Cumhuriyetin
ilk yıllarında, heykeltıraşlarımız büyük anıtlar yapacak kadar
ustalaşmamışlardı. Bu sebeple, ilk Atatürk anıtları olan Sarayburnu
(1926) ve Konya Atatürk Anıtları (1927) Avustralya’lı Heinrich Krippel’e
yaptırıldı. 1927 yılında Ankara’da Ulus meydanına ve 1931′de Samsun’a
dikilen anıt da aynı heykeltıraşa aittir. 1928 yılında yapılan İstanbul
Taksim Cumhuriyet anıtıyla, İzmir Anıtı (1932) ve Etnografya Müzesi
önündeki anıt (1927) İtalyan Pietro Canonica’nın eseridir.
Türk heykeltıraşlarının yetişmesiyle yurdun dört bir bucağında Atatürk
anıtları, büstleri yapılmaya başlandı. Kenan Yontunç, Ali Hadi Bara,
Yavuz Görey, Hüseyin Anka Özkan, Hakkı Atamulu, Nijat Sirel, Şadi Çalık,
Hüseyin Gezer, Ratip Aşir Acudoğu, Nusret Suman, İsmail Gökçe, Ferit
Özşen, Zühtü Müridoğlu, Gürdal Duar, Tamer Başoğlu, Haluk Tezonar,
Tankut Öktem, Metin Yudanur ve Metin Haseki en çok Atatürk anıtı yapmış
heykeltıraşlarımız arasındadır.
Heinrich Krippel, Yeni Gün/Ulus Zafer Anıtı, 24 Kasım 1927
Ankara’da yayınlanan Yeni Gün Gazetesi ve Ankara Belediyesi’nin
işbirliğiyle gerçekleştirilen anıt kuşkusuz yine bir “ideolojik
aygıt”tır ve bu kez yazıdan da yararlanılır: “Türk milleti, muzaffer
istihlâs ve istiklâl cidalini ve muazzam asrî inkılâplarını, en mânidar
bir remz ile, en iyi ifade edebilecek şekli, yukarki hakiki timsalde
buldu: Başkumandan Gazi Mustafa Kemal.” Satırları kaidenin en üst
kenarını çevrelerken ön cephenin üst kısmındaki, “Artık bademâ, sinei
millette bir ferdi mücahid olarak çalışacağım. 8 Temmuz 1919 Erzurum”;
kaidenin sağ tarafındaki “Düşman ordusunu vatanın harimi ismetinde
boğarak, behemahal naili halâs ve istiklâl olacağız. 6 Ağustos 1919.” ve
kaidenin sol tarafında yer alan “Düşmanın anâsırı asliyesi imha
edilmiştir. Ordular hedefiniz Akdenizdir, ileri. 1 Eylül 1922”
satırlarıyla “zafere giden yol” betimlenmiş ve böylelikle görsel
ideoloji desteklenmiştir.
Seydişehir Atatürk Anıtı, 1973. Alüminyum ve bronz.
Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nde yer alan anıt, endüstriyel kalkınmayı simgelemektedir.
Conkbayırı’ndaki Atatürk Anıtı, Gelibolu.
Heinrich Krippel, Sarayburnu Atatürk Heykeli, 3 Ekim 1926
Sarayburnu Atatürk Heykeli, Cumhuriyet ideolojisinin görselleştirilmesi
yolunda atılan ilk adımdır. İstanbul Belediyesi tarafından diktirilen
heykelin açılışı sonrasında Belediye yetkilileri Atatürk’ten bir telgraf
alır: “Muhterem İstanbul Halkının ilk defa heykelimi dikmek suretiyle
gösterdiği yüksek kadirşinaslıktan ve resm-i küşat münasebetiyle
hakkımda izhar buyurulan necip hissiyattan dolayı samimi teşekkürlerimi
arzederim. Sözün bundan sonrası heykeltıraşlarındır.” (Gültekin Elibal,
Atatürk ve Resim-Heykel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,
1973, s.194.) Evet, sözün bundan sonrası heykeltıraşlarındır ama
heykeltıraşlar söz birliği etmiştir adeta ve hep aynı sözü
yineleyeceklerdir.
Heinrich Krippel, Samsun Anıtı, 15 Ocak 1932
Yeni Gün Anıtı’ndan sonra sıra Samsun’a gelir. Atatürk asker
üniformasıyla betimlenirken şaha kalkmış atı da iktidarın şaha
kalkmasına gönderme yapar. Kaidede yer alan kabartmalar da, Samsun’a
çıkış ile başlayan ulusal Kurtuluş Savaşı öyküsünü konu edinmesiyle üst
kısma katkıda bulunur.
Pietro Canonica, Taksim Cumhuriyet Abidesi, 8 Temmuz 1928
Canonica’nın en iddialı ve belki de en olaylı anıtı İstanbul Taksim
Meydanı’nda yer alan Cumhuriyet Abidesi olur. Olaylıdır çünkü Atatürk’ün
ne giyerek betimleneceği bir türlü karara bağlanamaz. İlk öneriye göre,
“Gazi Hazretleriyle Kumandan Paşalar, zab,t ve neferlerimizin ve
ahalinin heykelleri kalpaklı olarak yapılmayacak ve bugünkü üniforma ile
veyahut başı açık olarak yapılacaktır.” (Niyazi Ahmet Banoğlu, haz.,
Taksim Cumhuriyet Abidesi Şeref Defteri, İtimat Basımevi, İstanbul,
1973, s.15-16.) Daha sonra ise Abide Komisyonu toplanacak ve komisyon
ile Maarif Vekaleti arasında geçen tartışmaları karara bağlayacaktır:
“Burada tarihî hakikatlere boyun eğmek ve o günün kıyafetile içtimaî
durumunu tespit etmek zaruridir.” (A.g.k., s.20) Son alınan karara göre
abidenin Taksim yönüne bakan kısmında 30 Ağustos 1922 zaferi temsil
edilir. Temsil edilen sahnelerde fotoğraflardan yararlanan Canonica,
burada da 26 Ağustos Taarruzu sırasında Kocatepe’de, döneminde Milliyet
gazetesinin fotoğrafçısı olan Ethem Hamdi Bey’in fotoğrafından
yararlanır.
Pietro Canonica, Ankara Sıhhiye Meydanı Atatürk Heykeli, 4 Kasım 1927
Canonica, Ankara’yı bezemeye devam eder. Etnografya Müzesi önünde yer
alan heykelin açılışından beş gün sonra bu kez Sıhhiye Meydanı’nda yer
alan heykelinin açılışı yapılır.
Pietro Canonica, Ankara Etnografya Müzesi Atlı Atatürk Anıtı, 29 Ekim 1927
Yabancı heykeltıraşlar arasında ilişkiye geçilen ikinci sanatçı olan
Canonica, Krippel’in Sarayburnu Atatürk Anıtı ve Konya Atatürk Anıtı’nı
izleyen üçüncü heykeline imzasını atar. “Portreler, tanım gereği, sadece
sıfatları değil aynı zamanda da kimlikleri tesis ve idame edilmeye
çalışılan belli bir takım insanlara dairdir.” (Richard Leppert, Sanatta
Anlamın Görüntüsü: İmgelerin Toplumsal İşlevi, (Çev. İsmail Türkmen),
Ayrıntı Yay., İstanbul, 2002,s.200.) ve burada at üzerinde bir Roma
İmparatoru gibi tanımlanan Atatürk kimliği, yeni bir ulusun önderi
olarak idame edilir. Kaidedeki tunç panolarda yer alan Güneşin doğuşu,
savaş meydanı, düşmanın teslim oluşu, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi,
kıyıda bir çarpışma ve Büyük Millet Meclisi konulu kabartmalar bu ideale
hizmet ederken konu, en alt sırada yer alan zafer çelenkleriyle iyice
pekiştirilir.
Heinrich Krippel, Afyon Anıtı, 24 Mart 1936
İlk uygulanan heykel Sarayburnu Atatürk heykeli olsa da, ilk heykel
fikri Konya’dan gelir ve Konya iline dikilecek olan heykel için Belediye
Reisi Kâzım Bey, Gazi Hz.’den izin alır. (Gültekin Elibal, Atatürk ve
Resim-Heykel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1973,
s.197.)
Anıtın kaidesi Krippel’e değil; Mimar Muzaffer’e ait. Aslında bu anıttan
bağımsız olarak, Konyalı kadınlar için dikilecek olan bir anıt Konya
Atatürk Heykeli’nin kaidesi. Milli Mimarlık Üslubu’nda ve Konya Karatay
Medresesi’nin modeli olan anıtın, bir başka anıta kaide olarak seçilmesi
tesadüf olmayıp bu seçimde “milli sanat” söyleminin izleri olsa gerek…
Bilindiği gibi bu anıtlar uygulamaya kondukları sıralarda dünya
siyasetinde Hitler ve Mussolini’nin başını çektiği “tek ulus, tek lider,
tek devlet” düşüncesi başat konumdadır. Kuşkusuz bu anıtlarda çalışan
yabancı sanatçılar da bu düşüncenin etkisindedir. “Tek ulus, tek lider,
tek devlet” düşüncesinin geçerli olduğu ülkelerde “faşist” estetikten
söz edilebilir ve faşist estetikte bedenin yorumlanışını, bedenin devlet
için bir model olduğu metaforu destekler. Bedenin organları gibi
devletin bölümleri de uyum içinde fakat eşit olmayan bir şekilde
çalışmalıdır. Başın kol ve bacaklar üzerinde egemen olması gibi hükümet
de insanlar üzerinde egemendir. Yine de halk ve hükümet birbirine
organik olarak bağlıdır ve devlet ulusla böyle kaynaşmaktadır. Faşist
sanatta insan bedeninin her temsilinde amaç, bu metaforun önemini
vurgulamak olmuştur. Beden gücü, dinçliği devletin özelliklerini
yansıtmaya yöneliktir.
(Toby Clark, Sanat ve Propaganda Kitle Kültürü Çağında Politik İmge,
Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2004, s.95.) İnsan bedeni ve devlet
metaforu ilişkisini Krippel’in iki figürle bir savaşı verdiği Afyon
Anıtı’nda da görmek mümkün…
Pietro Canonica, İzmir Atlı Atatürk Anıtı, 28 Temmuz 1932
İzmir Atlı Atatürk Anıtı, Canonica’nın Türkiye’deki son uygulaması. Bu
anıtta da Atatürk’ün Anadolu’daki kesin zaferini ve İzmir’in kurtuluşunu
görselleştiriyor Canonica. “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!
Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Eylül 1922.”
Anton Hanak – Josef Thorak, Ankara Güven Anıtı, 1935
“Heykel sanatı bağlamında, akademik anlayış özellikle Almanya’da ırkçı
bir yaklaşımı ön plana çıkarırken, Türkiye’de ırkçı olmayan bir
milliyetçilik olgusunu vurgular ve kültür politikasına koşut olarak
sınıfsız, imtiyazsız ve kaynaşmış bir toplum ideali ( köylü, işçi,
aydın, asker) söz konusu heykellerde görselleştirilir.” (Nilüfer Öndin,
Cumhuriyet’in Kültür Politikası ve Sanat 1923-1950, İnsancıl Yayınları,
İstanbul, 2003, s.76)
Güven Anıtı’nın ön cephesinde de “güven” kavramıyla özdeşleştirilen
Atatürk’ün yanında yer alan figür grubunda bu kaynaşmış toplum
düşüncesini görmek mümkün. Arka cephede yer alan yaşlı-genç adam
düalizmiyle de ülkeyi yöneten olgun kuşak ve gelecek nesili temsil eden
genç kuşak metaforuna başvurulur. Köylüsü, işçisi, aydını ve askeri gibi
genciyle yaşlısının da kaynaştığı bir toplum tipi çizilir böylelikle…
Nijat Sirel, Bursa Atatürk Anıtı
Yabancı heykeltıraşlara karşı tepkilerin gitgide artmasıyla alanın Türk
sanatçılara kalması söz konusu olur. Ancak anıt estetiğinde pek bir
değişiklik olmayacak; akademik estetikteki anıt örnekleri uygulanmaya
devam edecektir. Her ne kadar Nurullah Berk, 1937 tarihli Türk
Heykeltraşları kitabında anıttan övgüyle söz etse ve “…bunu, Krippel ve
Canonica’nın yapmış oldukları benzerlerine kıyas etmek şöyle dursun,
faikiyetini pek kolaylıkla müşahede edebiliriz.” dese de model aynıdır:
Atlı ya da ayakta sivil ya da askeri giysili Atatürk heykelleri…
Nijat Sirel
İzmit Atatürk Heykeli
Nijat Sirel, 1940
Bolu Atatürk Heykeli
Ali Hadi Bara – Zühtü Müridoğlu, Zonguldak Atlı Atatürk Heykeli, 1946
Zonguldak Atlı Atatürk Heykeli, Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun
birlikte gerçekleştirdikleri ilk heykel değildi. Türk sanatçılara anıt
uygulamaları konusunda şans tanınmamasından yakınan Bara ve Müridoğlu,
Zonguldak Atlı Atatürk ve İnönü heykellerinden iki yıl önce, İstanbul’da
tam anlamıyla bir “meydan heykeli”ne imzalarını atmışlardı.
Nusret Suman
Gaziantep Atlı Atatürk Heykeli
Ali Hadi Bara, İstanbul Harbiye Orduevi Bahçesi’nde yer alan Atatürk Heykeli, 23 Nisan 1937
“Yıl 1937.Harbiye’de iki genç yedek subay adayı, bir Atatürk heykeli
üzerinde harıl harıl çalışır dururlar. Maket hazırlanmış, kabul edilmiş,
alçı çalışmaları sürdürülmektedir…I. Ordu Komutanı Fahrettin Altay
çalışmaları inceler, beğenir ve gider. İkinci gün tekrar gelir:«Bu
heykelde büyük bir hata var; bulun bakalım» der. Zeki ve Hadi adındaki
iki genç sağ ayağı önde, sağ elinde dürbün sol eliyle Akdeniz’i gösteren
heykele bakarlar, bir şey bulamazlar. Paşa, Atatürk’ün ileriye uzanan
kolunu göstererek: «Kumanda sol elle verilmez» der. İki genç izah
ederler. Sağ ayak önde olduğu için, heykelde denge unsuru olarak sol
kolun ileriye uzanması gerektiğini anlatırlar. Paşa gider birkaç gün
sonra, Dolmabahçe Sarayı’nda istirahat etmekte olan Atatürk, heykelin
fotoğraflarını ister. Fotoğraflar Atatürk’e gittikten sonra bir telefon
emri gelir: «Atatürk dürbünü sol eliyle tutar.»
Oysaki hatırlanacak olunursa, Zeki Faik İzer’e ait “İnkılap Yolunda”
adlı tablodaki Atatürk figürü Ali Hadi Bara’ya aittir ve kompozisyona
uygun olarak Atatürk’ün sol kolu ileridedir; ancak söz konusu olan
heykel olunca tepkiler farklılaşır!
Sabiha Ziya Bengütaş, Çankaya Atatürk Heykeli, 1951
Yukarıda Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu’nun Barbaros Anıtı için
söylediklerimizi Sabiha Bengütaş’ın Atatürk Heykeli için de
tekrarlamamız zor. Barbaros Anıtı’ndan 7 yıl sonra gerçekleştirilen
Bengütaş’ın heykelinde yine 20 yıl öncesinin estetiği kendini
gösteriyor.
Hüseyin Anka Özkan
Ankara Kredi ve Yurtlar Kurumu Bahçesi Atatürk Anıtı
Hakkı Atamulu, 23 Temmuz 1965
Erzurum Kongresi Anıtı, 23 Temmuz 1965
Yavuz Görey, 1955
İstanbul Üniversitesi Atatürk ve Gençlik Anıtı
Hüseyin Gezer, 1971
Ankara Hacettepe Üniversitesi Atatürk ve Gençlik Kompozisyonu
Gürdal Duyar, Uşak Atatürk Heykeli, 1965
Gürdal Duyar, kütleye, dokuya önem veren ve sanat anlayışını bu yönde
temellendiren bir isim. Bu anlayışı özellikle büstlerinde karşımıza
çıkıyor ancak Duyar, Uşak Atatürk Heykeli’nde de bunu denemekten
çekinmemiş ve bu heykel bu haliyle Atatürk heykeli tipolojisinden
ayrılmakta ve belki de ölü Akademizm’den ayrılan yolu açmakta…
Şadi Çalık, Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi Atatürk Anıtı, 1966
…Bir gün, bir yaz günüydü, okula geldim, Şadi Çalık beni atölyeye
sokmadı. ‘Niye hocam, ne oluyor, ne oldu?’ Öyle ya ben çırağıyım onun.
‘Gözünü severim senin’ dedi. ‘Kötüleme, gözünü bozma.’ (Aydın Engin
(ed.), Mehmet Aksoy Çekicin Rüzgarında Kırk Yıl, Türkiye İş Bankası
Yay., İstanbul, 2002, s.69.) Öğrencisi Mehmet Aksoy’a yukarıda
alıntıladığımız ifadelerle ısmarlama Atatürk heykeli yaptığını söyleyen
Şadi Çalık, Atatürk anıtları içinde en yetkin örneklerden birine
imzasını atmıştır aslında: ODTÜ Atatürk Anıtı. Bir kaide üzerinde ayakta
durup bir eliyle hedef gösteren ya da şaha kalkmış atının tepesinde bir
Atatürk anıtı değildir Çalık’ınki. Aynı zamanda sanat kaygısını da
taşıyan ender örneklerden biridir ve öğrencisi Aksoy’un deyişiyle “Türk
heykelinin mezar taşları” olmaktan uzaktır.
Tamer Başoğlu, Karşıyaka – İzmir, Atatürk ve Kadın Hakları Anıtı, 1972
Tamer Başoğlu’nun başarılı anıt uygulamalarından biri Karşıyaka Atatürk
ve Kadın Hakları Anıtı. Bir anlamda da geçiş dönemi çalışmaları belki,
salt figürden oluşan anıtlara bir alternatif. Ancak bu geçiş,
Başoğlu’nda ters yönlü bir geçiş olmuş gibi görünmekte. Bu ters yöne
gidişe en uygun örnek de İstanbul Beşiktaş’te yer alan 75. Yıl Anıtı!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder