır… Bu değer korundukça,
teşkilatımızı, eğitim ve öğretimimizi bu hedef ve amaca yönelttikçe,
Türkiye’nin her türlü saldırıdan, taarruzdan korunmuş olacağına ve
korunacağına kimsenin şüphesi kalmaz.
· Kesin sonuç daima taarruzla alınır. Ancak savunma ile de yerine
getirilen birçok görev vardır . Bu noktada bütün arkadaşlarımın
dikkatlerini bir noktaya çekmek isterim. Kesin sonuç, istenilen zaman
gelmeden önce, gerçek ve ciddi taarruz zamanından önce birliklerin
muharebe güçlerini azaltmaktan, sayısını eksiltmekten kaçınmak lazımdır.
Bunun için taarruz, savunma, oyalama muharebesi ve kesin muharebenin
niteliği, uygulanacağı zaman ve durumun seçilmesi konusunda arkadaşların
zaten var olan kendine güvenleri korunmalıdır. Buna teorik ve pratik
işlerimizde çok dikkat etmeliyiz. Bir de alınan görev ile yapılacak
askeri faaliyetin ciddi bir ilişkisi vardır. Bunun için görev
verenlerin, görev alanların kullanacakları araçların, uygulanacak askeri
faaliyetlerin belirlenmesinde tereddüde düşmelerine neden olmamaları
gerekir. Amacın açık olarak belirtilmesi çok önemlidir. (1924, İzmir)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. II,
Ankara, 1997, s. 173-176)
· Memleketin genel hayatında, orduyu siyasetin dışında tutmak prensibi,
Cumhuriyetin daima dikkat ettiği önemli bir noktadır. Şimdiye kadar
takip edilen bu yolda; Cumhuriyet orduları vatanın güvenilir ve sağlam
koruyucusu olarak saygınlığını muhafaza etmiştir. (1924, Ankara)
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. I,
Ankara, 1997, s. 348)
· Bütün taarruz muharebelerinde her şeyden önce piyade sınıfı, özünde
bulunan taarruz ruhunu daima geliştirmelidir. Her ne pahasına olursa
olsun düşmanın üzerine atılma fikri, bütün tutum ve davranışlarına
egemen olmalıdır. (1908, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Bölüğün Muharebe
Eğitimi, Ankara, 1995, s. 42)
· Ordunun esenliğini yürekten düşünen namuslu ve ahlaklı insanlar
ikiyüzlülükten uzaktır. Tam ve olgun ahlâk sahibi olanlar, çoğu kez,
barış ve güvenlikte, dikkat ve ilgiyi kendi üzerlerine çekmekten çok,
bunları umursamadan açıkça konuşurlar. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK,
Zabit ve Kumandan ile Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 46)
· Askerlik; işlerin yürütmesi değil, insanların sevk ve idaresi
sanatıdır. (1918, İstanbul) (M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile
Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 53)
· Astların hareket özgürlükleri keyfi hareket rengini almamalıdır.
Savaşta büyük başarının temeli olan bağımsız hareket, gerekli sınırları
içinde olanıdır. (1918, İstanbul) ( M. K. ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile
Hasbıhâl, Ankara, 1981, s. 61)
· Ordumuz hayat ve onur mücadelesinde milletin amaçlarının tek dayanak
noktasıdır. (1920, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk
Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 16)
· Aklı eren, yurdunu seven, gerçekleri gören kimselerden düşman
çıkmaz. (1923, Tarsus) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk
Araştırma Merkezi, C. II, Ankara, 1997, s. 136)
· Askeri harekat, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar.
Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha
seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir. (1922, İzmir) (Atatürk’ün Söylev
ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi, C. III, Ankara, 1997, s.
61-62)
· Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (1922, Dumlupınar)
(Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, AKDTYK. Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara, 1991, s. 473-474)
· Gerçek zafer savaş meydanlarında başarılı olmak değil, asıl zafer
başarıların kaynağını güçlendirmek, milleti yükseltmektir. (1923,
Ankara) (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve
Demeçleri, Ankara 1997, Cilt II, s. 118)
· Kuvvetli bir ordu denildiği zaman anlaşılması lazım gelen anlam, her
kişisi, özellikle subayı, komutanı; medeniyetin ve tekniğin gereklerini
kavramış ve ona göre iş ve hareketlerini uygulayan yüksek ahlakta bir
topluluktur. (1918) (BELLETEN, Türk Tarih Kurumu, Cilt XXXII, No.: 128,
Hikmet BAYUR, 1968)
· Büyük Ulusumuzun orduya sunduğu en son sistem fabrikalar ve silahlar
ile bir kat daha güçlenerek, büyük bir özveri ve hayatınız pahasına her
türlü görevi yerine getirmeye hazır olduğunuza eminim. (1938, Ankara)
(AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,
Ankara 1997, Cilt II, s. 331)
· Zaferin sırrı, orduların sevk ve idaresinde bilim ve teknik
kurallarını yol gösterici olarak almaktır. (1922, Bursa) (AKDTYK.,
Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1997,
Cilt II, s. 47)
· Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar
geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir başka komutanlar
hakim olabilir. (1915, Anafartalar) (Atatürk, Anafartalar Muharebatına
Ait Tarihçe, Derleyen : Uluğ İĞDEMİR, 1990, s., XV-XVII)
· En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan
Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet
yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz;
denizciliği, Türk’ün büyük millî ülküsü olarak düşünmeli ve onu az
zamanda başarmalıyız. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I, s.416)
· Ben askerliğin her şeyinden çok sanatkarlığını severim. (10 Şubat
1939, Vakit Gazetesi) (Ord. Prof. KARAL Enver Ziya, Atatürk’ten
Düşünceler, MEGSB.lığı, Bilim ve Kültür Dizisi, s.115)
· … Sorumluluk yükü, her şeyden, ölümden de ağırdır. (İĞDEMİR Uluğ,
AKDTYK., Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1990, s.24)
· Milli sınırlar içinde bulunan vatan parçaları bir bütündür.
Birbirinden ayrılamaz. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma
Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1994, s.45)
· Deniz silahlarına önem veriyoruz. Denizcilerimizin iyi silahlı ve
iyi eğitimli olarak hazırlanmaları büyük emelimizdir. (AKDTYK., Atatürk
Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt I,
s.408)
· Felaket başa gelmeden önce, onu önleme ve ona karşı savunma
çarelerini düşünmek gerekir. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma
Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1994, s.317)
· Tarih, itiraz edilemez bir şekilde ispatlamıştır ki, büyük davalarda
başarı için sarsılmaz bir kabiliyet ve kudrete sahip bir önderin varlığı
şarttır. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz.
Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1994, s.49)
· Bir millet; varlığını ve istiklalini kurtarabilmek için
düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya
ulaşır. Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak
demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fedakârca teşebbüslerine devam
ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK.,
Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara,
1994, s.118)
· Tarihte bütün bir vatanı, çok üstün düşman kuvvetleri karşısında, son
bir avuç toprağına kadar karış karış kahramanca ve namusluca savunmuş ve
yine varlığını koruyabilmiş ordular görülmüştür. Türk Ordusu o cevherde
bir ordudur. Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına
sahip olabilsinler! (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi,
Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 1994, s.335)
· Bir Türk komutanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir kötü
tesadüf ve kötü şans eseri bile olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur
görsek de, tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk İnkılâp
tarihinin gelecek nesillere hitap ve uyarısı işte budur. (ATATÜRK,
Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep
Korkmaz, Ankara, 1994, s.336)
· Kaleyi içinden ele geçirmek dışından zorlamaktan çok kolaydır.
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr.
Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.433)
· Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Gerekli,
uygulanabilir olan hususları emrederler. Emir verirken, kendini, o, emri
yerine getirecek olanların yerine koymak ve emrin nasıl yerine
getirilip uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir. (ATATÜRK, Nutuk,
AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz,
Ankara, 2000, s.502)
· En büyük askerlik; çeşitli varsayımları çok iyi hesap ederek en iyi
görüleni gecikmeden uygulamaktır. (Atatürkçülük, Atatürk’ün Görüş ve
Direktifleri, Birinci Kitap, s.241)
· Yarım hazırlıkla yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz
etmemekten daha fenadır. (ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma
Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr. Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.431)
· Bir orduyu oluşturan her rütbe sahibi, genel olarak her şahıs,
yaşayan bir makinenin canlı organları, parçalarıdır. (Zabit ve Kumandan
İle Hasbihal, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, s.26)
· … Türk esaret kabul etmeyen bir millettir. (AKDTYK., Atatürk
Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt
II, s.241)
· Hiçbir medeni devlet yoktur ki, ordu ve donanmadan evvel ekonomisini
düşünmüş olmasın. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Atatürk’ün Söylev
ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.188)
· Maddi ve özellikle manevî çöküş, korku ile… güçsüzlükle başlar.
(ATATÜRK, Nutuk, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Yay. Haz. Prof.Dr.
Zeynep Korkmaz, Ankara, 2000, s.432)
· Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe karşı koymak
gereklidir. (ÂFETİNAN, A., Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, İş
Bankası Yayınları, s.94)
· Büyük kararlar vermek kâfi değildir. Bu kararları cesaret ve
kesinlikle tatbik etmek lâzımdır. (Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve
Düşünceleri, AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999, s.396)
· Muharebede kuvvetten ziyade, kuvveti maksada uygun sevk ve idare
etmek önemlidir. (İĞDEMİR Uluğ, AKDTYK., Anafartalar Muharebatına Ait
Tarihçe, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1990, s.23)
· … Türk milleti güçlükleri; milli birlik ve
beraberlikle yenmesini bilmiştir. (AKDTYK., Atatürk Araştırma Merkezi,
Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 1997, Cilt II, s.318)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder